Fare Deliğinden Çıkış Yok!
Yönetmenliğini Juanfer Andrés ve Esteban Roel’in birlikte üstlendiği, İspanya/Fransa ortak yapımı Shrew’s Nest, bazı eksiklerine rağmen atlanmaması gereken bir kapalı mekân gerilimi denemesi.
1950’li yıllar, Madrid. Montse ve 18 yaşına yeni girmiş kız kardeşi doğup büyüdükleri apartman dairesinde yaşamaktadır. Agorafobisi nedeniyle daireden dışarı çıkamayan Montse, evde dikiş dikmekte, kız kardeşi ise bir mağazada çalışmaktadır. Eve gelen müşterilerden birinin temin ettiği morfin sayesinde geçmişin acılarını dindirmeye çalışan Montse’nin hayatı, merdivenlerden düşüp yaralanan üst kat komşuları Carlos’un, biraz da mecburiyetten, evlerine sığınmasıyla tamamen başka bir yöne doğru evrilir. Bu değişiklik ölüm, kan ve yeni hayal kırıklıklarından başka bir şey getirmeyecektir.
Kamera, üst kattaki birkaç sahne dışında, Montse ve kız kardeşinin yaşadığı daireyi terk etmediğinden, rahatlıkla tek mekânda geçen filmler kategorisine sokabileceğimiz Shrew’s Nest’te, doğal olarak oyunculuk ve mekân kullanımı ön plana çıkıyor. Tertemiz kamera işçiliği ve akıllı çerçeve kullanımıyla neredeyse dairenin kendisini de canlı kanlı bir karaktere dönüştürmekle kalmayan film, titiz sanat yönetimiyle 50’li yılların havasını, kapalı bir mekânda dahi olsa, solumamızı da sağlıyor. Dagon (2001) ve Witching and Bitching (2013) gibi filmlerden tanıdığımız Macarena Gómez (Montse), El Cuerpo’nun (2012) başrolünde alkışlayarak izlediğimiz ve gene Witching and Bitching’de rol alan Hugo Silva (Carlos) ile 11 yaşından beri kamera önünde yer alan 1990 doğumlu Nadia de Santiago, belli bir çizginin üzerinde performans gösteriyor. Ancak İspanyol Sineması’nın usta oyuncularından Luis Tosar, diğer oyunculara nazaran çok daha az süre almasına rağmen, filmin asıl yıldızı olmayı gene başarıyor.
Shrew’s Nest’in görünürdeki en büyük eksikliği yeterince özgün olamaması. Merdivenlerden düşüp yaralanan Carlos’un, Montse ile kardeşinin yaşadığı daireye sığınması ve Montse tarafından tedavi edilmesi, biraz da kırık bacak üzerinden ilerleyince, ister istemez Stephen King’in çok bilinen eseri ve tabii ki Kathy Bates’in varlığıyla daha da özel olan sinema uyarlaması Misery’yi akla getiriyor. Luis Tosar’ın canlandırdığı karakterden ötürü, gene aynı oyuncunun başrolünde döktürdüğü Sleep Tight (2011) da bir hayalet gibi filmin üzerinde dolaşıyor. Son yirmi dakikada ise Yeni Fransız Dehşet Sineması’yla kapışacak kanlı sahneler eşliğinde iyiden iyiye Inside’a (2007) bağlıyor.
Filmin en beğendiğim yanlarından biri ise temposuydu. Tipik bir ‘slow-burner’ gibi oldukça ağır bir tempoyla başlayan film, finale doğru giden yolda hızını sürekli arttırarak ilerliyor. Son yirmi dakikaya girildiğinde ise gazı tamamen kapatıyor ve yoldan çıkmadan ulaşmak istediği noktaya varmayı başarıyor.
Juanfer Andrés ve Esteban Roel, ilk uzun metraj denemelerinde, herhangi bir toyluk emaresi göstermeyen karanlık bir filme imza atmışlar. Bir sonraki işlerini merak etmemek imkânsız.
Álex de la Iglesia’nın da yapımcıları arasında yer aldığı Shrew’s Nest’i kaçırmayın derim. Daha önce izlemediğiniz hiçbir şeyle karşılaşmayacaksınız belki ama filmin ‘klişeler doğru bir şekilde nasıl bir araya getirilir’ hakkında söyleyecek çok sözü var.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca