Dario Argento, adeta Türk pop müziğinde Sezen Aksu’nun üstlendiği misyonu İtalyan korku sineması açısından üstlenmiş gibi gözüküyor. Argento’nun uzun yıllar yanında çalışan pekçok genç sinemacı daha sonra onun himayesinde başarılı birer yönetmenlik kariyerine terfi etmişler. Argento’nun esin kaynaklarının başında gelen Mario Bava’nın oğlu Lamberto Bava örneğinde olduğu gibi. Ancak Argento’nun tarzını en fazla hissetiren genç yetenek belki de Michele Soavi’dir.

http://download.kataweb.it/mediaweb/image/brand_trovacinema/2008/10/24/1224844696181_foto-michele-soavi.jpg

1957 yılında Milano’da doğan Michele Soavi’nin babası İtalya’nın en saygın sanat eleştirmenlerindendi. Michele, 8 yaşındayken 1932 tarihli Dreyer başyapıtı Vampyre’ı izledi. İzlediği bu ilk filmin üzerindeki etkisini yıllar sonra “belki de bu film benim yaşamımı değiştirdi” şeklinde açıklayacaktı (Soavi, kendisini etkileyen diğer filmler arasında Stalker, Yedinci Mühür, Kıyamet, Brazil, Mad Max ve Yükseklik Korkusu’nu da sayar).

Müstakbel yönetmen, sinemaya önce oyuncu olarak girdi. Çeşitli İtalyan filmlerde oynadı. Argento’nun yaninda çalıştıktan ve Japon televizyonu için Dario Argento’s World of Horror (Dario Argento’nun Korku Dünyası) adlı bir belgesel çektikten sonra 1987’de Aristide Massacecci’nin (D’Amato’nun gerçek adı) yapımcı olduğu Deliria ile yönetmenliğe başladı.

stagefright-cdcovers_cc-frontSoavi, Deliria’nın (diğer adı: Bloody Bird; İng. video adı: Stagefright) senaryosunu, Joe D’Amato’nun kötü-ünlü başyapıtı Antropophagus’un(1980) da senaryosuna imza atan Luigi Montefiori ( Stagefright’ın jeneriğindeki takma adı: Lew Cooper ) ile ortaklaşa yazmış.

Filmin konusu, efsanevi ve esrarengiz İngiliz katil Karındeşen Jack’in öyküsünden esinlenen bir müzikalin provaları sırasında işlenen seri cinayetleri içeriyor. İlk cinayetin müzikali için sansasyonel bir reklam olacağını düşünen hırslı yönetmen, fazla mesai için oyuncuları salona kilitliyor. Tabii katil de aslında içeridedir ve teker teker cinayetlerine devam eder… Salonda görülen ilk cinayet sahnesi oldukça etkileyici,  Başına dev bir baykuş kafası giymiş Karındeşen karakterinin bir cinayet sahnesinin provası yapılmaktadır, Sahneye çıkan dev baykuş kafalı kişi,  kadın oyuncuyu gerçekten de Argento’nun Inferno’sunda olduğu gibi bıçaklar. Elektrikli testereler, matkaplar gibi çeşitli aletlerle işlenen ve herbiri diğerinden kanlı cinayetlerin ardından filmin sonlarına doğru bütün kurbanlarının cesetlerini sahneye yerleştiren baykuş kafalı katil, etrafta uçuşan kuş tüyleri arasında ve oyunun fon müziği çalarken sahnenin ortasındaki koltukta yerini alır. Film, sanat ile kurban etme arasında bağlantı kurulması   şeklinde yorumlanabilir. Aurum korku ansiklopedisinin de belirttiği gibi kurbanlar, katil/’sanatçı’ tarafından barındıran birer  estetik  nesneye  dönüştürülmüşlerdir. Kuşkusuz bu, hem baykuş kafalı katil, hem, istemeyerek de olsa, müzikal yönetmeni, asıl önemlisi, hem de Deliria yönetmeni Soavi ve genelde korku/dehşet sineması yönetmenleri için geçerli bir metafordur.

