Edebiyat tarihinin en şok edici sahnelerinden biri, Thomas Mann’ın Büyülü Dağ (Der Zauberberg) romanının unutulmaz finalinde Settembrini ile Naphta’nın yaptığı benzersiz düellodur. Ateş etme önceliği Settembrini’dedir. Elinde dolu silahıyla rakibine yaklaşan Settembrini, atış noktasına geldiğinde silahını gökyüzüne kaldırır ve havaya ateş eder. Sıra kendisinden nefret eden hasmındadır. Naphta, “Havaya ateş ettiniz. Yeniden ateş edin!” diye bağırır. Settembrini, “Canımın istediği yere ateşe ederim. Size ateş etme niyetim yok, sıra sizde” der. Ne biçim bir düellodur bu? “Korkak!” diye haykırır Naphta. Bir insan için vurulmaktan çok vurmanın yürek istediğini anlamış gibidir. Ardından tabancasının namlusunu düelloyla hiç ilgisi olmayan bir yöne çevirir ve kendi kafasına sıkar. Bu kan dondurucu intihar Batı edebiyatı kanonunda bir dönüm noktası teşkil eder, bilhassa Settembrini ile Naphta’nın bir süre sonra 50 milyondan fazla insanın ölümüne yol açacak olan ikinci büyük paylaşım/bölüşüm savaşının düşünsel taraflarını temsil ettiğini bildiğinizde Thomas Mann’ın öngörülerine olan hayranlığınız katlanarak artar. Michael Haneke’nin TV için çektiği filmlerden (özellikle Yedinci Kıta/Der siebente Kontinent, 1989) Cache’ye (Hidden/Saklı, 2005) kadar olan filmografisi bana oldum olası Thomas Mann’ın Büyülü Dağ romanını hatırlatmıştır. Hep. Haneke’nin o Avrupa kültürü ve tarihiyle bitmek tükenmek bilmeyen yüzleşmesinde -yaklaşmakta olan büyük tehlikeye dair çok önceden alarm veren- Mann ve Kafka metinlerinin büyük etkisini göz ardı etmek mümkün değildir. Bir suçluluk hissi, gizli bir pişmanlık kuşatır onun sinemasını.

Haneke sineması başından beri bir cinayet, intihar ve suç sineması oldu ama bunu yaparken istismar sinemasının sığ sularından kaçınarak politik sinemanın derin sularına yelken açmayı bildi. Kurdun Günü (Le temps du loup, 2003) ve Beyaz Bant (Das weiße Band – Eine deutsche Kindergeschichte, 2009) gibi filmleri doğrudan doğruya politiktir, ancak Mutlu Son (Happy End, 2017) gibi filmlerinde politik olan gizlenmiştir. Hepsi Avrupa’nın geçmişiyle hesaplaşmasının alegorileri olarak değerlendirilebilir. Haneke Avrupa kültürünün üç önemli ülkesinden (Avusturya, Almanya ve Fransa) beslenen bir auteur (yaratıcı yönetmen) olmasına rağmen genelde filmini çekildiği bölgenin yöresel özelliklerinden koparan, onu deyim yerindeyse yersiz-yurtsuzlaştıran bir yönetmen. Hedefi, çoğunlukla Batı medeniyeti ve bilhassa kıta Avrupası gibi gözükse de söyleşileri okuduğunuzda onun evrensel değerler üzerine akıl yürüten bir düşünür olduğunu kavrarsınız.

Eğer yönetmenlerin yazdıklarını ya da söyleşilerini okumazsanız/izlemezseniz/dinlemezseniz Mann-Haneke tipi bağlantılar sadece sezgi ve tahmin olarak kalır. Halbuki, söz gelimi Thomas Assheuer’in Yakın Plan Haneke söyleşisini okuduğunuzda çoktandır tahmin ettiğiniz her şey yerli yerine oturuverir. Haneke, laf arasında, gözde yazarının hâlâ Thomas Mann olduğunu söyleyiverir mesela. Birdenbire bir yapbozun uzun zamandır kayıp olan bir parçasını bulup yerleştirmiş gibi olursunuz, bir tür aydınlanmadır yaşadığınız. Agora Yayınları’ndan çıkan Michael Haneke (orijinali, Michael Haneke: Interviews) kitabı gibi derleme çalışmaların önemi burada yatıyor.

