blank1986 yılı mahsulü Nomads, John McTiernan tarafından yazılıp yönetilmiş olan ABD yapımı bir film.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

Nomads, 1951 doğumlu Amerikalı yönetmenin ilk uzun metrajı olmasının yanı sıra filmografisindeki tek korku olarak da dikkat çekiyor. Bilindiği gibi McTiernan bundan hemen sonra Predator’u (1987) yönetmiş ve aksiyon filmlerinin unutulmaz yönetmeni olma yoluna baş koymuştu. Yönetmen olarak görev aldığı yapımları bir kez daha hatırlamakta fayda var; Die Hard (1988), The Hunt for Red October (1990), Medicine Man (1992), Last Action Hero (1993), Die Hard: With a Vengeance (1995), The 13th Warrior (1999), The Thomas Crown Affair (1999), Rollerball (2002) ve Basic (2003). Nasıl, etkileyici değil mi?

Gecenin bir vakti Los Angeles’daki bir hastaneye yaralı bir adam getirilir. Fransızca konuşan adamı kimse anlayamamaktadır. Nöbette olan Dr. Flax (Lesley-Anne Down), hastayla ilgilenir. Ancak çok kan kaybeden adam Dr. Flax’ın kollarında can verir. Ölmeden hemen önce Flax’ın kulağını ısıran adam, doktorun kulağına Fransızca bir şeyler fısıldar: “N’y sont pas sont des innois.” Ertesi gün adamın Jean Charles Pommier (Pierce Brosnan) isimli Fransız bir antropolog olduğu anlaşılır. Dünyanın çeşitli yerlerinde araştırmalar yaptıktan sonra UCLA’da ders vermek üzere Amerika’ya henüz yerleşmiştir.

Flax, Pommier tarafından ısırıldıktan sonra garip bir değişim geçirir. Artık kendinde değildir. Pommier’in Amerika’ya geldikten sonraki her anını onun gözünden tekrar yaşamaktadır. Bu arada bilinçsizce Pommier’in gittiği mekânlara gitmektedir. Flax, iş arkadaşı Cassie (Jeannie Elias) ve Pommier’in hayat arkadaşı Niki (Anna Maria Monticelli) ile beraber Pommier’in ölümü ardındaki gizemi çözmek için mecburi bir işbirliği yaparlar.

Nomads, hikâyesini anlatmak için çok ilginç bir yöntem seçiyor. Aslında tamamen Pommier’in merkezde olduğu bir hikâye anlatılmasına rağmen hemen girişteki ısırılma mevzusuyla bir anda Flax karakteri de hikâyeye dahil oluyor. Olan biteni Pommier’in gözlerinden görerek tekrar yaşamaya başlayan Flax sayesinde seyirci Pommier’in başına neler geldiğini öğreniyor. Flax’ın öyküye eklenmesi biraz fazla zorlama gibi duruyor. Bunun sebebi ne olabilir diye düşündüğümde aklıma iki seçenek geliyor. Flax’ın ısırıkla geçirdiği değişim olaya biraz daha gizem katıyor, kabul. Ayrıca başrole bir kadın oyuncu daha yerleştirme kaygısıyla, Lesley-Anne Down’a yer açılmak istenmiş de olabilir. Sebep her ne olursa olsun, hikâye Flax karakteri olmadan da anlatılabilirmiş.

blank

Pommier, Los Angeles’daki yeni evine yerleştikten sonra siyah bir minibüsle şehirde takılan garip bir çetenin hedefi haline geliyor. Saplantılı bir şekilde çeteyi takip etmeye başlayan Pommier, onlarla ilgili yeni bir şeyler öğrendikçe içinden çıkılmaz bir sona doğru gittiğini anladığında her şey için çok geç oluyor. Zaten filmin hemen başında Pommier’in öldüğünü biliyoruz.

