Hayranı olduğunuz, ortaya koyduğu her eseri yakından takip ettiğiniz sanatçılar bir anlamda sizin kendi çocuğunuz gibidir. O hep iyi olsun, daha iyi işler ortaya çıkarsın, herkes tarafından beğenilsin istersiniz.
Güney Kore’nin taşrasından çıkarak dünya sinemasına kendini kabul ettirmiş bir yönetmen olan Kim Ki Duk’ta benim için böyle bir konumdadır. Geçtiğimiz yıl ülkemize geldiğinde dünya gözüyle de görme fırsatına eriştiğim bu usta yönetmenin son dönemde çektiği filmler maalesef önceki filmlerinden daha yavan bir tat bırakıyor insanın ağzında, bunun son örneği Moebius.
Kocasının kendisini aldatmasını kaldıramayan kadın, bir akşam sinir kriziyle birlikte doğan intikam hırsıyla eşinin penisini kesmek için hamle yapar fakat bunu başaramaz. İstediğini elde edemeyince bu defa siniri, evin diğer erkek bireyine yani oğluna yönelir ve oğlunun penisini keserek evden ayrılır. Aile içindeki bu ilk büyük depremin ardından baba, oğlunun içine düştüğü bunalımdan toparlanamayacağını anlar ve elinden geldiğince ona yardım etmeye çalışır. Sonuçta yaşananların temelinde kendi davranışları yatmaktadır. Bu süreçte bir anlamda kendini cezalandırmak ve oğluyla daha rahat özdeşleşme sağlamak amacıyla operasyonla kendi penisini kestirir. Zaman ilerler ve baba ile oğul bir şekilde hayata uyum sağlayıp, hayatın zevklerini farklı yöntemlerle küçük küçük tekrar yaşamaya başlarken bir gün anne eve geri döner. Bu defa aileyi daha korkunç bir yıkım beklemektedir.
Moebius düz bir bakış açısıyla penis ve orgazm etrafında şekillenen bir film. Baba, anneyle aralarında kaybolan yakınlıktan dolayı başka bir kadınla orgazm yaşarken, evin diğer erkeği de ergenlikle birlikte yeni başlayan zevk arayışlarını kendi kendine yaşamaktadır. Annenin bir şekilde bu orgazmları kökünden engellemesi ve ortadan kaybolması erkekleri farklı şekillerde kendilerini tatmin etme arayışlarına iter. Filmin belki de seyirciyi en rahatsız edici bölümleri de işte bu farklı boşalma sahneleridir. Oğluna yardım etmek amacıyla internette araştırma yapan baba, acıyla birlikte gelen orgazmı keşfeder ve böylelikle bir taş parçasını vücudunun belli bir bölgesine, ayaklara, kola vs. bölgeyi kanatana kadar sürter. Bu sürtünmeyle gelen acı, orgazmı yaşatmaktadır kişiye. Filmin ilerleyen bölümlerinde taş sürtme, omuza bıçak saplama gibi farklı şekillere dönüşür. Orgazm yaşamak için her türlü acı göze alınmıştır. İlerleyen zamanda tıptaki gelişmeler penis naklini mümkün kılınca baba, oğlundan habersiz kendi penisini evladına bağışlar. Oğlan artık orgazm için acı çekmek zorunda değildir çünkü tekrar bir cinsel organa sahiptir. Fakat bir sorun vardır, penis erekte olmuyordur.
Bu süreçte anne eve döner ve oğluna temas ettiği an evladının penisinde hareketlenme başlar. Geçmişte yaptığından pişmanlık duyan, bir nevi günah çıkartmak isteyen anne, oğluna yeniden zevk yaşatmak için kendisini ona sunmaktan geri durmaz. Filmin ilk çekildiği zamanlarda özellikle kendi ülkesinde yoğun tepkiyle karşılaştığı ve sansür konusunda ciddi tartışmalara sebep olduğunu okumuştuk. Filmi görmediğim o günlerde baskıcı rejimlerin sanata karşı yaklaşımlarının her yerde aynı olduğunu, özgürlükleri kısıtlayıcı yapının ne kadar kötü olduğunu düşünmüştüm. Fakat filmi izledikten sonra insanların tepkilerinde çok da haksız olmadıklarını gördüm. Sert ve kaldırılması zor sahnelerle bezeli bir Kim Ki Duk filmi olan Moebius’u herkesin hoşgörüyle karşılamasını beklemek biraz hayalcilik olur.
Filmlerinde başrolleri genelde konuşturmadan, anlatmak istediğini seyirciye oldukça etkili şekilde geçirmeyi başaran yönetmen, Moebius’ta sınırları biraz daha zorluyor ve filmde hiçbir insanı konuşturmuyor. Ağızlardan çıkanlar sadece gülme, ağlama ve çığlık sesleri. Normal şartlar altında bu durum Kim Ki Duk filmleri için bir problem değil aksine farklı bir sinemasal deneyimdir fakat bu film için bunu söylemek mümkün değil. Hiç kimse konuşmayacak diye o kadar kasmış ki yönetmen, yapay bir durum çıkmış ortaya. Diyalogsuzluğun, gereksiz diyaloglu bir yapıdan daha iyi olduğunu biliyoruz fakat bu kadar zorlama bir diyalogsuzluk olmasaymış daha iyiymiş. Kendine güveni her geçen gün biraz daha artan yönetmen, ben nasıl istersem o diyerek filmlerine eski özeni göstermekten vazgeçmiş olacak ki, hem kamera kullanımında, hem de diğer birçok teknik konuda önceki işlerinin çok gerisinde kalmış. Eski filmlerinde seyirci, anlamsal olarak her şeyi çözümleyemese bile genel olarak sanatsal, estetiksel bir tatmin yaşayarak ayrılırdı filmlerinden. Moebius baştan sona estetik yoksunu bir film olmuş. Filmden geriye akılda kalan nadir güzel şeylerden biri Boş Ev filmindeki üçlü sarılma sahnesinin tekrarlandığı, yönetmenin kendisine selam çaktığı bölümdü.
“Boş Ev”, “Yay”, “İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış, İlkbahar” gibi çok üst düzey filmler yaptıktan sonra son dönemde farklı bir kafa içine giren Kim Ki Duk, Arriang filminde bizlere gösterdiği depresyon halinden bana kalırsa hala kurtulamamış gibi görünüyor. Ey Kim Ki Duk, içinde çözemediğin her neyse bir an önce çöz ve eski filmlerin gibi filmler yapmaya devam et.