Sinema filmlerinde müzik kullanmanın, görüntüyle anlatımın eksiğini kapatmaya yaradığı, müzik kullanmadan yapılan anlatımın daha değerli ve önemli olduğu, bazı yönetmen ve sinema yazarları tarafından dile getiriliyor. Bu düşünceye göre, müziğin insanda uyandırdığı duyguların yardımı olmadan, aynı duyguları müziksiz bir sinemayla verebilmek daha değerlidir. Peki gerçekten böyle midir?

blank

Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci

Müzik, yaptığı filmdeki bazı sahnelerde istediği etkiyi veremeyen yönetmenlerin kurtarıcısı mıdır? Müzik kullanılan film değersiz, müzik kullanılmayan film usta işi mi olmaktadır?

Müziğin temeli sestir. İnsan var olduğundan beri doğada duyduğu sesleri taklit etmeye çalışmıştır. Bunun için ilk başta kendi bedenini ve çevresindeki cisimleri kullanarak benzer sesler çıkarmış, sonrasında bu çabasını geliştirerek, yeni sesler oluşturacak çalgılar türetmiştir. Bu çalgılarla sesleri kulağa hoş gelecek şekilde sıralamış, düzenlemiş, kurgulamış ve armoniler oluşturmuş, ezgiler çalıp söylemiştir. Yaratım süreci, kültürel etkisi ve insanın duyusal estetik gereksinimini karşılamasıyla müzik, sanat tanımı kapsamında bir etkileşim biçimidir. Müzik diğer tüm sanatlarda olduğu gibi duygular oluşturabilir, varolan duyguları değiştirebilir veya yönlendirebilir.

Sinema da sanat tanımı içindedir. Sinema sanatı kendi içinde ve kendi oluşumunda, diğer tüm sanatları kullanır. Resim, fotoğraf, heykel, seramik, mimari, süsleme sanatları, grafik, dans, tüm sahne sanatları, edebiyat ve her türlü yazım/çizim sanatı, şiir, müzik, sokak sanatları ve dijital sanatların tamamı sinema sanatı kapsamındadır. Sinema bu sanatların gereksinim duyduğu kadarını kendi oluşumunda birleştirip, yeni ve özgün bir bütün yaratarak var olur. Sinema sanatının özgünlüğü/biricikliği, tüm sanatları kendi içinde birleştirip, bu birleşimden tamamen farklı bir sentez-eser, bambaşka bir sanat biçimi ortaya çıkarmasından ileri gelir.

Sinemanın var olabilmesi için yukarıda sayılan sanatların mutlaka birini veya birkaçını kullanması zorunludur. Örneğin, sinema yapan bir kimse yazdığı senaryoyla edebiyat sanatını kullanıyor olduğunun bilincinde olmalıdır. Sinema senaryoları, aynı tiyatro metinleri gibi birer edebiyat ürünüdürler. Dolayısıyla edebiyat sanatının bir parçasıdırlar. Sinema sanatçısı ilk olarak bu sanattan faydalanıp senaryo oluşturur.

Sinema eserleri film üzerine kaydedilen veya dijital olarak oluşturulan hareketli görüntülerdir. Yani saniye başına düşen çeşitli sayılarda fotoğraf karesiyle hareketli görüntü imajı yaratılır. Fotoğraf sanatının kendisi ve kapsadığı tüm sanatsal olgular, sinema sanatının birebir malzemesidir.

Sinema filminin oluşumunda, çerçeveleme, objeleri yerleştirerek estetik yaratma, ışık ve renklerin sonsuz sayıdaki biçimlerini kullanma, mekanlar ve yapılar oluşturma vardır. Böylece, resim ve diğer görsel sanatların kapsadığı tüm sanatsal olgular, mimari ve mimarlık sanatıyla ilgili tüm olgular sinema sanatının malzemesidir.

Sinema filmlerinde çoğunlukla anlatımın ana öğeleri, karakterleri canlandıran oyunculardır. Oyunculuk-tiyatro sanatı ve bu sanatla ilgili tüm olgular yine sinema sanatının malzemesidir. Bunlar gibi diğer tüm sanatlarla birlikte, müzik sanatı ve müzik sanatıyla ilgili tüm olgular da sinema sanatının malzemesidir.

Sinema filmlerinde bu sanatların tümünü kullanmak bir zorunluluk değildir. Sinema sanatçısı, dilediği sanatları kullanarak eserini oluşturabilir. Sinema sanatçısı, anlatımında gerekli görmüyorsa müzik sanatını da kullanmayabilir. Fakat sinema yapan kimsenin, eserinin daha saf ve değerli olması için müzik sanatını kullanmayı reddetmesi anlaşılmaz bir durumdur.

Sinema yapan kimse, müziğin etkisinden arınmak istiyorsa, yine bir sanat olan edebiyatın etkisinden niçin yararlanmaktadır? Neden resim sanatının, sinemaya olan faydasından sonuna kadar nasiplenmektedir? Neden mimarlık sanatının etkisini hiç düşünmeden kullanmaktadır? Neden oyunculuk-tiyatro sanatının faydalarından arınmayı düşünmemektedir? Eğer müzik, sinema sanatının saflığını bozuyor ise, diğer sanatlar neden bozmamaktadır?

Apaçık söylenebilir ki, sanatçının müzik olmadan iletmek istediği duyguları verebildiğini, böylece müzikten yararlanmadan saf bir eser ortaya koyduğunu düşünmesi, başka hemen hemen herşeyden yararlanırken kendini kandırmasından başka bir şey değildir. Oluşturulan sinema dilinin niteliği, yalnızca görüntülerin içeriği ve görüntü kurgusunun biçemiyle ölçülemez.

