Bazı filmler o denli güçlü atmosferler yakalamayı başarıyorlar ki, neredeyse filmin tüm açıkları tek başına bu özellikleri nedeniyle gözden kaçabiliyor. Tonino Valerii’nin 1972 tarihli “My Dear Killer”ı; açılış sahnesindeki saçma sapan cinayeti, uyduruk motivasyonlu bir (seri) katili, alakasız savrulmalar yaşayan hikayesi ve pek de ahım şahım olmayan oyunculuklarına rağmen sanki post-prodüksiyonda kurtarılmış izlenimi veriyor.

mio_caro_assassinoÖteki Sinema için yazan: Ertan Tunç

Ennio Morricone’nin insanın sinirlerini altüst eden olağanüstü besteleri (orkestrayı yöneten Bruno Nicolai) ve Franco Fraticelli’nin müthiş kurgusu handiyse bir cesede yaşam öpücüğü vermiş gibi duruyor. Peki her şey tamamlanıp, film paketlendiğinde karşımızda ne var? Dur durak bilmeyen, şaşırtmacalarla dolu, gayet iyi bir B sınıfı giallo!

*** Yazının bundan sonraki kısmı sürprizbozan (spoiler) içermektedir. ***

Film; Paradisi ismindeki maktulün kafasının koparıldığı, pek de inandırıcı olmayan, tuhaf bir cinayet ile başlıyor. Katili görüyoruz. Bu açıkçası bir giallo için alışık olmadığımız bir yöntem. Katil cinayet aletini de olay yerinde bırakıyor çünkü öyle yanına alınıp, kaçılacak cinsten bir suç aleti değil. Cinayeti araştırmakla görevlendirilen ve George Hilton’un canlandırdığı müfettiş Luca Peretti olay yerine geliyor, cinayet aleti, herkesin kullanabileceği tarzda bir alet olmadığı için katilin kim olduğunu öğrenmesi zamanını almıyor, çünkü suç aleti, ustalık gerektiren bir iş makinası. Evet, bir kepçe!

Kepçe operatörünün bir hangarda kendini astığı bilgisini alan Peretti, ikinci olay yerine gidiyor ve incelemelerde bulunuyor. İşte film bu noktadan sonra Agatha Christie anlatısına yaklaşıyor ve tüm şüphelilerin aynı odada toplandığı finale kadar da bu minvalde ilerliyor. Peretti’nin, operatörün kendini asmadığını bilakis bir başkası tarafından öldürüldüğünü ama intihar süsü vermeye çalıştığını anlamasına neden olan keşfi bir Agatha Christie romanında okuduğumu anımsıyorum ama hangisi emin olamadım.

Mio caro assasino002

Eskiden bir sigorta şirketinde müfettiş olarak çalıştığı belirlenen Paradisi’nin soruşturmasını derinleştiren Peretti’nin, Moroni Vakası olarak bilinen bir olayı eşelemesinden itibaren ise cesetler önüne dağ gibi yığılmaya başlıyor. Filmi, giallo statüsüne sokan da bu noktadan sonra işlenen cinayetler oluyor. Müfettiş ipuçları konusunda ilerledikçe katile yaklaşıyor, katil her zaman bir adım önde hareket ederek olayı aydınlatabilecek kişileri öldürüyor.

Peki, nedir Moroni Vakası? Kayıtlara göre şöyle: Varlıklı bir ailenin Stefania adındaki küçük bir kız çocuğu fidye için kaçırılıyor, babası fidyeyi ödemeyi kabul ediyor, ama teslimatı erkek kardeşinin yapmasını istiyor, kendisi de gizlice buluşma yerine gidiyor. Fidyeciler kızın amcasını ve olaya müdahale etmeye çalışan babasını dövüyorlar. Amcayı olay yerinde yaralı halde bırakıp, çantayı ve kızın babasını alıyorlar. Daha sonra küçük kız da, babası da kapatıldıkları ıssız bir sığınakta ölüyorlar. Kızın açlıktan öldüğü, babasının ise yediği dayak nedeniyle öldüğü ortaya çıkıyor. Bütün cinayetleri bir şekilde ilişkilendiren ve kendince bir mantık çerçevesine oturtan da bu kaçırılma, fidye ve ölüm hikayesinin perde arkası oluyor.

Bu filmi benim açımdan önemli yapan bir özellik var. Benim şimdilik izleme fırsatı yakaladıklarım içinde en sevdiğim giallo Dario Argento’nun “Profondo Rosso” adlı filmidir. O film, bu “My Dear Killer”ın hikayesindeki bazı öğelerden esinlenmiş, bir şekilde ilham almış gibime geliyor. Katilin uzunca bir aradan sonra bir sebeple yeniden cinayet işlemek zorunda kalması, küçük bir çocuğun çizimlerinin cinayetin aydınlatılmasında kilit rol oynaması, bir aile faciası içermesi vb.

