Mustang Oscar yolcusu… Deniz Gamze Ergüven adında genç bir kadın yönetmenin elinden çıkan bir film. Türk, Fransız, Katar ve Alman yapım ortaklığıyla çekilen filmde bir kasabada sıkışıp kalmış kız kardeşler üzerinden özgürlüğe dair bir hikâye anlatımı yapılıyor ancak işin “kurgu” tarafı gerçekliği işine geldiği gibi bozup çarpıttığı için film Türk sinemaseverler ve eleştirmenler tarafından ciddiye alınmadı. Yönetmenin verdiği bir röportajda ettiği şu laflar da neden ciddiye alamadığımızın ispatı adeta…
“Bu film masal gibi, Türkiye’de Süpermen’i yadırgamıyoruz ama Mustang’i yadırgıyoruz.’’
Bunun üzerine çok şey denir ama en iyisi bu genç sinemacıyı kendi çelişkisiyle baş başa bırakmak. Fakat ne tuhaftır ki, Mustang bizi şaşırtmaya devam ediyor. Film, “en iyi yabancı film” dalında Oscar’a aday beş filmden biri… Peki, alır mı? Hiç sanmıyorum!
Mustang, batılı eleştirmenlerin ve festival jürilerinin çok sevdiği “3. Dünya çok boktan oysa batı medeniyeti şahane” fikrini üreten, besleyen filmlerden biri daha sadece… Tıpkı Cannes’da Altın Palmiye alan Dheepan gibi… Orada da ülkelerindeki çatışmalardan kaçan üç Sri Lankalı üzerinden aynı propaganda yapılıyordu.
Ama propaganda bir yere kadar… Son of Saul gibi bir film varken kimse Mustang’e Oscar heykelciğini uzatmaz. Mustang’in yürüyüşü buraya kadar.
Elbette bu adaylık dahi çok ciddi bir durum… Çoğu insan, adaylar açıklandıktan sonra “Mustang keşke Türkiye’den başvursaydı” diye hayıflanmaya başladı ancak Türkiye’den başvursaydı böyle bir sonuç çıkması mümkün değildi gibi geliyor bana… Ayrıca bizim Oscar aday adayımız Sivas filmi her açıdan Mustang’den üstün bir yapım; Sivas’ın oğlanı, Mustang’in kızlarını bileğinin hakkıyla yendi.
Mustang Oscar yarışındaki ilk “Türk Filmi” mi?
Bir de şu Mustang’e yapıştırılan “Oscar’a aday olan ilk Türk filmi” ibaresi var ya… O konuya şüpheci yaklaşmakta fayda var. Bundan tam 25 yıl önce, 1990 yılında, “en iyi yabancı film” Oscar’ını, İngiltere, İsviçre ve Türkiye ortak yapımı olan ve başrollerini Nur Sürer, Necmettin Çobanoğlu, Emin Sivas, Yaman Okay ve Mathias Gnädinger’in paylaştığı Umuda Yolculuk (Reise Der Hoffnung) adlı film kazandı!
Filmin senaryosunda da Feride Çiçekoğlu’nun (Xavier Koller’le birlikte) imzası var. Film, Türkiye’de yaşayan Maraşlı bir Alevi ailesinin yasadışı yollarla sadece kartpostallarda gördükleri İsviçre’ye girmeye çalışmasını konu edinmekte (Vikipedi).
İşin özü; Mustang ne kadar Türk ise Umuda Yolculuk da o kadar Türk. İşin doğrusu ise, “bir Türk yönetmenin çektiği ilk film” demek olabilir.
diyelim ki mustang -oldu ya hani- ödülü aldı. bu sefer de çıkıp ancak en iyi yabancı dilde film ödülünü alabilir kainatın en süper filmi ödülünü alamaz mı diyeceksin sevgili mtş? öteki sinemanın özeti: can evrenol’u öv, mustang’i yer. tişikkirlr mtş.
Mustang bir film ve ben eseri eleştiriyorum Mandanda… Sen ise bana ve benim eleştiri hakkıma saldırıyorsun. İşte o olmaz! Bana sataşmak yerine Mustang’le ilgili fikirlerini yazarsan daha zevkli bir tartışma ortamı yaratabiliriz.
Gayet burnumuzun dibinde olan, hiç yabancılık çekmeden suçu geleneksel muhafazakar algı ve eğitimsizliğe rahatça atacağımız konuları işleyen, izlenilmesi gereken bir film.
Tayyip Erdoğanın feminist konuşması…
# Direngezi tişörtü…
Manzaralar harika…
Trabzona maça gidiyorlar, gs gol atınca 2-0 yazıyor, süper lig çeyrek finalleri? içki masasında anlatılan maç sneijderin iki gol attığı fb. maçı yani biraz daha dikkatli olunabilirdi ama çok önemli değil bence…
Bülent arınçın kahkaha konuşması…
Ensest!…
Laz uşağı gurbetçi biraz eğreti durmuş sanki… hani kırmızı kamyonetli olan…
keşke ayıptır ülkemizi, insanımızı bu kadar kötü göstermeyin, bizim toplumda bunlar yok diyebilseydim ama ne yazık ki ülkemizin gerçekleri! ve bunlar yüzümüze vurulunca ne olur iki yüzlülük yapıp itiraz etmeyelim hele devekuşu gibi kafamızı kuma hiç gömmeyelim! araplardan genlerimize geçmiş bu kadına ikinci sınıf insan muamelesi meselesini öyle ya da böyle aşmamız şart! iyi seyirler olsun ben muhakkak izleyin derim oscar adayı olan bu filmi…
Fakat şunuda belirtiyim Türkiye’nin kendi filminden haberi yok buda trajik bir durum.
Bu filmle ilgili doğru/yanlış bir eleştiride bulunurken bile “oğlan, kızları yendi” gibi bir cümle kurmayı başarabilmek… Diyaloglar felaket, yönetmenlik korkunç, oyunculuklar gülünç vs. dersin ama filmin geçtiği ülkede yaşayan biri olarak şu lafı etmek filmden kaynaklı bayağı ciddi bir hazımsızlık yaşandığını gösteriyor.
Politik doğruculuk ne ara bu kadar muhafazakarlaştı? Buyrun yapın ama dozaşımı seviyesi mizahı, hicvi öldürüyor.O cümlenin tam tersini de kurabilirdim. Bence hiçbir sıkıntı yok ama sizin aklınıza bambaşka şeyler gelmiş. Karşıdan mini etekli bir kadın geçiyor, kimi ona fahişe diyor, kimi de ne güzel bir kadın… Her şey bizim aklımızda, öyle değil mi?