Demokrasiye geçişini erken tamamlayan ve sanayi devrimini başlatan Büyük Britanya İmparatorluğu, 19. yüzyılın tartışmasız hakim gücüydü. Çok önceleri katıldığı sömürgecilik yarışında liderliği ele alarak, dünyanın neredeyse üçte ikisini sömürgesi haline getirdi ve üzerinde güneş batmayan imparatorluk adını aldı.
Sömürgelerinde dönem dönem sorunlar yaşasa da bunların bir çoğunu kendi lehine çevirmeyi başaran bu ülkenin, deyim yerindeyse sürekli başına bela olan tek sömürgesi ise İrlanda’ydı. Birleşik Krallığa yakınlığı sebebiyle çok daha zorlu koşullar altında bağımsızlık mücadelesi veren İrlanda’nın söz konusu bu savaşını anlatan en önemli filmlerden biri ise, Michael Collins’tir. Ateşli bir İrlanda milliyetçisi ve karizmatik lider olan Michael Collins’in hayatını anlatan film, etkileyici savaş sahneleri ve özenle yazılmış diyaloglarıyla en başından itibaren seyircisini ekrana kilitlemeyi başaran bir yapım.
700 yıl boyunca İngiliz hakimiyeti altında yaşayan İrlanda halkı, çok defa başkaldırmış olsa da, bunların tümünde başarısızlığa uğrayıp Büyük Britanya’nın sömürgesi olarak yaşamaya devam etti. Ta ki 1916 yılına kadar… Dublin’deki Paskalya yortusunda ayaklanan bir grup İrlandalı vatanseverin, İngiliz kuvvetlerine karşı koyamayıp teslim olmasıyla başlayan film; açılış sahnesiyle bile tarih, savaş ve aksiyonla çevrili bir senaryoya sahip olduğunun mesajlarını veriyor. Aralarında Michael Collins’in de olduğu ayaklanmanın ardından elebaşları İngilizler tarafından tutuklanıyor. Ancak kısa bir süre sonra salıverilen Michael Collins, en yakın arkadaşı Harry Boland ile birlikte direnişin organizasyonunu üstleniyor ve 12 havari adını verilen bir suikast çetesi kurarak İngilizlere karşı bir gerilla savaşı başlatıyor. Collins’in uyguladığı bu strateji, İngiliz hükümetinin hakimiyetini sarsıyor ancak ülkede yaşanacak olan iç savaşa da engel olamıyor. İşte bu noktada, filmin ilk sahnesinde arkadaşlarıyla birlikte mücadele veren Michael Collins’i bu kez, Genelkurmay başkanı ve hareketin önderi olarak onlara karşı savaşırken buluyoruz. Özgürlüğe ancak İngilizlerin yöntemleriyle, şiddet ve muhbirlik yoluyla ulaşılabileceğini savunan Collins, bu kez şiddeti durdurabilmek adına yol arkadaşlarıyla karşı karşıya geliyor ancak bu durum onun sonunu hazırlıyor.
Puslu, soluk ve karanlık bir atmosferde her anı aksiyon ve kovalamaca ile dolu filmin, en can alıcı bölümü ise şüphesiz Michael Collins’in sevgilisi Kitty ile sohbetine paralel olarak anlatılan İngiliz ajanlarının öldürüldüğü sahnelerdir. Müthiş bir kurgu ve diyaloglarla oluşturulan bu sahnelerde, filmin yönetmenliğini üstlenen Neil Jordan koltuğunun hakkını veriyor. Özellikle Vampirle Görüşme filmiyle tanınan İrlandalı yönetmen; Ağlatan Oyun, Plüton’da Kahvaltı ve İlahların Aşkı gibi bir çok filmle de ülkesine sıkça yer veriyor. Tim Burton – Johnny Depp ortaklığı misali, altı kez filmlerinde rol verdiği Stephen Rea ile bu filminde üçüncü kez çalışan Neil Jordan’ın Michael Collins karakteri için Liam Neeson’ı tercih etmesi de, gösterilen performansla birlikte ne kadar doğru bir tercih yaptığının da bir kanıtı olarak karşımıza çıkıyor. Filmde ayrıca, Eamon de Valera rolünde dünyaca ünlü Harry Potter serisinde Profesör Snape olarak tanıdığımız Alan Rickman varken; Kitty karakterini canlandıran Julia Roberts’ı pek de alışık olmadığımız bir biçimde, ünlü gülümsemesinden yoksun görüyoruz.
Ülkemizde Özgürlük Mücadelesi adıyla gösterime giren Michael Collins’in biyografi türündeki bu filmi onun son döneminde verdiği mücadelelere ışık tutan oldukça önemli bir film. Hayatını kaybettiğinde henüz 31 yaşında olan bu İrlandalı liderin ölümü hakkında çeşitli rivayetler olsa da genel kanı, temelini attığı IRA tarafından suikasta uğradığı yönünde. Ölümünden çok sonra cumhuriyetin kurulduğu İrlanda’da, yaşadığı yıllarda hak ettiği değeri göremese de, günümüzde bir çok siyasi parti tarafından modern İrlanda devletinin kurucularından biri olarak kabul edilmektedir. Özellikle Fine Gael adlı siyasi parti, Collins’i kurucusu olarak kabul eder ve ona özel bir saygı gösterir. Gelmiş geçmiş en iyi istihbarat şebekesini çökerten, Britanya hükümetine kafa tutan, İrlanda’nın ilk bağımsızlık antlaşmasını imzalayan bu devrimci lideri hala tanımıyorsanız, bu filmi özellikle tavsiye ederim. Yıllarca süren İrlanda sorununa bir de bu açıdan bakın…