Her geçen sene sinemada seri filmler ağırlığını hissettirmeye devam ediyor. Bu durum film stüdyolarının gişede artan savaşlarının bir sonucu diyebiliriz. Gişe savaşları da aksiyonla beslenince “yönetmen sineması” gittikçe zorlu bir sürece giriyor.
Öteki Sinema için yazan: Hakan Tunga Kalkan
Maalesef sinema tarihine geçen yönetmenlerin iyi birer “hikaye anlatıcısı” olmaları gişenin beklentileriyle uyuşmuyor ve beraberinde nitelikli yönetmenler kendilerine hiç beklenmedik bir kariyer çizmek zorunda kalıyorlar. Bu kısır döngüde “yönetmen sineması” yerine “gişe yönetmeni” olan yönetmenlerin yeniden “yönetmen sineması”nın bir parçası olmaları Hollywood gibi acımasız endüstri içerisinde ancak “mucize” olarak isimlendirilebilir. Bu mucizeyi yakalamaya çok yakın bir yönetmenin yeni filmi 17 Şubat 2017’de ülkemizde gösterime girecek. Bahsettiğim yönetmen M. Night Shyamalan ve film de “Split” (Parçalanmış) adını taşıyor.
1970 Hindistan doğumlu yönetmen Night Shyamalan’ın adını ilk kez 1999 senesinde “The Sixth Sense” (Altıncı His) filmiyle duymuştuk. Hem de ne duymak! Yer yerinden oynamıştı. Herkes birbirine durup dururken “I see dead people” demeye başlamıştı. Bruce Willis’in başrolünde olduğu filmin Amerika’da en yüksek hasılata ulaşan gerilim filmi olduğunu biliyor muydunuz (enflasyon etkisi yansıtılmadan)? Hatta seri/süper kahraman filmleri, animasyonları ve yeniden çevrimleri dikkate almadığımızda “Titanic” (1997), “E.T.” (1982), “The Passion of the Christ” (2004) ve “American Sniper” (2014) filmlerinden sonra Amerika’da en çok hasılat yapan beşinci film de olmayı başarmıştır (enflasyon etkisi yansıtılmadan)!
“The Sixth Sense” sonrasında Night Shyamalan’ın omuzlarına büyük bir sorumluluğun da geldiği aşikardı. Hiç adı duyulmamış bir yönetmen çok da orijinal gözükmeyen bir hikayeyi öyle anlatmıştı ki tüm seyircileri ustalıkla kandırmayı başarmıştı. Sinemadan çıkan seyircilerin yüzlerinde bir sihirbazın ilizyon gösterisinden çıkan seyircilerin yaşadığı şaşkınlık ve hayranlık ifadesi oluşmuştu. Her şey o kadar gözümüzün önündeyken nasıl olur da neler olduğunu anlayamamıştık? İşte bu Night Shyamalan’ın ustalığıydı. Bir sene sonra yönetmenimiz yine Bruce Willis’i kameranın karşısına aldı ve “sürpriz sonlu” başka bir filme imza attı. Bir açıdan çizgi romanlara saygı duruşu ruhuna da sahip film yönetmenlerin “bu film de benim için” tadında çektiği bir filmdi. Bu kişisellik filmin hem olumlu yorumlarda hem de gişede “The Sixth Sense”in gerisinde kalmasıyla sonuçlandı. Benim içinse kesinlikle bugüne kadar yapılmış en iyi çizgi roman orijinli olmayan ama çizgi roman havasına sahip filmdir. Samuel L. Jackson’ın filme olan olumlu katkısını da es geçmemek gerekir.
İki senelik aradan sonra Night Shyamalan gişe için başarılı formülü kullanarak yine yükselişe geçti. Bunu nasıl mı yaptı? Mel Gibson ve Joaquin Phoenix gibi iki popüler oyuncuyu “uzaylı hikaye”sinde kullandı ve bunu yaparken artık kendi filmlerinin olmazsa olmazı olan “sürpriz son”la pekiştirdi. Çok Hollywood filmi olan “Signs” filmini sevdiğimi söyleyemem ama bu durum 2002’de Amerika’da gişede en çok hasılat yapan altıncı film olmasının da önüne geçemedi.
