Nagehan Güven ile yine bir kısa film arayışı sırasında tanıştık. Çığlık filmi Munch tablosunu referans alarak çekilmiş bir film. Atmosfer duygusunun hakim olduğu ve insanın kendiyle olan meselelerine takılıyor. Nagehan Güven ile kısa film dünyasına ve dünyamıza bakışımızı konuştuk…
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba öncelikle seni tanıyalım mı Nagehan?
Merhaba, 38 yaşındayım ve on iki yıldır sektörde yönetmen yardımcılığı yapıyorum. Onun öncesinde üç yıl işin post prodüksiyon kısmındaydım. Hatırla Sevgili dizisinde Tomris Giritlioğlu’nun yönlendirmesiyle yönetmen yardımcılığına başladım.
Seni Çığlık filminle tanıdım. Öncelikle bu filmi bir kısa film yarışması için çektin sanırım. Biraz bu fikre adapte olma sürecini anlatabilir misin?
Uzun zamandır kısa film çekme fikrim vardı hatta daha önce denemelerim de oldu fakat ilk defa çektiğim bir film görülsün istedim. Değişik hikayeler dinlemek hoşuma gidiyor ve dinlediğim hikayeleri hayal etmeyi çok seviyorum. Kaybetmeyi istemediğim tek sevdiğim yeteneğim hala hayal kurabiliyor olmam.
Filminin adı Çığlık. Hemen Munch tablosu aklımıza geliyor. Tablo içimizden taşan birçok şeye derman olan bir tablo. Munch sanırım doğanın çığlığı olarak düşünmüş ismini. Sen nasıl bir etkileşimle bu ismi ve tabloyu filmine taşıdın?
Evet, Munch doğanın çığlığını duydum diyor tabloyu yapmadan hemen önce ve bize çığlık sesini duyuramıyor olsa bile bize o çığlığı gösteriyor. Bizi duymaktan beter ediyor. Bu mükemmel bir metafor. Ve resmin bir diğer ismi boğuntu. Bu resim benim en sevdiğim resimlerden biri.
Sektörde yardımcı yönetmenlik yapıyorsun, kısa film çekmeye nasıl karar verdin? Kısa film senin için ne ifade ediyor?
İyi bir kısa film izlediğimde filmin en güzel yerinde tüh elektrikler kesildi hissine kapılırım. Daha fazla izlemek isterim. Etki gücü ve hızı çok daha fazla iyi kısa filmlerin. Ve çok fazla uzun metrajda çalışmış biri olarak kısa filmin stresi ve keyfi çok farklıymış. Hem çok fazla ciddi hem de çok fazla eğlenceli.
Filmini atmosfer filmi olarak başlatıyorsun, bitmişlik sendromunu görüyoruz ve sonrasında ironik bir sonlanma. Biraz bu muymuş duygusuyla beraber değişik bir ilgi odağı yaratıyorsun. Biraz senin de fikrini alalım.
Aklımda bir hikayeden önce atmosfer canlanıyor. Onun üzerine hikaye kurmaya çalışıyorum. Ve o atmosfere uygun karakterler. Bunu sadece film çekmek için kullanmıyorum. Sadece yazarken bile atmosfer anlatmayı çok seviyorum. Çığlık içinse sadece bir iklim filmi çekmek istemedim. Sanata bakışı ve tüketimi eleştirmek bu filmde çok uygundu bana kalırsa. Tüketim toplumu iklim krizinin temel sebeplerinden biriyken üstelik. Finalde o klimayı kim bekler ki? Ben bu hikayenin aynısını yaşadım. Birlikte yaşadığım bir arkadaşım duvarlar üstüme üstüme geliyor, çok boşlar demişti ve resim almaya karar vermiştik ama o bir gün bir klimayla çıktı geldi. Kullanmadık o klimayı, ikna olmadım tabi. Klimalardan nefret ediyorum. Hem çevredeki görüntülerinden hem de zararlarından hoşlanmıyorum.
Bu filmin küresel iklim değişikliğine dikkat çekmeye çalışan bir festivalde yarışması… İnsanlık olarak ne kadar dikkate alıyoruz dünyayı. Senin filmindeki çiftin yansıması da bireysel mesela. Kendilerini yatağa bağlayan durumdan kişisel bir çözümle kurtulmak, arka plana dair bir çözüm sunamamak… Bunu eleştiri gibi değil de insanlığı kaplayan bir duygu olarak yazıyorum. Sen ne dersin?
En bilindik cevap şu; doğa kendini her zaman yeniler. Biz insanlar doğanın en ufak konusu bile olamayız. Doğa bildiğini okumaya devam eder. Fakat bizim her açıdan bir süzgeçten geçmemiz gerekiyor. Artık hainliği bırakmamız lazım. Çünkü insanlık olarak doğa umurumuzda değil bizim. Kendi güvenli alanlarımızdan sorumluyuz sadece ve öyle yaşamaya devam etmekte direnç gösteriyoruz. Kurumuş göle su taşıyan yetmiş yaşındaki amca bana naif gelmiyor. Elli yıl önce neredeydin diye sormak istiyorum. Topraktan bu kadar utanmasaydın keşke demek istiyorum.
Bundan sonra kısa film yolculuğu devam edecek mi? Yoksa uzun metraj hazırlığı var mı?
Devam edeceğim çekmeye, bu filmi çekerken arkadaşlarım kendi aralarında para toplamışlardı ve birçok arkadaşım da hiçbir karşılık beklemeden geldi. Yine gelirler sanırım. Uzun metraj senaryom bitmek üzere ve bakanlığa ya da diğer fonlara başvuracağım mecburen. Desteklerler mi bilemem. Bir anne kız hikayesi. Üç yıldır çalışıyorum üzerine.
Bu pandemi sürecini filme çekmen gerekse nasıl bir şey ortaya çıkardı?
Yine çok uzak olmayan bir gelecek dünyası kurardım ve insanlar için en ufak bir umut ışığı yakmazdım. Pandemiden yola çıkarak insanlığı yok edecek bir hikaye tasarlardım herhalde.
Herkes için zor zamanlardan geçiliyor, maddi ve manevi. Sinema sektörü ne durumda, bir alternatif oluşturabildi mi acaba?
Sinema artık daha fazla bağımsızlaşacak. Daha sanatsal bir alana kayacak bana kalırsa. Ana akım işler ise televizyonda ya da dijital platformlarda kendilerine yer bulacaktır zaten.
Çevrimiçi festivaller hakkında neler düşüyorsun?
Tuhaf belki ama alışılır elbet.
Son olarak neler söylersin?
Sadece iklim krizi konusunda değil diğer bütün sorunlarda da ne zaman gerçeği arar ve gerçeğe yaklaşırsak o zaman bu evren daha yaşanılır bir yer olur. Umarım içiniz kararmamıştır. Çok teşekkür ederim sorular için.