McTiernan, ilk ve son senaryo deneyimi olan Nomads’de görsel açıdan ilgi çekici, lezzetli ve merak uyandırıcı birçok detaya değiniyor. Ancak bunlardan bir kısmının ne olduğunu açıklamadan havada bırakmayı tercih ediyor. Mesela Pommier, çete ile ilgili araştırmaları sırasında terk edilmiş bir manastıra benzeyen tekinsiz bir mekâna geliyor ve burada bir rahibe ile karşılaşıyor. Seyir zevki açısından tatmin edici bir bölüm olmasına rağmen bu rahibenin kim olduğu ve çete ile ilişkisinin ne olduğu hakkında yeterli açıklama yapılmıyor. Bunun gibi mesnetsiz kalan detaylar, seyircinin finalde soru işaretleriyle dolu kafasına fazladan birkaç çentik daha atmasına neden oluyor. Gerçi bu durum bugün bile forumlarda hala Nomads hakkında konuşulmasını sağlıyor ya, neyse.

Finaldeki sürpriz az buçuk tahmin edilebilir düzeyde. Hatta öyle çok ahım şahım bir final değil belki ama zamanlaması o kadar iyi ayarlanmış ki takdir etmemek elde değil.

Filmin ortalarında bir yerde Cassie, kayıplara karışan arkadaşı Flax’ı ararken evine uğruyor. Tam bu esnada telefon çalıyor ve telefondaki kişinin Flax’ın hastanede Pommier’in ölmeden önce kulağına fısıldadıkları hakkında araştırma yapmasını istediği bir arkadaşı olduğunu öğreniyoruz. Telefondaki sesin verdiği bilgiler, gizemi çözmek adına verilen en detaylı ipuçlarını içeriyor:

“Eskimo dilinde bir kelime olan Inuat, bir çeşit göçebe efsanesi, çölde gezinmeyle ilgili bir şey. Göçebeler çöllerde yaşarlar, kum ya da buz çölü olması bir şey değiştirmez. Eskimolar buz üzerinde gezinmeyle epeyce vakit geçirirlermiş. Inuatlar, düşman ruhlar olarak adlandırılıyorlar. Efsaneye göre insan şekline bürünebiliyorlarmış. Son felaketten sonra yerleşik hayata karar vermişler. Karşılaştıkları bütün insanlara cinnet ve musibet musalla etmişler.”

Kutup bölgesinde yaşayanların dini inancı denebilecek Inuit inanışına göre inua (inuat çoğulu), bütün insanlar, hayvanlar, göller, dağlar ve bitkilerde bulunan ruhtur. Bazı efsanelerde inua kişiselleştirilmiştir. Dünya üzerindeki her varlığın eşit olduğuna inanılır ve her varlığın inua ismi verilen bir ruhu, bir ‘yaşam özü’ vardır. Nomads, bu inanıştan beslenerek ana çatısını kuruyor ve bir telefon konuşması ile efsaneyi de hikâyeye dahil ediyor. Inuit inanışına yabancı seyirciye de anlatılanlara inanmaktan başka çare kalmıyor.

blankHenüz Bond olarak caka satmaya başlamamış olsa bile, Remington Steele dizisi sayesinde yavaş yavaş popüler olmaya başlamış Pierce Brosnan ile seksenlerin ‘güzel kadın’ imajının prototipi sayılabilecek Lesley-Anne Down’ı beraber izlemek pek keyifli. Pommier’in peşine düştüğü çetenin liderini ise seksenlerin başında Adam and the Ants grubu ile meşhur olmuş şarkıcı Adam Ant canlandırıyor. Ant, film boyunca hiç konuşmuyor ve en iyi yaptığı şeye yoğunlaşıyor: Bol bol poz kesmek. Ayrıca çete elemanlarından Dancing Mary başarıyla hayata geçirilmiş bir karakter. Mary Woronov hayran olunası bir portreye imza atıyor. Hele o arabanın üzerinde dans ettiği sahne yok mu, unutulmaz!

Nomads, bir miktar sorunlu senaryosuna ve çok fazla soru sorup çok az cevap vererek bir parça kafa karıştırmasına rağmen gözden kaçırılmaması gereken karanlık bir film. Seksenli yıllara ait filmlerin o anlaşılmaz büyüsünden keyif alıyorsanız Nomads’i izleyin, pişman olmayacaksınız.

blank

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Paradise Murdered (2007)

Paradise Murdered aklınızı başınızdan alacak bir başyapıt değil belki ama
blank

The Car / Şeytanın Arabası (1977)

Duel’e özenen ve çok da kötü olmayan bir film seyretmek