Günümüz Türkiye’sinin durumu malum. Siyasi ve ekonomik şartlar, ülkenin tamamını etkisi altına alan yerel ve ithal terör, nüfusun farklı kesimleri arasında gün geçtikçe büyüyen gerginlik, taraflı tarafsız herkesi öyle ya da böyle etkiliyor. Bilhassa büyük şehirlerdeki günlük yaşamı etkisi altına alan negatif unsurlar, büyük çoğunluğunu orta ve orta üst sınıfın oluşturduğu kentli nüfusu büyük bir umutsuzluğa sürükledi. Gelecekten yana kaygıların artmasıyla, orta ve orta üst sınıfa mensup 25-45 yaş arası genç ailelerin önemli bir kısmı yurtdışına göç etmeyi ciddi ciddi dillendirmeye başladı. Ülkeyi terk etmek istediğini söyleyenlerin ne kadarı ciddi, ne kadarı değil bilinmez ama 2016 rakamlarına bakarsak Türkiye, en çok göç veren ülkeler arasında yaklaşık 4,3 milyon göçmen ile onuncu sıraya yerleşti. (Ama yanlış anlaşılma olmasın, bu rakamın büyük bir kısmını II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’ya göç eden işçiler oluşturuyor.) En çok göç veren ülkeler listesine baktığımızda tepedeki ülkelerden birinin de Çin olduğu görülüyor. Çinliler, en çok Hong Kong, ABD, Japonya, Kanada, Tayland ve Avustralya gibi ülkelere göç ediyorlar.
Zhangke Jia’nın senaryosunu yazıp yönettiği Mountains May Depart, direkt göç ile ilgili bir film değil. Bilhassa teknolojik gelişmeye vurgu yapıp, zaman ve mekân değişimini de hesaba katarak bir kimlik sorgulamasına gidiyor. Yani daha çok kimlik arayışı, kimliğini bulma ya da konumlandırma ile ilgileniyor. Ancak mekân değişiminin karşılığı olarak “göç” mevzusu, kimi zaman klasik anlamının dışına taşarak da olsa filmde önemli bir yer tutuyor. Ülke gündemini de yakından ilgilendirdiği için filmi bu açıdan ele almak istiyorum.
Mountains May Depart, 1999 yılında başlayan ve farklı zaman dilimlerinde geçen üç bölümden oluşuyor. Tao, Jinsheng ve Liangzi isimli üç çocukluk arkadaşının, zaman içerisinde değişen çeşitli faktörlerin etkisi ile şekillenen ilişkilerini anlatıyor.
*** Yazının bundan sonrası sürprizbozan barındırır. ***
Go West – Pet Shop Boys
Film, muhteşem bir dans sahnesi ile açılıyor. Sene 1999. Aralarında Tao, Jinsheng ve Liangzi’nin de bulunduğu yirmili yaşlardaki bir grup genç, Pet Shop Boys’un Go West isimli parçası eşliğinde, önceden tasarlanmış bir koreografiye uygun biçimde dans etmektedirler. Yaklaşan milenyumu kutlamaya hazırlanan gençlerin her biri çok mutlu, en azından umutlu görünmektedir.
Tao, Jinsheng ve Liangzi, farklı toplumsal sınıfları temsil edecek şekilde konumlandırılmışlar. Bir kömür madeninde işçi olarak çalışan Liangzi alt sınıfı, elektronik eşya satan babasına yardım eden Tao orta sınıfı, cesur ve gözü pek bir girişimci olan Jinsheng ise üst sınıfı temsil ediyor. Aynı zamanda üçlü arasında bir de aşk üçgeni oluşturulmuş; Jinsheng ve Liangzi, Tao’ya âşıktır. Tao ise hangisini seçeceğine karar veremez. Liangzi, dürüst, namuslu ve iyi bir insandır ama geleceği belirsizdir. Jinsheng ise kafasını sadece daha çok para kazanmaya takmış, hırslı biridir ama Tao’ya güvenli bir gelecek vadeder.
Daha çok bu aşk üçgeni etrafında gelişen olayları resmeden ilk bölüm, François Truffaut’nun önemli filmlerinden Jules and Jim’i (1962) akla getiriyor. Ama tabii ki burası Fransa olmadığından tabuları yıkmak hiç de kolay değil. Üçlünün beraber yaşamayı becerememesi, Tao’yu bir seçim yapmaya zorlar. Bir seçim yapmak zorunda kalan (ya da seçim yapabilecek duruma gelebilen) orta sınıfın hangi tarafı seçeceği aslında çok sürpriz değildir. Tao da farklı davranmaz.
