blankYazının başında şunu belirtmem gerekiyor sanırım; fantastik olsun çamurdan olsun diyenlerdenim ve aslen gençler için yazılmış bilimkurgu roman serisi olan Ölümcül Makineler’i (Mortal Engines) sinemaya uyarlanacağı günden beri yakından takip ediyorum.

Bu serinin kitapları, gençlere yönelik yayınları çeviren ve basan ON8 Yayınları tarafından dilimize kazandırıldı. Filmi izledikten sonra romanları da okumanızı tavsiye ederim ama şunu bilmeniz şartıyla; tıpkı Game of Thrones serisinin TV uyarlamasında olduğu gibi, romandan giderek bağımsızlaşan bir film Ölümcül Makineler…

Film başlar başlamaz bir dış ses bize yeni dünya düzeninin nasıl oluştuğunu anlatıyor ki daha burada Mad Max’in kıyamet sonrası (post apokaliptik) setinin filmin en büyük esinlerinden biri olacağını ve asıl niyeti anlıyoruz. Mad Max, Terminator, Star Wars, Matrix, The Lord of the Rings (Two Towers), Indiana Jones, Castle in the Sky… Saymakla bitmez! Ölümcül Makineler, fantastik sinemada tutmuş tüm fikirlerin aynı tabakta toplandığı ve bunları (Wild Wild West gibi bir büyük bütçe felaketine yol açmış) steampunk sosuyla lezzetlendiren ortaya karışık bir iş.

blank

Film bunu yaparken, 100 milyon dolarlık bütçesine ve Weta Digital tarafından üretilmiş özel efektlerine bel bağlıyor. Açıkça söyleyeyim; filmde Hugo Weaving (ve CGI karakter Shrike) dışında bir karizma mevcut değil. Aksiyonun ortasına atılmış ve (çekilirse) devam bölümlerinde aralarındaki ilişki ağının epey karışacağını düşündüğüm genç ekipte sıradışı bir performans ya da çekicilik sunan biri yok. O yüzden tavsiyem; bunlara fazla takılmadan benzerine ancak yeni nesil konsol oyunlarının sinematik videolarında rastladığım fantastik dünya görselliğinin içine girip orada kaybolmak. Neden şehirlerin hareketli olduğunu anlamasam da yürüyen bir Londra’nın diğer küçük şehirleri avlaması fikri hoşuma gitti. Bu havalı bir aksiyon bahanesi olsa da sessizce çalışan politik eleştiri makinesi görmezden gelinemiyor.

Peki bu klişeler dağının etkileyici görselliğinden başka bir şeyi yok mu? Elbette var, bir başka kıyamet sonrası filmi olan Mad Max: Fury Road’ın da müziklerini yapmış olan Junkie XL (Antonius Tom Holkenborg) burada muazzam bir iş çıkarmış. Aksiyon yükselirken eşlik eden müzik teması o kadar güçlü ve gaza getirici ki zekanızı bir yere bırakıp perdedeki görsellikten keyif almayı seçiyorsunuz.

blank

Ölümcül Makineler gençler için yazılmış bir bilimkurgu olsa da film halinin yaşı biraz daha küçük, bu yeniyetmeler için çekilmiş bir aksiyon fantastiği ve bildik numaraları tekrarlayarak da olsa vazifesini başarıyor. Türün gediklisi olmuş seyirciye vereceği pek bir şey yok ancak çocuklar ve gençler filmi sevecektir. Devam filmini çektirecek kadar başarılı olur mu yoksa görkemli efektlerine rağmen kimseye yaranamayan Altın Pusula (The Golden Compass) vakasına mı dönüşür, onu da ilerleyen zamanda göreceğiz.

Dedim ya, fantastik olsun, çamurdan olsun! Benim gibi Marvel ve DC’nin süper kahraman istilasından sıkılan bünyelere ilaç bile denebilir Ölümcül Makineler için. Fantastik sinemanın en kısır zamanlarındayız, ortalık taytlı süper manyaklardan geçilmiyorken Aslen bir görsel efektçi olan yönetmen Christian Rivers (her ne kadar züccaciye dükkanına dalmış bir fil gibi davransa da) elinden geleni yapmış. Sizi 2.5 saat boyunca başka bir dünya kurgusuna sürükleyen bu kaçış sineması örneğini mümkünse IMAX versiyonunu gösteren bir salonda izlemenizi tavsiye ederim. İyi seyirler…

murattolga@gmail.com

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

2019: After the Fall of New York (1983)

Çocukluğumun sinemalarında seyredip de aklımdan hiç çıkmayan bir çöp apokaliptik
blank

The Brain That Wouldn’t Die (1962)

The Brain That Wouldn’t Die, düşük bütçeli, pek de meşhur