Alacakaranlık Kuşağı tadında, 4 ayrı bölümden oluşan garip bir film Nightmares… Senaryo ve sinematografi açısından çok sıradışı bir durumu yok. İyi oyunculara sahip (Lance Henriksen ve Emilio Estevez bizlerle) kaliteli bir TV yapımı gibi daha çok. Zaten gibisi fazla; TV için çekilmiş olan ilk 4 bölüm, TV için fazla dehşetli bulununca Universal Pictures tarafından bir araya koyulup Nightmares gibi sallama bir isimle sinemalara yollanmış. Kendi başlarına eğlenceli bölümler olsalar da, daha önce gördüğünüz hikayeleri bir daha izliyormuş hissine kapılmaktan kendinizi alamayacaksanız. Ama yine de türünün meraklıları ve biz 80’lerde büyümüş olanlar için keyifli bir seyirlik…
Filmin sıradanlığına tek istisna 4. ve sonuncu bölüm olan “Night of The Rat” adlı hikaye! Bu bölüm başlı başına oturup bu filmi yazmamın sebebi oldu. Uzun süredir Öteki Sinema’ya yazmak için bana ilham verecek bir film çıkmıyordu karşıma. Sinemanın karanlık köşelerine ışık tutarken bazen böyle dönemler oluyor. Haftalarca birbirinden saçma sapan filmler izleyip iyice drone’a bağlamış, biraz da B-tipi filmlerden sıkılmış olarak bulabiliyorsunuz kendinizi… İşte öyle bir dönemde rastladığım için bu filme, benim için daha da bir değerli oldu…
İlk 3 bölümü izlerken yattığım yerde uyuklamak üzereydim. Sadece Lance Henriksen’li bölümdeki bir sahne uyandırdı beni. Sonra tekrar tek gözle izlemeye devam… Ancak 4. bölümün sonlarına doğru yatağımdan kalkıp laptop’un karşısında buldum kendimi. Sonunda sırf bu bölüm sayesinde oldukça yüksek bir puan almış oldu Nightmares benden…
Terror in Topanga
İlk bölüm klasik bir hapisaneden kaçmış psikopat katil hikayesi. TV’de akıl hastanesinden kaçan bir katil haberini izledikten sonra tek başına arabayla bakkala bişeyler almaya giden genç ve güzel bir kız… Yani.. işte.. fena değil…
Bishop of The Battle
Bu bölüm Tron ve benzeri “bilgisayar oyununun içine girmeli” filmleri sevenler için keyifli bir nostalji olacaktır. Emilio Estevez, zamanının çoğunu atarici’de geçiren bir genç… anne babası okulundan geri kaldığı için ona kızıyor… ama o uslanmıyor ve bir gece kapalı olan atariciye sızıp takıntılı olduğu oyunu bitirmeye çalışıyor… ve sonunda kendini oyunun içinde buluyor… Beni bu bölümle ilgili bayan tek şey, oyunun kendisinin son derece salak bir oyun olmasıydı. Hani Pac-Man, Tetris veya Tron gibi hakikaten bir insanda takıntı yapacak bir oyun bekliyorsunuz ama oynanabilirliği belli ki çok düşük olan yalan dolan bir oyun burada gördüğümüz. İşin komik olan tarafı ise bu oyunun dizaynına harcanan para yüzünden az kalsın bütün filmin iflasın ucundan dönmesi.
The Benediction
Tamamen Spielberg’in ilk filmi Duel’in kopyası olan bu bölümde Lance Henriksen, şehirlerarası bir otoyolda gizemli siyah bir 4×4 Chevrolet’den kaçmaya çalışıyor. Birebir aynı hikayenin kopyası olarak baktığımızda sıkıcı olmayıp, aynı hikayeye yeni bir yorum getirildiğini söyleyebiliriz. Bir sahne var ki Duel’de olmayan, burda söyleyip tadını kaçırmak istemiyorum ama bombastik bir sahne olduğunu söyleyebilirim.
Night of The Rat
Küçük bir kızı olan çift, evlerinde büyükçe bir fare olduğunun farkına varırlar. Kadın profesyönel bir haşere ilaçlamacası çağırmaları gerektiğini söylerken, adam kendi başına bir farenin üstesinden gelebilceğini iddia eder… ve olaylar gelişir. Enteresan bir şekilde çok sevdiğim bir filmden bahsederken, genellikle mümkün olduğunca az şey söyleyip izleyiciyi başına geleceklerden habersiz bırakma eğiliminde oluyorum. Sürprizbozan (spoiler) vermeme anlayşının biraz aşırıya kaçmışı mı yoksa bu? Tam emin olamıyorum ne kadar anlatmalıyım burda. Bu açmaza bir çözüm bulmam lazım kendi kafamda… Neyse, son zamanlarda izlediğim en sevdiğim filmlerden biri oldu Night of The Rat diyeceğim, ve bir arkadaşıma tavsiye edermiş gibi daha fazla birşey söylemeden burada bırakacağım sanırım bu filmi…
Sonuç olarak enteresan bir şekilde gözden uzak kalmış bir film Nightmares. Rotten Tomatoes’da bir not bile vermemişler filme. Halbuki piyasadaki bir çok 80’ler B-filmine göre oldukça keyifli ve kaliteli bir film var karşımızda. Herhalde filmin son derece sıradan ismiyle de bir yere kadar ilgisi vardır bu gözden uzak kalmış olma durumunun. Son olarak Nightmares için, Alacakaranlık Kuşağı dizisinin aynı sene yapılmış olan uzun metrajı olan Twilight Zone: The Movie’den (1983) kesinlikle daha iyi bir film olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Ha ha geçenlerde eski kasetleri karıştırıken bu filmi bulmuştum üstünede bu yazı ilaç gibi geldi..
Night of The Living Rats diye bir zombi fare filmi çekesim geldi :)
selam masis ,zombi fare fikri gayet guzel fakat kendi imkanlarinla filmi cekecek isen zombi fareleri yapmak zor olabilir.
Karaköyden sıçanları toplar üzerine sprey sıkarız problem değil. Herşeyin başı istek.
Bir kısım tüylerini de hafiften yolup seyreltsek? Yok yok Peta ekşimesin başımıza…