Take Care – Sally Yeh
İlk bölümün sonunda Jinsheng ile evlenen Tao, bir erkek çocuk dünyaya getirmişti. Sene 2014 olmuş, Tao ile Jinsheng boşanmıştır. Jinsheng, Dollar ismini koyduğu oğlunu da yanına alıp Hong Kong’a yerleşmiştir. Tao’nun seçimini kendine yediremeyen Liangzi de başka bir şehre giderek maden işçiliğine devam etmiştir. Aşk üçgeninin erkek tarafında yer alanlardan biri ülkenin başka bir şehrine göç ederken, diğeri yurtdışına göç etmiş, Tao ise yaşamına doğduğu şehirde devam etmeyi tercih etmiştir.
İkinci bölüm Tao’nun babasının beklenmeyen ölümü ve akabinde düzenlenen cenaze törenini merkeze alıyor. Cenazeye katılması için anne evine gönderilen yedi yaşındaki Dollar’ın Batı dünyası ile daha yakından temas halinde olan Hong Kong’da daha o yaşlarda başlayan bir değişime maruz kaldığı görülüyor. Ana dilini konuşamıyor, kendi memleketinde çevresiyle iletişime geçemiyor, hatta kılık kıyafeti bile annesinde rahatsızlık yaratıyor. Çocuk da doğal olarak Hong Kong’daki evine(!) dönmek için sabırsızlanıyor. Film, Dollar’ın memleketine yabancılaşması üzerinden göçün ilk etkilerini sunuyor. Tabii çocuk henüz bu değişimin farkında değil, annesi farkında ama onun da yapacak bir şeyi yok. Elinden gelenin en fazlası, oğlunu havaalanına bırakmak için “yavaş” trene binmeyi tercih etmek.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
- Dollar- “Bu tren neden bu kadar yavaş anne?”
- Tao- “Çünkü bu bir yavaş tren.”
- Dollar- “Neden uçmadık ya da hızlı trene binmedik?”
- Tao- “Yavaş tren seninle biraz daha fazla vakit geçirmemi sağlıyor.” [/box]
Dağlar Bile Gidebilir
Sene 2025, Avustralya’dayız. Son bölümün merkezinde Dollar var. Filmin bütününden kopuk bir görüntü çizse de ele aldığımız “göç” mevzusunun sonuçları hakkında çarpıcı fikirler ortaya atıyor. Dili, tonu filmin bütününden çok farklı ama köklü mekân değişimi bu farkı biraz daha anlaşılabilir kılıyor.
Ana dilini konuşamayan Dollar, İngilizcesi çok iyi olmayan babasıyla bile anlaşamaz. Malum baba oğul sürtüşmeleri, diyalogun tamamen ortadan kalkmasıyla daha da sertleşir. Anne figürünün özlemiyle yanıp tutuşan Dollar, “ev” olarak konumlandırabileceği bir mekân ya da kişi belirleyemediği için boşlukta kalmıştır. Bu boşluğu annesi yaşındaki öğretmeni Mia ile yaşadığı ilişki ile doldurmaya çalışır ama yeterli gelmez. Mia da seneler önce Kanada’ya göç etmiş bir Çinlidir. Orada bir Kanadalı ile evlenmiş, boşandıktan sonra da Avustralya’ya göç etmiştir. Yaşını almasına rağmen hala Dollar gibi boşlukta salınan Mia da benzer kimlik sorunlarıyla mücadele etmektedir. Ev özlemiyle yanıp tutuşan ama konumlandırabildikleri bir “ev” hedefi olmadığı için çaresiz kalan kırık kanatlı yaralı kuşların beraberliği, ikisinin derdine de derman olmaz.
Nasıl Bir Gelecek Hayal Ediyorsunuz?