Night Shyamalan’ın dördüncü Hollywood filmi için iki sene bekledikten sonra 2004’de “The Village” gösterime girdi. Gişe de bir kez daha “The Sixth Sense” sonrası gelen düşüş “Signs” sonrasında tekrarlandı. Oysa ki karşımızda çok nitelikli bir yapım vardı ama gişenin beklentileriyle örtüşmüyordu. Zaten bu film sonrasında işler Night Shyamalan için kötü gitmeye başladı. 2006’da “yönetmen filmi” ile “gişe filmi” arasında kalan “Lady in the Water” gösterime girdi ve yönetmenimiz ilk kez film stüdyosunun yüzünü güldüremedi. 70 milyon $’lık bütçeye karşın dünya geneli hasılatı 72 milyon $ oldu. Yine de şimdiye kadar konuştuğumuz beş filmin iyisiyle kötüsüyle birer “Night Shyamalan filmi” oldukları gerçeğini inkar edemeyiz. Bu durum 2006’da “The Happening” filmiyle tamamen tepetaklak oldu. Film kötüydü! “Bu filmi Night Shyamalan çevirmiş” demek imkansızdı.
Yönetmenin bir sonra ki projesi merakla beklenirken şaşırtıcı bir haber geldi. Son senelerin en popüler anime serisi “Avatar:The Last Airbender”ın sinema filmi çevrilecekti ve filmi Night Shyamalan yönetecekti! Seneler sonra bile en iyi animeler arasında sayılacak olan “Avatar:The Last Airbender” altın yumurtlayan tavuktu. Night Shyamalan sinemasıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bu proje yönetmenin Hollywood kurallarını kabullendiğinin bir göstergesi olabilir miydi? Bu soruya cevap vermeye fırsat bile bulamadan karşımıza “Avatar: The Last Airbender” hayranlarına hayal kırıklığı yaşatan bir film çıktı! Seriyi bilmeyenlerin bile sevemeyeceği bu film seri olamadan sona erdi ve o tarihten sonra “Avatar:The Last Airbender” bir daha da sinemaya geri dönemedi! En az Harry Potter filmleri kadar hasılat yapabilme potansiyeline sahip serinin sonlanması Night Shyamalan’ın üç sene sessiz kalmasına da sebep oldu. 2013’de sessizlik “After Earth” filmiyle bozuldu. Will Smith ve oğlunun gişede göreceği ilgi üzerine kurulu film yine bir “yönetmen filmi” olamamıştı. Artık ortada sürpriz son falan da yoktu.
Güzel haber; 1999’da muhteşem bir başlangıç sonrasında 2006 ve 2013 arasında sürekli devam eden düşüş artık dibi görmüştü. Neredeyse video film yönetmeni kıvamında değer görmeye başlayan Night Shyamalan için 2015 senesi iade-i itibar senesine dönüştü. Son senelerde Hollywood’un televizyon dizilerine yaptığı geçişe O da katıldı! “Wayward Pines” dizisinin yapımcı koltuğuna geçti ve ilk bölümü de kendisi yönetti. Gizemli atmosferiyle ilgi çeken dizinin ilk sezonu 10 bölüm sürdü ve genel olarak olumlu eleştiriler aldı ve ikinci sezon için de onay aldı. İkinci sezon sonunda dizi televizyona veda etti ve “direkten dönen” proje olarak hafızlarda yerini aldı. Night Shyamalan imzasını taşıyan proje unutulmaz diziler arasına giremese de usta yapımcı ve yönetmenin havasını yansıtmasıyla ses getirmeyi başardı. Aynı dönemde “The Visit” filmiyle Night Shyamalan sinemaya geri döndü! 2013’deki 130 milyon $ bütçeli “After Earth” filminde sonra 2015 senesindeki “The Visit” filminin bütçesi sadece 5 milyon $’dı! Filmin aldığı olumlu eleştiriler gişeye de yansıdı ve Amerika’da 65 milyon $ hasılat elde ederek “Lady in the Water” ve “The Happening”i geride bıraktı.
