Kapitalizme hizmet eden reklamcılık dikta rejimini yıkmada bir araç olabilir mi?
Tony Manero (2008) ile iyi bir çıkış yakalayan Pablo Larrain’in reklam sektörünün toplum ve bireylerin psikolojik yapısı üzerindeki etkilerini anlattığı filmi No ile adından söz ettirecek bir yönetmen olduğu aşikar.
Öteki Sinema için yazan: Teksin BEGEÇ
Larrain, No filmi ile 2012 Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı ve C.I.C.A.E ödülünün sahibi oldu. Film ayrıca Şili’nin Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Aday Adayı ve 3. Malatya Uluslararası Film Festivali Uluslar Arası Yarışma En İyi Film ve En İyi Özgün Müzik ödüllerinin sahibi oldu. Yönetmen Pablo Larrain ve senarist Pedro Peirano’nun filmde ortaya koydukları ustalık tartışılmaz.
1973 yılında devlet başkanı Salvador Allende’ye karşı kanlı bir darbe düzenleyen Augusto Pinochet’in Şili’de uyguladığı dikta rejimini arka planda veren film, odak noktasına 1988 yılında uluslar arası baskılara dayanamayıp kendi dikta rejimini referanduma götürmesiyle başlayan ‘Hayır’ ve ‘Evet’ reklam kampanyalarını yerleştiriyor.
Kampanyaya göre; her iki yönelim de günlük kendilerine ayrılan 15’er dakikalık televizyon yayınlarında, kendi propagandalarını yapacaklardır. Referandum kararının alınmasından sonra başlayan reklam propagandalarında ‘Hayır’ kampanyasını savunan muhalifler tarafından kampanyanın başına René Saavedra (Gael Garcia Bernal) getirilir. René, yaşam şartları iyice kötüleşmiş Şili halkının iyi yaşam koşullarına olan özlemini dikkate alarak kampanya reklamlarında toplumun bu eksikliklerini giderdiği bir yaşam profili çizmeye çalışıyor. Fakat onca işkenceye, kıyıma ve zorbalığa maruz kalmış muhaliflere René’nin çizmiş olduğu bu tablo bir hakaret gibi geliyor. Reklamlarda, Pinochet rejiminin üstünü örttüğü zorbalıkların gösterilmesiyle halkın gerçeklerle yüzleşeceği ve referandumda ‘Hayır’ diyeceği tezini savunan tutucu sosyalistlere karşı René’nin verdiği savaşla başlıyor film.
Film her ne kadar bize bir dönemi anlatmaya soyunmuş olsa da ana teması reklamlar ve reklamların insan ve toplum psikolojisi üzerindeki etkileri oluyor.
Reklam sektörü, çağrışım, benzeşim ve özdeşim temellerine dayanmaktadır. Reklamlarda kullanılan her türlü ürün ve hizmet bu özelliklere göre şekillendirilir. Kullanılan ürün ve sunulan hizmet, toplum ve insanlar üzerinde belli çağrışımlar yaparak, kendi yaşantıları ile benzerlikler kurarak veya kendi özelliklerini beğenmeyenlerin istediği özelliklere sahip tablolar çizip özdeşim oluşturmalarına sebebiyet vererek psikolojik yönlendirmeler yapar. Bunun farkında olan reklamcılarda ortaya sundukları reklamlarda bu psikolojik yönlendirmeleri kullanırlar. Dolayısıyla bunun farkında olan kapitalist reklamcılık geçmişine sahip René, tutucu sosyalistleri dinlemek yerine kendi bildiğini okuyarak Amerikanvari bir kampanyayla dikkat çekmeye başlıyor.
‘Hayır’ kampanyasını yürütenlerin reklam ambleminin gökkuşağı olması üzerine yürütülen homoseksüel ve homofobik tartışmalar ise filmdeki göndermelerden biri. Oysa gökkuşağı ambleminin kullanılmasındaki amaç, renklerin canlılığı ile reklamlarda çizilen iyi yaşam şartlarına bir gönderme yapılmak istenmesidir sadece.
Bu tarz ironik göndermelere daha fazla tahammülü kalmayan dikta rejimi ve rejim savunuculuğunu yapan ‘Evet’ taraftarlarının, tehdit ve korkutma politikaları devreye giriyor bu noktada.
Film, her ne kadar klişelerden kendini arındırmasını bilen bir politik film örneği gibi dursa da, dramatik ve politik türün yanında komediyi de içinde barındırıyor. ‘Hayır’ ve ‘Evet’ kampanyasının yürütenler arasında karşılıklı olarak reklamlarda birbirlerini küçük düşürme yarışı başlamasıyla seyirciye bu yönünü de gösteriyor. Aslında reklam sektörünün bir hiciv örneğini bizlere sunan film sezonun önemli filmlerinden biri olacağa benziyor.
Reklam sektörü ve psikoloji, Şili’nin dikta rejimi dönemi ve kampanya sonunda Pinochet rejiminin sonunun gelip gelmediği ile ilgili meraklarınızı film vizyona girdiği zaman izleyerek giderebilirsiniz. Film boyunca merak ettiğim ise şu oldu; Kapitalizme hizmet etmesiyle mevcut olan bir sektör, kanlı dikta rejimini yıkabilecek bir araç olabilir mi?