Çin, günümüze hükmeden teknolojik atılımlarda zirveye oynamak için ucuz işgücünü sömürerek ve aldığı birtakım kararlarla (iyimser bir tabirle) kapitalizme göz kırparak kime yaradığı meçhul/malum bir ekonomi devrimi yaşadı, yaşıyor. Hızla gelişen teknolojiyle beraber bireyler de değişime ayak uydurmaya çalışıyor ama sonuçlar pek iç açıcı değil. Zhangke Jia, farklı yerlere savurduğu karakterleri ile nostaljik bir gelecek tasviri çiziyor. Filmin farklı zaman dilimlerinde geçen üç bölüme ayrılması da biraz o yüzden. Kimlik arayışındaki bireylerin, teknolojik gelişmelere aynı hızda eşlik edememeleri, geçmişe saplanıp kalmaları ya da geçmişe özlem duymaları ile sonuçlanıyor. En nihayetinde kimliksiz (ya da kimliğini bulamayan) bireyler haline geliyorlar. Bu tip problemlerin sadece Çin’e özgü olmadığı, evrensel bir problem olduğu aşikâr. Ancak anlaşılan, Çin biraz daha sert bir geçiş yaşıyor.
Filme göç penceresinden baktığımızda, göçün hem göç eden (baba Jinsheng), hem de geride kalan (anne Tao) açısından ele alındığını, aynı zamanda bir sonraki kuşak (oğul Dollar) üzerindeki yansımaların da aktarıldığını görüyoruz. Filmin, merkezine yerleştirdiği kimliksizlik sorununun kaynaklarından biri olarak göçü işaret ettiğini söyleyebiliriz.
Gelelim farklı zaman ve mekânlarda geçen bölümler arasındaki ilişkilere. Film, zaman farklılıklarını sadece teknolojik gelişmeler üzerinden vermeyi tercih ediyor. Geçmişteki çağrı cihazının yerini cep telefonları ve tabletler alıyor, gelecekte ise şeffaf cep telefonları ve şeffaf tabletler ön plana çıkıyor. Ayrıca teknolojik gelişim vurgusunun altını kalınca çizmek için her bölümde farklı bir çerçeve oranı kullanılıyor. (Bölümlerde teknolojik gelişime uygun olarak sırasıyla 1,37:1 – 1,85:1 ve 2,35:1 çerçeve oranları kullanılmış.)
Her bölümde kullanılan geleneksel birtakım objelerle kaybedilmemesi gereken kültürel değerlere de vurgu yapılıyor. Örneğin ilk bölümde kalabalığın arasında sırtında geleneksel bir mızrak taşıyan bir çocuk dikkatimizi çeker. İkinci bölümde aynı çocuğun genç bir delikanlı olduğunu ama aynı mızrağı sırtında taşımaya devam ettiğini görürüz. Son bölümde mızrak hiç görünmez. Aynı şekilde geleneksel Çin yemeklerinin belki de başında gelen ‘dumpling’ de (bizim mantıya benzer, bir nevi etli hamur) filmde önemli bir rol oynuyor. İlk bölümde yaptığı ‘dumpling’i babasının dükkânına getiren Tao, dükkânda bulunan Jinsheng ve Liangzi’ye de ikram eder. Liangzi, Tao ile aynı kaptan yerken Jinsheng, Liangzi’nin Tao ile aynı kaptan yemesine tahammül edemez ve dükkânı terk eder. (Alt sınıf ile orta sınıf arasında minimal bir paylaşımda sıkıntı yaşanmazken, üst sınıf bu paylaşıma şahit olmaya bile tahammül edemez.) İkinci bölümde Tao, kendisini ziyarete gelen oğluna ‘dumpling’ yapar. Muhtemelen ilk defa yiyen oğlu tadına bayılır. Üçüncü bölümde ise belki de hiç gelmeyecek ziyaretçisini bekleyen Tao, geçmişe özlemle ‘dumpling’ hazırlarken birisinin ismini fısıldadığını duyar gibi olur.
Mountains May Depart, bomba etkisinde bir final sahnesiyle kapanıyor. Montunu giyen Tao, dışarı çıkar ve boş bir araziye gelir. Kar yağmaktadır. Yüzünü hanedanlık zamanından kalma eski ama görkemli yapıya doğru döner ve Pet Shop Boys’un Go West’i eşliğinde dans etmeye başlar. Kaybolmaya yüz tutan geçmişteki kimliğine bakarak, gelecekteki kimliğini karşılar, dans ederek, umutla.
Gittikçe yükselen bir ivmeyle, hep bir öncekinden daha çarpıcı filmlere imza atan Zhangke Jia, A Touch of Sin (2013) ile kariyerinin zirvesini gördü diye düşünmüştük. Ancak bizleri yine şaşırtan Jia, Mountains May Depart ile hedefi on ikiden vurmakta hiç zorlanmıyor ve sonraki işini merakla beklememize yol açıyor.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca