Hayır, Ana Asensio’nun yazıp yönettiği ilk filmin, son günlerde iyice popüler olan Man Adası (Isle of Man) ile uzaktan yakından ilgisi yok. Dünyanın en güzel adası derken, Manhattan Island, Staten Island ve Long Island’ın bir kısmı başta olmak üzere şehir sınırları içerisinde kırkın üzerinde ada (ya da adacık) bulunan New York kastediliyor.

Most Beautiful Island, dünyanın en fazla nüfusa sahip şehirlerinden biri olan New York’un kalabalık caddelerinin görüntüleri ile açılır. Çekimler rastgele gibidir ama aslında her birinin odağında yurtdışından geldiği belli olan yabancı bir kadın vardır. Hareketleri, telaşları ve endişeli bakışları ile şehre “yabancı” olduklarını belli ederler ister istemez. (Ki bu kadınların yüzlerini unutmayın çünkü her biriyle finalde bir kez daha karşılaşacaksınız.) En sonunda kamera başkarakterimiz Luciana’yı bulur ve öykümüz başlar.

blank

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Gurbet: Doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer, gurbetlik. (TDK, Güncel Türkçe Sözlük) [/box]

Kalabalık caddelerin ardından Luciana’nın başka biriyle paylaştığını anladığımız daireye geçeriz. Gecenin köründe annesiyle yaptığı telefon konuşması, Luciana’nın yakın geçmişi ile ilgili birçok detayı açığa çıkarır. Konuşma İspanyolca gerçekleştiği için Güney Amerika ülkelerinden birinden geldiğini tahmin ederiz ki iki kıta arasındaki tek taraflı göç rakamları ortada. Ayrıca yakın zamanda çocuğunu kaybettiğini, olayın mahkemeye intikal ettiğini ve “kaza sonucu ölüm” kararının çıktığını öğreniriz. Luciana, New York’a bu nedenle gelmiştir; ona merhum çocuğunu hatırlatan her şeyden ve herkesten uzaklaşmak, geçmişini maziye gömüp yeni bir başlangıç yapmak için.

Film, Luciana hakkında net bilgiler vermekten kaçınır. Oradan buradan yakalamaya çalıştığımız verilerle şekillendirmeye çalışırız günlük yaşamını. Luciana’nın hayatındaki belirsizlik ile özdeşlik kurmak adına yerinde bir tercih olduğu söylenebilir.

Muhtemelen çalışma izni olmadığı için düzenli bir geliri olmayan Luciana, bebek bakıcılığı, ilan dağıtma gibi küçük işlerle yaşamını idame ettirmeye çalışır ama bu şekilde ne karnını doyurması, ne de kiradan payına düşeni ödeyebilmesi çok mümkün gözükmemektedir. Kendisi gibi New York’ta tutunmaya çalışan “yabancı” bir kadın olan Olga, detaylarını vermediği bir partide görev alırsa bir gecede 2.000 dolar kazanabileceğini söyler ve işin fahişelik olmadığının altını çizer. En kısa sürede para bulmak zorunda olan Luciana, çaresiz kaldığından teklifi kabul eder ve verilen adrese gider.

blank

Most Beautiful Island, başkarakter ve odağına aldığı problem itibarıyla 2012 yılının öne çıkan düşük bütçeli korku filmlerinden Devoured ile yakın bir ilişki içine giriyor. Her iki filmde de New York’a gelip zor koşullarda hayatta kalmaya çalışan göçmen bir kadının başından geçenler anlatılıyor. Devoured, öyküsünü hayalet filmlerinin kabuğu altına başarıyla gizleyerek anlatırken Most Beautiful Island, finaldeki sapma dışında daha gerçekçi bir zemine oturtuyor. Bu yönüyle biraz da Kinatay’ın (2009) yolundan gittiği söylenebilir ama aynı oranda sarsıcı bir final tasarlandığını iddia etmek güç.

Filmin hemen başlarındaki banyo sahnesi Luciana (ve hatta film) hakkında önemli ipuçları veriyor. Küvetin hemen yanı başındaki duvarda koli bantlarıyla kapatılmış bir kısım vardır. Luciana, içinden garip sesler geldiği için koli bandını kaldırır ve duvardaki delikten bir dolu karafatma küvetin içerisine düşer. Birçok insanın çığlıklar atıp kaçacağı duruma tepkisiz kalan Luciana, hayatta kalmak için çırpınan böcekleri izler. Kendini suya bırakıp boğulan, yüzmeye, birbirlerini ezip üste çıkmaya ve küvetin kenarındaki havluya tutunarak sudan uzaklaşmaya çalışan böcekleri. Çocuğunun ölümü (ve belki de içinde bulunduğu yaşam şartları) onu iyice hissizleştirmiştir. Suda boğulmak üzere olan çaresiz böceklerin mücadelesi ona kendi çırpınışlarını hatırlatır. Böylece film, duvardaki delikten içeri girerek banyoyu istila eden böcekler ile göçmenler arasında bir köprü kurmaya girişiyor. Göç alan ülkelerin birçok vatandaşının, göçmenleri ülkelerini istila etmek isteyen böcekler olarak gördüğünü, gerekirse üzerlerine basıp öldürmekten bile imtina etmeyeceğini, hemen her gün karşılaştığımız haberler vasıtasıyla (maalesef birinci elden de) bildiğimizden, çok da şaşırtıcı bir benzetme değil belki ama etkili olduğu su götürmez bir gerçek.

Göçmen (ve yalnız) bir kadının, New York gibi çok göç alan bir şehirde hayata tutunma çabasını odağına alan film, şehrin kalabalık caddelerinden gölgede kalan karanlık noktalarına doğru uzanan bir yolculuğun peşine düşüyor. Finaldeki kurmaca (ama gerçek hayatta da kesinlikle olası) parti vasıtasıyla da benzer durumdaki göçmen kadınların, yaşamaya devam edebilmek için ne istenirse yapmak zorunda bırakılmalarının altını çiziyor.

blank

Final sahnesinde üzerinde “big big dreams” yazan reklam tabelası öne çıkar. Başka bir ülkeye göç eden herkesin muhakkak ki büyük hayalleri vardır. “Amerikan Rüyası” olarak sunulan pastanın son kullanma tarihi iyice geçmiş olabilir belki ama bu durum göçmenlerin “büyük büyük hayaller” kurmasına engel değildir. Kimlerin hayallerine ulaşıp kimlerin ulaşamayacağı ise güç sahiplerinin kontrolündeki tesadüflere bağlıdır ne yazık ki.

Most Beautiful Island, 1978 Madrid doğumlu oyuncu Ana Asensio’nun yazıp yönettiği ilk film. Ayrıca başrolde de kendisi oynuyor. Düşük bütçeli korku filmlerini her daim yılmadan destekleyen Larry Fessenden’in ismi de yapımcılar arasında geçiyor ki filmde kendisinin de ufak bir rolü var. Ayrıca (ilginç bir not olarak) filmin yapımcıları arasında Selim Çevikel ve Ahmet Bilgen isimlerine rastladım ama IMDb’ye göre her ikisinin de başka bir film ile ilgileri yok.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

[box type=”info” align=”” class=”” width=””]

Önemli not: Karafatma ve örümcek başta olmak üzere böceklerle ilgili sıkıntınız varsa bu filmden uzak durun! [/box]

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Lifeboat (1944)

Alfred Hitchcock’un, John Steinbeck’in hikâyesinden uyarladığı Lifeboat filmi çekildiği yıl
blank

Absentia (2011)

1978 doğumlu genç yönetmen Mike Flanagan‘ın 2011 mahsülü Absentia’sı uzun