Tek bir yazarın perspektifinden bir yönetmenin değerlendirildiği monografiler başka bir amaca hizmet eder, halbuki bir yönetmenin kendisi (özellikle dünya görüşü) ve sanatı hakkında verdiği samimi röportajlar, sineması konusunda uzman kalemlerle gerçekleştirdiği soru-cevaplar altın değerindedir. Agora Yayınları öteden beri birbirinden kıymetli yönetmenler için bu tip derleme kitaplar yayımlayarak Türkçe literatüre büyük bir katkı sunuyor, ben aşağı yukarı hepsini kütüphaneme kattım. Sırf bu yüzden en çok sayıda sinema kitabını aldığım yayınevi hâlâ Agora.

Michael Haneke söyleşilerini derleyenlerin (Roy Grundmann, Fatima Naqvi ve Colin Root) içinde dünya çapında bir Haneke uzmanı var: Grundmann. Onun sunuş yazısı bile 10 kaplan gücünde, üstelik Naqvi’yle birlikte kitabın bu edisyonu için gerçekleştirdikleri Haneke söyleşisi (Her Mutsuz Aile Kendi Yolunda Mutsuzdur) nefis, ustanın şimdilik son uzun metrajı Mutlu Son hakkında bambaşka bir perspektif sunuyor.

Thomas Assheuer kitaptaki bir diğer Haneke uzmanı. Yakın Plan Haneke zaten olağanüstü bir söyleşi, Die Zeit için yapılan Korku En Derin Histir söyleşisi de öyle. Bu söyleşide Haneke’nin bazı filmlerindeki müzik kullanımlarına dair harika tespitler var, aynı zamanda ustanın Adorno’nun müzik anlayışından çok etkilendiğini öğreniyoruz.

Piyanist (La pianiste, 2001) filminin yapım sürecini Piano Forte’de Küçük Uyumsuzluklar adlı söyleşiden öğreniyoruz, İşte, İncittiği Yer Orası başlıklı söyleşide Benny’nin Videosu (Benny’s Video, 1992) ile Ölümcül Oyunlar’ın (Funny Games, 1997) birbirini tamamladığını. Söyleşiler Haneke sinemasını keşfe çıkanlara kerteriz noktaları belirliyor, bunu önemli buluyorum. Bu kitabı benim açımdan en ilginç kılan özellik, Michael Haneke’nin felsefeyle ve edebiyatla kurduğu yakın ilişkinin bir nevi dökümünü veriyor olması. Haneke kimleri okur, kimlerden etkilenmiştir, kimleri pek tutmaz, öğreniyoruz. Ben kitaptan uzunca bir okuma listesi çıkarttım. Böylesine önemli bir sinemacının düşünsel köklerine dair derli toplu bir kitabın dilimize çevrilmiş olması çok sevindirici. Osman Akınhay’ın Türkçeleştirdiği Michael Haneke kitabının, Türkiye’deki Haneke çalışmaları için vazgeçilmez bir kaynak olduğunu söyleyebilirim. Ustayı ve sinemasını merak edenler kaçırmasın.

blank

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Uzay Yolu Hakkında Merak Ettiğiniz Her Şey

Uzay Yolu Kitabı, bugüne kadar gösterilmiş dizileri ve filmleri tutkuyla
blank

“Klasikleri Niçin Okumalıyız?” – Peter Wollen

“Klasikleri Niçin Okumalıyız?” serisinde, şimdi de en çok referans verilen