Fantastic Planet vs A Night of Horror festivalinde bu sene de seyircilerin sevgilisi olan filmler arasında komediler yer alıyor. Yönetmenliğe girişini zombi komedisi Yesterday ile yapan Kanadalı Rob Grant’in 2012 tarihli filmi Mon Ami, sergilediği dengeli kara mizahla, festivalin bu seneki en iyi komedi filmi tahtına kurulacak gibi.
Öteki Sinema için yazan: Can Yalçınkaya
Açılışını Montreal’de Fantasia Film festivalinde yapan ve seyircileri kahkahalara boğduğunu duyduğumuz Mon Ami’yi merakla bekliyordum. Nispeten boş bir salona oynayan film, beklentilerimi boşa çıkarmadı ve bizi nahoş kimi durumlara güldürerek empati kurma yetimizden şüphe duymamıza yol açtı!
Mon Ami, “buddy comedy” görünümlü korku filmi olarak tanımlanıyor. Kuzey Amerika sinemasında 90’lı yıllardan bu yana sıklıkla görmeye alıştığımız bir senaryo bu. Geleceği olmayan bir işte tezgahtar/kasiyer olarak çalışan, gelecek için hayalleri olan fakat bunları gerçekleştiremeyecek kadar tembel olan 20’li ya da 30’lu yaşlarda karakterlerin hikayelerini anlatan bağımsız filmler kuşağına dahil edebileceğimiz bir film Mon Ami. Bu nitelikleri taşıyan iki baş karakter, Teddy ve Cal, içinde bulundukları rutin hayata okkalı bir yumruk atmaya karar veriyorlar. Yıllardır çalıştıkları hırdavatçı dükkanının sahibi, emekliliğinden işini emektar çalışanlarına değil de oğullarına bırakınca, iki kafadarın kafasında şalterler atıyor. Patronun biricik kızı Crystal’ı kaçırıp, fidye istemeye karar veriyorlar. Tabii, olaylar kesinlikle planladıkları gibi işlemiyor.
Rob Grant’in 10.000 dolar gibi son derece düşük bir bütçeyle çektiği film, iyi hikaye ve iyi oyunculukların bir filmi taşımaya yeterli olduğunu gösteriyor. Oldukça basit bir konseptle başlayan film, son dakikaya kadar durmaksızın işleri çığrından çıkarıyor ve hemen her karakterin başına korkunç şeyler getiriyor. Bu açıdan, film sadece bir komedi değil, bir yanlışlıklar komedyası aslında.
Teddy rolünde Mike Kovac oldukça başarılı. Sıradan hayatının bir hayli dışına çıkan, uçuk kaçık işler karşısında takındığı abartısız tepkiler filmdeki komedi unsurunu arttıran türden. En iyi arkadaşı Cal rolündeki Scot Wallis’de bu tür filmlerde yer alan bencil arkadaş stereotipinin gerekliliklerini yerine getiriyor. Teddy’yle olaylardan tamamen bihaber eşinin arasının bozulması için elinden geleni yapıyor. Oyunculuklar, senaryonun dengesini koruması açısından bir hayli önemli. Çünkü yönetmen/yazar Rob Grant seyircinin ortada ciddi bir konu olduğunu unutmamasını istiyor. Her gün gördüğümüz ve tanıdığımızı sandığımız insanların çığrından çıkabileceklerini anlatmaya çalışıyor. Bu anlamda, Teddy ve Cal’in oyunculuklarının slapstick boyutuna ulaşmaması önemli. Evet, gülüyoruz, ama biraz da sinirli ve gergin bir gülüş bu.
Filmde kamera çoklukla fonksiyonel bir şekilde kullanılmış. Çok iyi çekilmiş bazı ağır çekim sahneler dışında, göze çarpan, stilize bir estetik söz konusu değil. Soundtrack olarak klasik müzik eserlerinin kullanılması, bilhassa şiddet dozu yüksek sahnelerde akla Otomatik Portakal’ı getiriyor.
Fargo ve Blood Simple gibi filmlerin izinden giden Mon Ami, bir başyapıt değil, fakat bağımsız yapımlara şans vermek isteyen, kan görmekten korkmayan kara komedi tutkunları için eğlenceli bir 90 dakika vadediyor.