Evdeki hesap çarşıya uymaz!
2012 yılı mahsulü No One Lives, Ryuhei Kitamura tarafından yönetilmiş olan ABD yapımı bir film. Senaryosunu ise David Cohen yazmış.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca
Devam eden 32. İstanbul Film Festivali’nin Geceyarısı Çılgınlığı bölümündeki üç filmden biri olan No One Lives’i Kadıköy Rexx’te izledim. Salon pek dolu sayılmazdı ama ilahi ışıklarıyla bizi aydınlatan bağımlı cep telefonu kullanıcılarından, bütün uyarılara rağmen koca bir paket mısır cipsini kutu kola eşliğinde rahatsız edici desibelde gürültü kirliliği üreterek tüketenlere kadar geniş yelpazeden bir seyirci topluluğu mevcuttu. Kitamura’nın son filmini ağız tadıyla izleyebilmek için insanüstü bir çabayla konsantre olup, dış seslere karşı izole konuma geçmekten başka çarem kalmadı.
Kitamura sıkı takibimdeki Japon yönetmenlerden biri. Özellikle ülkesinde çektiği Versus (2000), Alive (2002), Aragami (2003) ve Azumi (2003) gibi filmleriyle kendisine belli bir hayran kitlesi edinen 1969 doğumlu yönetmen, 2008 yılında Clive Barker’ın kısa hikâyesinden sinemaya uyarlanan The Midnight Meat Train ile okyanus ötesine transfer olmuştu. Vinnie Jones’un başarıyla hayat verdiği seri katilin, kesim hayvanı gibi davrandığı kurbanlarını hunharca katletmesini, katilin peşine düşen bir fotoğrafçının gözünden anlatan The Midnight Meat Train, ilgi çekici konusuna rağmen gişede çuvallamıştı. Tipik bir ABD yapımı slasher görünümündeki No One Lives ile gurbet ellerdeki ikinci işine imza atan Kitamura, bir süre daha oralarda takılacak gibi görünüyor.
No One Lives, slasher hayranlarının pek de yabancısı olmadığı, iç çamaşırları ile ormanda çığlık atarak kaçan genç bir kızın görüntüleri ile açılır. Daha ilk sahneden ne tarz bir film izleyeceğimiz hakkında önemli ipuçları içeren bu sahne sonunda genç kızın uzun bir süre önce kaçırılan Emma Ward olduğu anlaşılır. Aralarında bir hayli yaş farkı bulunan bir çift, arabalarının arkasına bağlı karavan ile yeni taşındıkları eve doğru şehirlerarası seyahat etmektedir. Yollarının üzerindeki tenha bir restoranda yemek molası verirler. Kural tanımaz bir aileden oluşan altı kişilik bir çete ise ters giden bir soygun sonrası aynı mekâna gelir. Birbirleriyle bağlantısız gibi görünen bu üç olayın kahramanları, çetenin düşünmeden hareket eden heyecanlı üyesinin seyahat eden çifti soymaya karar vermesi ile kendilerini büyük bir kan gölünün ortasında bulur.
No One Lives, gücünü seyirciyi şaşırtmaya yönelik sürprizlerden almıyor. Tür dahilinde gerçekleşebilecek olası sürprizlerinin hemen hepsini filmin ilk bölümünde tüketerek, asıl iddialı olduğu kısma geçmek için acele ediyor. Zaten bu ilk kısımdaki diyaloglar ile ‘geliyorum’ diye bağıran sürprizlerin ayak seslerinin, seyircinin kendini zeki hissetmesini sağlamak için yapılmış ucuz numaralar olduğu biraz fazla hissediliyor. Bunları daha çaktırmadan yapabilirdi. Gelelim asıl mevzuya. Taraflar belli olduktan sonra çılgın bir kovalamaca ile kedi fare oyunu arasında sıkışıp kalan bir hesaplaşma sürecine ait birbirinden kanlı birçok cinayet işleniyor. Fakat bu sahneler arasındaki geçişler, inandırıcılık ve süreklilik açısından bir parça pürüzlü olmuş. Geriye bir tek cinayet sahneleri kalıyor ki ‘gore’ ibresi yüksek bol kanlı cinayetlerin tamamı türe düşkün bünyeleri memnun edecek kalitede. Kitamura’nın bu sahneler üzerine yoğunlaşarak stilize bir iş çıkartma niyetinde olduğu açıkça belli oluyor.
Velhasıl fazla kafa yormadan izlenebilecek, biraya meze olacak, kırmızının sık sık bütün ekranı kapladığı bir korku filmi arıyorsanız, No One Lives bu ihtiyaçlarınıza fazlasıyla karşılık verecektir. ‘Çılgın Kitamura’ markasıyla servis edilen, kopuk birkaç ‘gore’ sahne de bonusu. Daha ne olsun!
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Not 1: ‘Spoiler’ vermemek adına filmle ilgili birçok detaya giremedim. Ama aşağıdaki fragman benim gibi düşünceli değil, benden söylemesi.
Not 2: Bu filmi festival dahilinde izlemek istiyorsanız, son bir gösterimi daha olduğunu hatırlatalım. 14 Nisan gecesi Ortaköy Feriye sinemasındaki gösterimin saati 21.30. [/box]