Ninja Scroll (1993) için gelmiş geçmiş en favori çizgi filmimdir diyebilirim. O kadar hastası olmuştum ki ilk izlediğimde, akabinde bir anda hayatımdaki en önemli şeylerden biri ‘anime’ oluvermişti. O zamanlar ‘Uluslararası Finans’ okumakta olduğum Bilgi Üniversitesi’nde birkaç arkadaşımı toplayıp bir “Anime Kulübü” bile açmıştım. Hiçbir film gösterimi falan, hiçbirşey yapamadık o kulüple, ezildik, yok olduk orası ayrı… Neyse, Akira (1988) ve Ghost In The Shell (1995) ile beraber Japon ‘anime’lerinin batı dünyasında patlamasına sebep olan 3 büyük filmden biridir Ninja Scroll.
Hikayemiz şöyle… Ortaçağ feodal Japonya’sında yalnız başına, köyden köye ülkeyi gezen ve yardıma muhtaçlara çok ufak paralar karşılığı yardım eden bir efendisiz samuray vardır… Sinema tarihinin tartışmasız en karizmatik karakterlerinden biri: Jubei Ninpucho! Ninja Scroll‘un Jubei’si, Japon folk kültüründeki efsanevi halk kahramanı Yagyū Jūbei Mitsuyoshi karakterine bir gönderme. Son derece mütevazi ve sessiz bir karakter olan Jubei, karşısına ona meydan okuyan biri çıktığında ise hiç beklenmedik bir hız ve güç ile düşmanlarını alt eden bir olüm makinasına dönüşüyor. Bu filmi ilk izlediğimde beni en çok etkileyen şey, dövüş sahnelerinin çok kısa sürmesiydi. İki samuray ellerinde kılıç çın çın çın kırk saat kılıçlarını birbirlerine vurup aradan birbirlerine tekme falan atmıyorlar. İki rakip birbirini uzun süre tartıyor ve bir anda ikisi de hareket ediveriyor. Şimşek gibi bir anime anlatımıyle ile birlikte, bir bakıyorsunuz taraflardan biri çoktan kanlar içinde kalmış bile. Hakikaten bir kılıç dövüşünün doğasını çok iyi yakalamış, ve tabi bir o kadar da abartılı ve destansı bir anlatımı var Ninja Scroll‘un. Filmin her karesine kesinlikle zen felsefesinde bir aksyon anlayışı hakim. Bu benzersiz destan içerisinde seyirciyi baştan çıkarıcı dilberler, korkunç iblisler, akla hayale gelmeyecek türlü sapkınlıklar, kötülükler ve bir de hatrı sayılır dokunaklıkta bir aşk hikayesi bekliyor.
Jubei’nin karşısında ise “8 Devils of Kimon” isimli bir çete var. Herbiri birbirinden daha güçlü, daha acımasız, daha kurnaz ve daha tahmin edilemez 8 korkunç kötü karakter. Her karakterin insan üstü bazı güçleri var. 90’ların Japon 2D dövüş oyunundaki karakterler gibi (mesela kült klasik: Samurai Showdown I -II-III-IV) Bu 8 Devils of Kimon’daki karakterlerin de herbirinin karizması neredeyse Jubei ile yarışacak düzeyde. Ninja Scroll’da zaten her bir karakter başlı başına bir filme konu olabilcek kalibrede. Hani film bittikten sonra arkadaşlar arasında “Senin en sevdiğin karakter kimdi? Bence en iyisi şuydu buydu.” cinsinden uzun uzun güzel sohbetlere gidecek cinsten…
Günümüzde ortalığı kasıp kavuran Afro Samurai‘ın (2007) en büyük ilham kaynaklarından biri, hatta birincisi Ninja Scroll‘dur herhalde yanlış olmaz. Tarz ve anlatım olarak büyük benzerlikler aşikar. Bu tarz ve anlatım için Kawajiri büyük bir övgüyü hakediyor. Ninja Scroll‘un yazarı ve yönetmeni Yoshiaki Kawajiri gerçekten büyük bir usta. Anlatımı, karakterleri, hikaye kurgusu tam anlamıyla baş döndürücü. Kawajiri’nin Wicked City (1987) ve Vampire Hunter D: Bloodlust (2000) filmlerini de şiddetle tavsiye ederim. Hele Vampire Hunter D: Bloodlust, benim için nerdeyse Ninja Scroll kadar değerli. (Vampire Hunter D ve Vampire Hunter D: Bloodlust diye iki ayrı film var. Bu bahsettiğim Kawajirinin’ki, yani devam filmi olan Bloodlust) Kawajiri aynı zamanda bir Anime başyapıtı olan Animatrix‘teki (2003) “Program” isimli, hani o Japonya’da kırmızı çatılarda geçen kılıç dövüşlü bölümün de yönetmeni.
