FrightFest 2008’in en ses getiren filmlerinden biri, İngiliz yerli yapımı mikro-bütçeli Mum and Dad filmiydi. Filmin bütçesi 100.000GBP (210.000TL); Bir sinema filmi için olabilecek en düşük bütçelerden biri, hele ki Frightfest gibi bir korku filmi festivalini kasıp kavuran bir film için!
Oldukça başarılı bir festival serüveninden sonra (Edinburgh Festivali, Frightfest, German Fantastic Film Festival ve Barcelona Sitges), film Aralık’ta İngiltere’de vizyona girdi. Mom & Dad, dağıtım açısından enteresan bir ilki gerçekleştirdi. Film İngiltere’de 26 Aralık tarihinde hem dvd’de, hem sinemalarda aynı anda gösterime girdi; “İster evde, ister beyaz perdede izleyin” sloganıyla.
Günümüzde bir çok sinema izleyicisinin filmleri sinemada seyretmek yerine DVD’sini beklediği bir dönemde, aslında enteresan ve mantıklı bir strateji bu. Zaten filmlerini sinemada izlemenin keyfini bilenler, heycanla sinemada izleyecektir filmi.
Mum and Dad, Londra’da Heathrow havaalanının çevresinde yaşayan yamyam bir aileyi anlatıyor. Heathrow’dan yakaladıkları yalnız çocukları evlerinde hapsedip, ‘aile’lerinin bir parçası olmaya zorlayan ve aile kurallarına uymadıkları takdirde çeşitli işkencelerle onları cezalandıran, hatta işi yamyamlığa kadar götüren “işlevsiz” bir aile. Filmin cinsel sapkınlık ve içerdiği vahşet öğelerinin yanında yer yer tadını kaçırmadan esprili bir atmosferi de olduğunu söyleyelim. Ne de olsa bir İngiliz filmi. Öyle Frontiers (Sınırda) (2007) veya A L’interieur (Inside) (2007) gibi yeni dönem Fransız vahşet filmleri kadar sert değil. Zaten hem bütçesi hem konusu icabıyla biraz fazla abartılı ve karikatürize karakterlerden oluştuğu için, filmin izleyici üzerinde hafif esprili bir etki yaratması kaçınılmaz oluyor.
Özünü Texas Chainsaw Massacre‘a (1973) borçlu olan Mum and Dad’in tamamı dijital kamerayla 18 gün içinde çekilmiş. Film, yönetmen Steven Sheil’in ilk uzun metraj filmi.
Sapık babanın bir et parçasıyla mastürbasyon yapması, sabah kahvaltısında ailece porno seyretmeleri ve babanın sözünü dinlemeyen kızın bir torbaya koyularak sopayla dövülerek cezalandırılması gibi edebe aykırı, zalim ve aşırı sahneler sizi bekliyor…
İlginç bir filme benziyor.
geçenlerde digitürkte oynayan “the hamitons” diye bir film vardı, konusu onu hatırlattı biraz. bir başka “sapık aile” filmi.
2006’da After Dark Horrorfest (8 Films To Die For) adında bir yarışma düzenlenmişti ABD’de. 8 korku filmi yarışmış, kazanan vizyon şansı yakalamış, diğer yarışanlar da DVD olarak yayınlamışlardı. The Hamiltons da orada yarışanlardan biriydi. (Sanırım The Abandoned kazanmıştı o sene) Bence 2006 seçkisindeki filmlerin hepsi çok kötüydü.
Daha sonra geleneksel hale geldi bu yarışma. 2007 ve 2008’de de tekrar edildi.
Can’ın yazısından anladığım kadarı ile Mum & Dad, The Hamiltons gibi fos çıkmayacak gibi duruyor.
ben Hamiltons’u baya cok sevmistim yalniz : ) ona gore
Bu filmi izlemedim ama merak ediyorum. After Dark kapsamında çıkarılmış filmler arasında bir tek The Abandoned’i sevdim ki onun da sevmeyeni çokmuş. (Bu beğenisizlik kısmen Nacho Cerdà gibi bir isimden beklenen uçlukların filmde olmamasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum.) The Hamiltons’a gelince. Bir arkadaşım bu filmi çok övdü bana. Vampir mitolojisine yeni bir soluk katıyor, aile meselesine giriyor, müthiş diye… Tabii, Purana Mundir gibi bir filmi ayıla bayıla seyreden biri olarak sevenine bir laf edebilecek yüzüm yok. Ama spoiler vermemek için üstü kapalı söyleyeyim, o sonda yapılan seçimin şaşırtıcılığına mı desem, dramatizmi mi desem, varabilmek için “meğerse solun” zorla “sağ” gösterilmeye çalışmasını pek hazmedemedim. Bu yüzden de küçük-ve-ilginç-bir-film olma potansiyeline sahip hikayesinin arada kaynadığını düşünüyorum.
Ayrıca bana filmi öven arkadaşımın yüzüne söylediğim gibi buraya da yazıyorum, nasılsa okuyacak: Bir filmin iyi olmasını bırak, ilginç olabilmesi için ille de büyük adımlar atması gerekmiyor.Bununla beraber o yeni soluk nerede, ben bulamadım.