Mio caro assasino003

Gelelim filmin gösterime girdiği bütün ülkelerde kesilen, pedofili imasında bulunan o meşhur yasaklı sahnesine. Filmin bir yerinde kaçırılan küçük kızın zaman zaman (Alfredo Mayo’nun canlandırdığı) Beniamino tarafından gezmeye götürüldüğü öğreniyoruz. Beniamino, küçük kızı evden alıp götürebilen (aileden, güvenilir) bir kişidir ve konunun araştırılması için özel dedektif kiralamış ama gizli tutmuştur. Peretti Beniamino’nu atölyesinde sorguladığı sırada içeri, adının Donatello olduğunu öğrendiğimiz çırılçıplak bir kız çocuğu girer. Beniamino’yu beklemekten sıkılmışa benziyordur. Beniamino, Donatello’ya “şimdi zamanı olmadığını” söyler, kız arkasını döner ve görüntüden kaybolur. Çocuk istismarı nedeniyle büyük bir görsel şok yaşarsınız. Kısa süre içinde çıplak kız çocuğunun, Beniamino’nun modellerinden biri olduğunu öğreniriz ama yine de yeğenini de buraya getirmiş olma olasılığını ve onun konuyu araştırmak için özel dedektif tutan (ve bunu gizleyen) tek kişi olduğu bilgisini hesaba katarak, pedofil olduğu sonucuna ulaşmanız zaman almaz. Tam da Beniamino’nun, özel dedektif tutmasının asıl sebebinin “ne çeşit bir hayvanın masumiyeti mahvedebileceğini” öğrenmek olduğunu söylemesinden hemen sonra gelen ve sadece 7-8 saniye süren bu rahatsız edici sahne uzun yıllar sonra gün yüzüne çıkmıştır ve artık birçok versiyonda yer almaktadır. Bu kilit sahne (anma günündeki çiçek sahnesiyle beraber); şüphelilerden birine dair algıyı ve zavallı Stefania’nın yaşamış olabileceklerine dair düşünceleri bütünüyle değiştirmiş ve filme bambaşka bir boyut getirmiştir.

“My Dear Killer” (1972); birçok kaynakta ‘giallo’ olarak kabul ediliyor, bu görüşe katılmayanlar ve filmi klasik polisiye (cinayet soruşturması) olarak değerlendirenler de var. Açıkçası filmin alışılmadık yönlerde ilerleyen çok farklı bir hikayesi olduğu için klasik giallo anlatısından biraz saptığını kabul ediyorum ama yine de karşımızda korkunç derecede vahşi yöntemlerle çok sayıda cinayet işleyen bir katil var, ve bu katil de kendince makul gerekçelere sahip. Hikaye adım adım ilerliyor ve kahraman/ana karakter/eksen karakter (protagonist) ile katil arasında köşe kapmaca oynanıyor. Acımasız katilin gerçek kimliğini de finale kadar öğrenemiyoruz. Bu da “My Dear Killer”ın bir giallo için olmazsa olmazları taşıdığı anlamına geliyor. Kurbanlarını birbirinden farklı (ve çoğu zaman kanlı) yöntemlerle öldüren siyah eldivenli erkek katil de cabası.

Mio caro assasino004

“My Dear Killer”da George Hilton dışında dikkat çeken tek isim Alfredo Mayo. William Berger’in canlandırdığı “Canavese” karakteri biraz sönük kalmış. Manuel Rojas’ın görüntü çalışması karanlık sahnelerde biraz daha başarılı dursa da tıpkı Tonino Valerii’nin yönetimi gibi ortalama düzeyde. Filmin, çocuk istismarı eleştirisi yapayım derken kendinin de aynı tuzağa düşmüş olduğunu da kabul etmek lazım, belki en büyük zaafı bu. Filmin hikayeye pek de hizmet etmeyen gereksiz karakterler, zayıf bir final gibi birçok eksiği var. Öte yandan; Ennio Morricone’nin çocuk tekerlemesi (oyun şarkısı) tarzındaki müziklerinin ve Franco Fraticelli’nin müthiş kurgusunun filmin tedirgin edici atmosferi üzerinde hak sahibi olduğunu söylemek lazım. Örneğin Fraticelli; Beniamino’nun yatağında yattığı sahneyi ya da aile üyelerinin anma töreni için sığınağa/kulübeye geldikleri sahneyi ya da eskicinin ölümünden hemen sonraki heykel (ve kayıp parçası) sahnesini o kadar ustaca kesmelerle birleştiriyor ki, her seferinde dikkati/şüpheyi bambaşka taraflara yönlendirmeyi başarıyor. Tonino Valerii; Fraticelli’nin de yardımıyla küçük hileler yapıp bazen cinayetlerin sebebinin bir intikam, bazen bir şantaj, bazen bir sapkınlık bazen de sadece para olduğunu düşünmenizi sağlıyor. Bazen birden fazla katil olduğuna sizi inandırıyor, bazen de katili tahmin etmenizi engelliyor, sizi yanıltıyor. Alt-metninde güçlü bir burjuva yaşantısı eleştirisi de yatan “My Dear Killer”ı (Mio caro assassino, 1972) gialloseverlere tavsiye ederim.

[box type=”info” align=”” class=”” width=””]

KAYNAKLAR

http://www.hysteria-lives.co.uk/hysterialives/Hysteria/my_dear_killer.html

http://sonofcelluloid.blogspot.com.tr/2010/06/my-dear-killer-1972.html

http://www.imdb.com/title/tt0067434/reviews?ref_=ttexrv_ql_3

http://www.imdb.com/title/tt0067434/[/box]

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Abandoned (2006)

Bir bütün olarak ele alırsak, ortaya çıkan iş çok kötü
blank

Kült Filmler Zamanı: The Keep / Kan Çanağı (1983)

The Keep, ışık, gölge ve duman efektleriyle sürrealist bir kâbusu