Ninja Scroll, Batı dünyasını 90’larda hakikaten şoke etmiş yabancı filmlerden biri. (Hatta imdb’deki rivayete göre film Japonya’da batı dünyasındaki kadar meşhur değilmiş). Bir çizgi filmden beklenmeyecek derece karanlık ve sert bir mizacı var. Ayrıca filmde cinsellik çok ön planda. Hardcore seks sahneleri yok ama, çok cüretkar sapkın sahneler var. Vahşet sahnelerinde ise film son derece acımasız ve hiçkimsenin gözünün yaşına bakmayan bir tarzda yine. Yani normal olarak bir filmde bir karakter anlatılırken bu karakterin birçok detayı varsa uzun uzun bu karaktere zaman harcar film. Ninja Scroll‘da ise seyirci bir karakteri tanıdıktan saniyeler sonra karakter bir andan paramparça olabiliyor. Bazı dövüş sahnelerini geri sarıp tekrar tekrar izleyen arkadaşlarımı biliyorum o sahnede tam ne olduğunu anlamak için. Filmin anlatımındaki sivrilik ve abartı, daha önce de belirttiğim gibi zen seviyesinde bir çekicilik veriyor filme. Ninja Scroll, ilk defa İngiltere’de ancak 52 saniyelik bir kesintiyle dvd piyasasında kendine yer bulabilmiş. Neyse ki şimdi heryerde sansürsüz versiyonunu bulmak mümkün.
Hayatımda beni Ninja Scroll kadar etkilemiş bir 50 film daha ya vardır ya yoktur. Bu muhteşem anime’ye Öteki Sinema adına huzurlarınızda şapka çıkarıyorum…
Ninja Scroll anime türünün en iyi örneklerinden biri gerçekten de. Ben en çok seks sahnelerini beğenmiştim. Normal bir dövüş filminden beklenmeyecek sertlikte sahneler mevcut. Uyarmadı demeyin:)
Anime olayına yeni girdiğimiz zamanlardı. 1999 falandı sanırım. Akira ve Ghost in the Shell’e bayılmış bir kızlı erkekli grupla işyerinde İstanbul’da Yazıcıoğlu işhanından aldığım Ninja Scroll’u seyretmeye başladık. Herşey süper şahane derken malum sahneler gelince herkes kaçacak delik aradı. Ben de o esnada kızarmış bir yüzle “işte sinema yapmanın özgürlüğü budur!” gibisinden bir feryat figan içindeydim. Sonra herkes evinde tek başına izledi herkes de çok beğendi tabi :)
Vampire Hunter’i ilk kim yazacak acaba? Masis? Can? yoksa Anıl mı? (Kızılca kapsama alanı dışında olduğu için ellemiyoruz kendisini)
Aslında Yoshiaki Kawajiri’nin yapımlarını tanıtabilirsiniz. “Goku Midnight Eye,” “Wicked City,””Demon City Shinjuku.” Size güzel bir malzeme de çıkar.
izlemeyen, bir şeyler kaçırıyor bence.
Yoshiaki Kawajiri hayranıyım. Eserlerini izlerken çok heyecanlanıyorum. Çizim tarzına bayılıyorum. En son Highlander’a imza attı. Tavsiye ederim.
“(Hatta imdb’deki rivayete göre film Japonya’da batı dünyasındaki kadar meşhur değilmiş)”
belki dogrudur da on numara anime valla