Uzun zamandır Latin Amerika sineması yazmadığımı fark ettim. Benim için her zaman özel bir yeri olan bu sinemayı daha fazla görmezden gelemezdim. Üstelik Latin Amerika sineması, geleneğini bozmadı ve son birkaç yılda da gayet izlenilesi 20’nin üzerinde örnek verdi. Muerte En Buenos Aires de onlardan biri.
Muerte En Buenos Aires (Death In Buenos Aires/Buenos Aires’te Ölüm), kara-komedi öğeleri ile süslü, 80’li yıllarda geçen yani “dönem filmi” öğeleri de taşıyan akıcı bir suç drama filmi. Filmin ayrıca genel olarak 80’ler atmosferi konusunda hayli başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Diyaloglar ve özellikle filmin hızı noktasında çok doğru ilerliyor film. Yani gözümüzün önünde 80’lerde geçiyormuş gibi duran, ama hikayesi ve oyuncuların yürüyüş temposu da dahil tüm elemanlarıyla 2010’larda cereyan eden bir film yok. Ki yanlış tempo, dönem sinemasında kişisel olarak en sevmediğim şeydir (özellikle yüksek tempoda çekilen ve orijinal dönem sinemasının karakteristiklerini günümüz sinemasına taşıyan filmleri ayrı tutuyorum).
Latin Amerika’da suç sineması dendiğinde akla öncelikle Brezilya sineması geliyor. Son dönem için Cidade De Deus (2002) bu konuda kendine özel tür bile yarattı dersek yanlış olmaz. Meksika’da da yine özellikle kartel ve uyuşturucu bağlantılı suç filmleri görüyoruz. Oysa Arjantin sineması dünyada politik yönüyle biliniyor daha çok. Bir de Arjantin’in daha kent soylu, kent kültürüne dayalı bir sineması var. Muerte En Buenos Aires de bu mirastan payını almış, Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te 80’li yıllarda yaşanan bir cinayet soruşturmasına odaklanıyor.
Filmin yönetmen koltuğunda Natalia Meta var. Bu, Meta’nın ilk yönetmenlik denemesi. Kaldı ki hakkında herhangi bir bilgiye ulaşmak da zor. Ama ilk yönetmenlik deneyimi için hiç de fena bir sonuç değil. Filmin başından sonuna hiçbir amatörlük gözlemlenmiyor. Işık, özellikle başarılı. Öte yandan bütün oyuncuların gayet başarılı ve doyurucu olduğunu belirtmeli. Başrollerde son derece kalbur üstü performanslarla Demián Bichir (Dedektif Chavez) ve Chino Darin (El Ganso) yer alıyor. Ayrıca filmde Carlos Casella da Kevin rolüyle gayet iyi bir iş çıkarmış. Dedektif Chavez’in ortağı Dolores’i ise Monica Antonopulos canlandırıyor.
80’li yıllarda (yıl net belli değil) bir gece yüksek sosyete sayılabilecek sınıftan biri olan Jaime Figueroa Alcorta yatağında ölü bulunur. Etraftaki eşyalara bakıldığında cinayet, sado-mazo bir seks cinayeti gibi durmaktadır. Cinayet masası dedektifi Chavez, olay yerine gittiğinde herkesin El Ganso (kaz, çaylak anlamında) dediği genç bir polis memuru ile karşılaşır. Çünkü haberi alan ve ölüyü bulan El Ganso’dur. O sırada cinayet mahaline gelen üst düzey bir emniyet görevlisi, ölen kişinin saygın bir aileden olduğunu ve basının bu işe karıştırılmaması gerektiğini söyler. El Ganso’nun yanlışlıkla cebe attığı kulüp kibritini Chavez’e ulaştırması ile işin içine 80’li yıllarda Buenos Aires’in en ünlü gay kulübü de dahil olur ve cinayet, daha da karmaşık bir hal alır.
Cinayeti işleyenin bu ünlü iş adamının gay aşığı olabileceği düşünülmektedir, çünkü görgü tanıkları “Kevin” isimli birinden bahsetmektedir. Bunun üstüne Chavez, genç ve çekici El Ganso’yu yem olarak kullanmaya ve zanlı Kevin’i bu şekilde bulmaya karar verir. Ancak bu plan işleri daha da karmaşıklaştırır, zira eşcinsel taklidi yaparak katili yakalamanın derdine düşen El Ganso ile Dedektif Chavez arasında enteresan gerilimler yaşanmaya ve tuhaf fırtınalar esmeye başlar. Çünkü görünüşe göre dedektif Chavez’in bastırılmış duyguları vardır ve bunlar El Ganso’yu görünce canlanmıştır…
80’li yıllarda Buenos Aires’teki eşcinsel toplumu ile ilgili olacakmış gibi başlayıp sonra olayın başka bir yere evrilmesi ile, 80’lerin Buenos Aires gece hayatına, o hayatın eşcinsel sekmesine sınırlı bir göz atmakla yetiniyoruz. Buenos Aires diskolarını, gay kulüplerini bir görüp bir daha göremiyoruz yani. Üstelik o sahnelerdeki gece hayatı biraz fazla rafine, damıtılmış, kiri-pisi alınmış gibi. İnsan daha net bir profil görmek istiyor oysa. Ama yine de Dedektif Chavez ve Çaylak arasındaki gerilim de yeterince enteresan ve doyurucu olduğundan, filmi izlemek keyif veriyor.
İki ödülü ve beş adaylığı bulunan filmi Arjantinli eleştirmenden beğenenler de var, beğenmeyenler de. Örneğin La Nación’dan Alejandro Lingenti, Chavez ve El Ganso arasındaki ilişkinin zorlama olduğunu ve hiç de doğal olmadığını yazmış Nación’daki sayfasında. Hikayenin bu doğal durmayan ilişkiye kurban gittiğini düşünüyor Lingenti. Lakin bence filmin en inandırıcı noktalarından biri de oydu. El Ganso’nun karakteri biraz gizemli olmakla beraber sabitti. Ancak Chavez’in film boyuncaki gelişimi son derece provokatif ve inandırıcı idi.
Bana kalırsa filme dair olumsuz olarak getirilebilecek en önemli eleştiri, filmin tahmin edilebilirlik dozunun yüksek olması olabilir. Gerçekten de olayların nasıl sonuçlanacağını filmin ortalarından itibaren kestirmek çok da zor değil. Ama şaşırtıcı bir şekilde bu filmden sıkılmanızı sağlamıyor. Çünkü Chaves ve çaylak arasında neler olacağını yine de merak ediyorsunuz.
Not: Yazının başında da belirttiğim gibi, 2014 ve 2015 yıllarında (hatta 2013’te de) Latin Amerika’dan çok güzel gerilimler, dramlar ve komediler çıktı. Bunların bir kısmı uluslararası festivallerde gösterildi, bir kısmı ise gösterilmedi. Bizim buralarda çoğunu izleme fırsatımız ise olamadı. Ama ben bu filmleri edindikçe ve izledikçe, önümüzdeki aylarda yazmaya devam edeceğimdir. Buradan ilan ederim…