Argento’nun yapımcı olduğu La Chiesa (The Church; Kilise; 1988) de kapalı bir mekanda kıstırılan kişilerin kurban oluşunu anlatır. Ancak bu kez saldıranlar, doğaüstü güçlerdir. Film,de ortaçağda bir grup genç kadının cadı oldukları gerekçesiyle şövalyeler tarafından katledilmesiyle başlar. Toplu mezar üzerine bir kilise inşa edilir. Yüzyıllar sonra çağımızda bir gün, kilisenin kapıları içerden kapanır ve doğaüstü güçler dehşet saçmaya başlar, başkahraman ve sevgilisi bir gece mezarlıkta sevişirlerken Kiliseden dışarıya çıkış yolunu yalnızca, otoriter bir rahip olan babasından izinsiz olarak geceleri kentte eğlenmeye giden genç kız bilmektedir ve katliamdan yalnızca Dario  Argento’nun  kızı  Asia Argento’nun canlandırdığı bu çocuk kurtulur. ‘Cadılar’ın intikamı alınmış, gerçek adalet yerini bulmuştur, Özellikle tarihte cadılık suçlamasının genellikle, ataerkil otoritenin kalıplarının dışına çıkan kadınları cezalandırmak için bir bahane olduğu gerçeği düşünüldüğünde, babasının  sözünü dinlemeyen kızın sağ kalması daha da anlamlı bir hale gelmektedir.

Soavi, doğaüstü ve fantastiğe olan ilgisini yine Argento’nun yapımcı olduğu La Setta’da (The Sect; Tarikat; 1990)   sürdürür.   Neredeyse Argento’nun Inferno’sunda olduğu gibi bu filmde de ardarda gelen olayların herbirinin anlatı içinde tam olarak rasyonel bir işlev üstlendiği pek söylenemez; öte yandan filmin pek çok sahnesi görsel açıdan tatmin edicidir, Yani La Setla, katıksız bir fantastik sinema örneği sayılabilir. Filmin konusu kısaca Şeytan’a tapan bir tarikatın, genç bir kadını Şeytan’ın oğlundan hamile bırakma çabalarını anlatır. Mavi rengin hakim olduğu filmde, kadının evinin, cehenneme açıldığını anlayacağımız derin bir kuyu barındıran bodrumundaki çekimler çok başarılıdır. Özellikle finale doğru fantastik sonuna kadar zorlanır, Kuyudan iri bir pelikan çıkar (kadın bu pelikanı daha önce kabuslarında dev boyutlarda görmüştür) ve kadın kuyunun yanıbaşında yarı baygın halde sırtüstü yatarken kadının üzerine çıkarak onu  hamile bırakır….

http://zombieofthedead.unblog.fr/files/2008/04/affichedellamortedellamore19941.jpgKorkudan ziyade hafif komedi niteliğindeki Dellamorte Dellamore’de (Ölüme Dair, Aşka Dair; 1994) de fantastik dolu dizgin gider. Ülkemizde de yayınlanan Dylan Dog adlı İtalyan çizgiroman   kahramanının   bir serüveninden esinlenen (ve bir sahnesinde radyodan Sezen Aksu’nun ‘Hadi Bakalım Kolay Gelsin’ nakaratlı şarkısının duyulduğu!) filmde, başkahraman ve sevgilisi bir gece mezarlıkta sevişirlerken havada küçük, mavi alev parçalarının uçuşmaya başladığı görülür örneğin, Evlendiği ve çocuk sahibi olacağı için uzun süredir yeni bir proje üzerinde olduğuna dair haber alınamayan (son olarak Crow 3’ü çekmesi tekliflerini reddeden) Soavi’nin yeni filmlerini büyük bir umut ve sabırsızlıkla beklememek için hiçbir neden yok.

Yazar: Kaya Özkaracalar

Yayın: Geceyarısı Sineması Dergisi Sayı:2 – Sonbahar 1998

(Dergi önsayfasında yazılmış “Bu dergide yeralan yazılar “Geceyarısı Sineması” kaynak gösterilerek kullanılabilir” maddesine istinaden Öteki Sinema aracılığı ile paylaşılmıştır.)

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

2 Comments Bir yanıt yazın

  1. kaynak biraz eski olduğu için bir kaç ekleme yapalım. Dellamore Dellamorte’den sonra ciao Arrivederci amore(2006)adlı bir polisiye ve Il sangue dei vinti(2008) adlı bir 2. dünya savaşı filmi bulunuyor. TV için de bir çok film yönetmiş.

    http://www.imdb.com/name/nm0811714/

  2. Hatta polisiye filmi Elveda Aşkım adıyla bizde de vizyona girdi. Bir de, bir ara kopya dvd’ciler Deliria-Stagefright diye Hitchcock’un Stage Fright filmini satıyorlardı. Böyle ilginç kapak/içerik uyuşmazlıkları oluyor. Bu vesileyle Geceyarısı Sineması dergisine de selamlarımızı iletelim…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Angelopoulos’un Ardından, Ulis’in Bakışı…

“Kendim ve dostlarım için ve zamanın akışını yumuşatmak için yazıyorum.”
blank

Killing Ground ve Ghost House Üzerinden Toplumsal Cinsiyet Rolleri

Yakın tarihli iki korku filmini -Killing Ground ve Ghost House’u-