Bir de sanatçıların konuyu çekim öncesi çekim sonrası şeklinde ayıran söylemleri var. Buna göre, filme çekilen sahnede birileri müzik aleti çalıyorsa veya müzik aleti çalan birilerinin yakında olduğu varsayılabiliyorsa, ya da radyo, müzik seti, plak çalar, televizyon, bilgisayar vs. gibi bir araç görülüyor veya yakında olduğu varsayılabiliyorsa filmde müzik kullanılabilir ama çekimden sonra filmin kurgu aşamasında kaynağı belirsiz şekilde müzik koymak, işin kolayına kaçan bir harekettir.

Acaba müziğin şeytani etkilerinden arınmak isteyen bu sanatçıların filmine, çekim sonrası işlemlerinde neler eklenip çıkarılmakta, neler uygulanıp neler değiştirilmektedir?

Filmlere çekimden sonra renk düzeltme, dijital efektler, görüntü silme/ekleme, gündüzü geceye çevirme, hava durumunu değiştirme, atmosfer/ortam/cisim rengini değiştirme, atmosfer sesleri ekleme, ortamda var olmayan canlıların, araçların, olayların seslerini ekleme/silme/değiştirme ve bunlar gibi daha pek çok görsel ve işitsel sanatın bileşenleri uygulanmaktadır. Tüm bu işlemler, yönetmenin aktarmak istediği anlatımı ve seyircide uyandırmak istediği duyguları oluşturmak içindir. Acaba tüm bu saydıklarımız, uyandırdığı, etkilediği, yönlendirdiği duygularla sinema filminin saflığını bozmazken, bunlara eklenen müzikler nasıl bozmaktadır? Bir sahneye eklenen küçücük bir ses efektiyle bile duygusal etkinin müthiş değişikliklere uğradığı yıllar önce bilimsel olarak kanıtlanmışken (The Journal of Abnormal and Social Psychology, Vol 68 (4), Nisan 1964) ve sanatçı bu duygusal etkilerden sonuna kadar yararlanırken müziği neden dışlamaktadır?

Böylece sinemada gerçekçilik adına müzik kullanmadığını söyleyen sanatçının da bu savı kendiliğinden çürüyüp gitmiş oluyor. Sahneye, müzik dışında duyguları etkileyen pek çok öğe eklenip çıkarılırken bozulmayan gerçekçiliğin müzikle bozulduğunu söylemek pek akılcı olmasa gerek.

Son olarak da, yönetmenin oluşturmak istediği duyguyu verememesi üzerine sahneye o duyguyu vermeye yardımcı bir müzik koyması durumuna bakalım. Eğer sahnede kullanılmış olan müzik diğer öğelerle uyumlu bir birleşim içinde değilse, varlığı diğer anlatım öğelerini bastırmışsa ya da hiç var olmaması daha uygunsa bunlar zaten filmi değerlendirenlerce apaçık görülecektir. Eğer filmlerde, istenen duyguların yalnızca müzik sayesinde kolayca verilebildiği söyleniyorsa bu sinema sanatına yapılacak en büyük hakaretlerden biri olur. Yalnızca müzik yoluyla iletilen duyguların etkisi, seyirci/eleştirmen/sanatçı/akademisyen için yeterli olsaydı bugün sinemayı sanat olarak değil müzikli eğlence türlerinden biri gibi tanımlıyor olurduk.

Duruma ruhbilimsel yönden bakacak olduğumuzda akla şu soru geliyor: Diğer tüm sanatları kullanıp müzik kullanımından rahatsız olmak, öncelikle müzik sanatının etkisini, yaptığı sinemadan daha büyük görmek, müziğin kendi eseri üzerindeki eziciliğini kabul etmek değil midir?

Sinema filminin oluşumu yönetmenin sorumluluğundadır. İçinde bulundurduğu gereçlerin ne şekilde hangi oranda kullanılacağını o belirler. Filmde müzik kullanmamak bir seçimdir ama kullanmanın genel olarak sinema eserini değersizleştirdiği söylenemez. Kişisel görüşlerin ifadesi dışında bu söylem bir kural veya kesinlik olarak sunulamaz.

Sinema bir kurgulama sanatıdır. Bu kurguya girebilecek sanat veya sanat dışı malzemelerin bir sınırı yoktur. Bunlardan herhangi birinin sinema eserinin değerini düşürüp düşürmemesi o kurgu-sanatı yapana bağlıdır. Sinema sanatı, kapsamındaki olgulardan mahrum bırakılarak değil, onların etkin, uygun, yaratıcı, bazen de devrimci şekillerde kullanılmasıyla daha değerli olur. Saf bir sinema yapmak ancak o saflığı bozan kurallardan, önyargılardan, tabu ve ‘dogma’lardan arınarak mümkündür.

blank

Murat Kirisci

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun. 2013’ten beri Öteki Sinema’da yazar.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Bir de Buradan Bakın: The Dutch Angle

The Dutch Angle, aslen fotoğrafçılıkta kullanılan, kameranın bir tarafa eğik
blank

ABD Anti-Tröst Yasasının Tarihsel Gelişimi ve Sinema Sektörüyle İlişkisi

Ertan Tunç'un Kapalı Gişe belgesel ekibiyle paylaştığı ABD anti-tröst yasasının