“The Visit” filmine ayrı bir paragraf açmamız gerekir. Tam bir yönetmen filmi olan “The Visit”de az sayıda karakterle kısıtlı bir mekanda kısmen basit bir hikaye sürpriz sonla bitmeyi başarıyordu! Ve bunu yaparken yine bizleri bir ilizyon gösterisindeki şaşkınlığa maruz bırakıyordu. Ailesiyle senelerdir görüşmeyen bir kadının iki çocuğunu biraz da mecburiyetten ailesinin (anne ve babasının) yanına göndermesini konu alan film, bir yandan da “Blair Witch” filmiyle sinemada kendine yer bulan ve “REC”, “Paranormal Activity” gibi serilerle iyice benimsenen video kamerası çekimiyle anlatım tekniğini de barındırıyordu. Filmde lokomotif gişe oyuncuları da yer almamıştı.
20 Ocak 2017’de “Split” (Parçalanmış) Amerika’da gösterime girdi ve geride kalan 10 günde 77 milyon $ hasılata ulaştı. Filmin bütçesinin 9 milyon $ olduğunu düşünecek olursak karşımızda sinema tarihinde “en çok kazandıran” filmler listesinde en üstlerde yer alacak bir film var! 17 Şubat 2017’de ülkemizde seyirciyle buluşacak film hakkında yazılı ve görsel haberleri takip etmemeye çalışıyorum çünkü Hollywood’un kurallarını hiçe sayarak, düşük bütçeli bir yönetmen filminin başarısını getiren gizemin bozulmasını istemiyorum. Başrolde James McAvoy’un yer aldığı film şimdiden 2017’nin En İyiler’i arasında yerini aldı.
Geride kalan 18 seneye başarı kadar başarısızlıkları da sığdıran ve sonunda yönetmen sinemasına geri dönen Night Shyamalan’ın gişe performansına aşağıdaki grafiklerle bakalım.
Toplam on filmin dünya genelindeki ve Amerika’daki hasılatlarının bütçeleriyle olan kıyaslaması şu şekilde gözüküyor.
“The Sixth Sense”in gösterdiği üstün başarı sebebiyle grafik detayların da yok olmasına sebep oluyor. Tabloya bir de “The Sixth Sense” hariç bakalım.
Son olarak yukarıdaki grafikten dünya genelindeki hasılatları çıkararak bakınca Night Shyamalan’ın son dönem başarısı daha net gözüküyor.
“Split” filminin hasılatının artmaya devam edeceğini de eklemek isterim.
Hintli sinemacının bizlere yeni “sürpriz sonlu” filmler sunmaya devam edeceğine artık bir “sürpriz son” olarak bakmıyorum.
YAKIN BAKIŞ:
- Yazıda adı geçen filmler öncesinde iki film daha çekmiştir: “Praying with Anger” (1992) ve “Wide Awake” (1998)
- “After Earth” ve “The Visit” dışındaki tüm filmlerinde de rol alarak akıllara Alfred Hitchcock’ı getiren bir performans sergiledi.
- “The Sixth Sense” sonrasındaki tüm filmlerinin yapımcı koltuğunda yer aldı.
- Tüm filmlerinin senaryosunu kendisi yazdı.
- 1999 yapımı “Stuart Little” filminin orijinal eserden uyarlama senaryosunu yazdı.
- “The Sixth Sense” filmi En İyi Film, Yönetmen ve Senaryo dalları dahil toplam 6 dalda Oscar adaylığı elde etti.
- Sinemayı tercih etmesinde Steven Spielberg’e olan hayranlığı önemli rol oynadı.
- Dördüncü Indiana Jones filminin senaryosu için adı geçti!
- Defalarca Harry Potter filmleri için düşünülen isimler arasında yer aldı.
- 2010 yapımı “Devil” filmi Night Shymalan’ın bir hikayesinden senaryolaştırıldı. 10 milyon $ bütçelik yatırımın dünya genelindeki hasılatı 63 milyon $ oldu!
- “Lady in the Water”, “The Happenning”, “The Last Airbender” ve “After Earth” filmleriyle En Kötülerin seçildiği Ahududu (Razzie) Ödüllerinde adı sürekli ön planda yer aldı. 2016 senesinde Ahududu töreninde verilen “İtibarını Geri Alanlar” ödülünü “The Visit” filmini yöneterek kazandı.
- 3 kız babasıdır.
Kaynak: boxofficemojo.com, imdb.com, biography.com, wikipedia.org