Öteki Sinema Exclusive!
Yazarımız Can Evrenol, bu yılın District 9’ı olarak nitelendirdiği, 15.000 dolar gibi aşırı mütevazi bir bütçeye sahip, bilim kurgu filmi Monsters‘ın yönetmeni Gareth Edwards ile sıkı bir söyleşi gerçekleştirdi. Bizim için de, Türk blogculuğu için de önemli bir hadisedir deyip, okurlarımızın beğenisine sunuyoruz. (Girişin Pazar 89 sunumu gibi olduğunu farkındayım!)
Merhaba, bize biraz filmdeki yaratıklardan bahseder misiniz? Yaratıkların bambaşka uzaylılar değil de, bir nevi deniz canlısına benzemesi şaşırtıcı bir seçim. Bu karara nasıl vardınız?
Aslında bu seçim bilimadamlarının bir teorisinden doğdu. Jüpiter’in aylarından Europa’da yaşam olduğu teorisi. Öyle ki, NASA şu anda Eurpa’ya bir keşif görevi üzerinde çalışmakta. Bizim filmimizde bu keşif gerçekleşiyor ve dönüşte uzay mekiği Meksika’ya düşüyor. NASA’nın Europa’da hayat olduğu kanısı, Europa’da dünyadakine benzer bazı koşulla sahip olmasından dolayı oluşmuş bir kanı. Dünyadaki yaşamın başlamasına sebep olan koşullar – volkan ağzı ve yüzeyi buzullaşmış sıvı okyanus – Europa’da da mevcut. Ben de bunu duyduktan sonra okyanusun altında başlayan yaşam formlarına ve hayvanlara bakmaya başlamıştım. Sonunda uzaylı yaratıklar ahtapot, yengeç ve ışık saçan dip canlısı karışımı birşey yaratık oluştu kafamda.
Bir görsel efekt ustası olduğunuzu biliyoruz. Bu filmi yarattığınız yaratıklar etrafında mı oluşturdunuz, yoksa konudan yola çıkıp yaratıkları sonra mı oluşturdunuz?
İkisinden de biraz aslında. Bazı efektlerin benim için işi çok zorlaştırdığını bildiğim için onlardan uzak durmaya çalıştım. Mesela yaratıkların ayaklarının yere değdiğini hiç bir sahnede görmüyorsunuz. Bu aslında hem yaratıklar çok büyük ve ayakları birbirinden çok uzak olduğundan dolayı, hem de ışık ve efekt açısından yere dokunmalarını gerçekçi göstermenin çok zor olacağından dolayı böyle oldu.
Monsters ile Jurrasic Park arasında kurulan benzerlikler hoşunuza gidiyor mu? T-Rex’in saldırı sahnesi ve yasak bölgeden kaçış sahnesi gibi…
Aslında gerçekten başıma gelen olaylardan ilham aldım ben. BBC belgesel departmanında görsel efektçi olarak çalışırken, bir bölüm için Bolivya’ya gitmiştik. Ormandan dönüş yolunda konvoyun en önündeki araba birden duruverdi. Arabanın içinden ağaçlara, ormanın içine doğru fener tutmaya başladılar. Sonunda birşey olmadı ama biz o an o arabadakiler acaba neye bakıyorlar diye içten içe bir korku yaşamıştık. İçimden onların ağaçlar arasında dev bir yaratığa baktığını hayal etmek hoşuma gitti. Filmdeki bu sahne de böyle oluştu.
Monsters, bütçesini saklamak ve olduğundan çok daha yüksek göstermek konusunda inanılmaz başarılı bir film! Görsel efekt takımınızın çalışma düzeni neydi? Kaç kişiydiniz? Filmde gördüğümüzden 2 kat daha fazla yaratık göstermek için ne kadar daha fazla bir bütçeye ihtiyacınız olurdu?
Oldukça basit bir ekip vardı. Sadece ben! Bazen tek bir yaratık sahnesini nasıl yapacağımı belirlemek 2 ayımı aldı! Ama bir kere belirledikten sonra, fazladan bir ay daha çalışsam neredeyse yaratıkların filmde göründüğü sahneleri 2 katına çıkarabilirdim diye hissettim. Ama değişen birşey olmayacaktı. Çünkü zaten yaratık ekleyecek başka sahne kalmamıştı çektiğimiz. Ben görsel efektlere başlamadan aylar önce sahneleri çekmiştik…
İstanbul ve Göreme’yi beğendiniz mi? İlerki projeleriniz için Göreme size ilham verdi mi?
(Gareth Edwards’la 2010 yazında Londra’da Frightfest’te tanışıp bu röportaj için söz aldığımda, ertesi gün eşiyle birlikte İstanbul ve Göreme’ye tatile gidiyordu.)
Kesinlikle! Göreme çok ilham vericiydi. Belki ilerde bir filmimde görürsünüz. Tekrar gelmek de çok isterim!
Çöp filmlerin kralı Turkish Star Wars’un (Dünyayı Kurtaran Adam) Göreme’de çekildiği biliyor muydunuz?
Hayır. Bu Türk Star Wars dediğin manyak bişeye benziyor!
Çok teşekkürler Gareth…
