Non-Stop posterSon dönemde aksiyon sinemasına iyiden iyiye saran deneyimli aktör Liam Neeson yine heyecan dolu bir film ile karşımıza çıkıyor. Yönetmen Jaume Collet-Serra ile ikinci kez bir araya gelen Neeson, kaçırılan bir uçağı kurtarmak için çabalayan hava polisini canlandırıyor. Küçük yaştaki kızını kaybetmiş, kendini alkole vermiş bu polis, hayatının en zorlu görevlerinden birisi ile karşılaşacaktır.

Öteki Sinema için yazan: Egemen Tokatlıoğlu

Uçağın güvenliğinden sorumlu Bill Marks (Neeson), yolcularla birlikte uçakta gitmesi için görevlendirilmiştir. Özellikle 11 Eylül sonrası uçaklardaki güvenliğin artırılmasına yönelik uygulamada Marks ve ajan arkadaşı Jack Hammond, yolcular arasında havalanırlar. Israrla cam kenarında oturmak isteyen Jen Summers (Julianne Moore) adındaki kadın yolcu, Marks’ın yanına oturur. Bu bağlamda ufak bir sohbet ile Marks’ın geçmişine dair detaylar aydınlanmaya başlar.

Bu esnada Marks’ın telefonuna bir mesaj gelir. Bu mesaj uçaktaki yolculardan birinden geliyordur. Mesajı atan kişi hesabına 150 milyon doların yatırılmaması durumunda her 20 dakikada bir yolcuyu öldüreceğini söyler. Bu bağlamda Marks için geri sayım başlar. Yolcular ölmeye başlamadan önce uçaktaki bu adamı bulmalıdır. Filmde şüpheleneceğimiz pek çok karakter bizlere sunulmuş. Bu da olayı bizler için hem daha keyifli hem daha heyecanlı bir hale getirmiş. Marks’a Amsterdam’a gidiyorum deyip yalan söyleyen adamdan hosteslere, Marks’ın yanında oturan, ısrarla cam kenarını isteyen kadına, yazılımcı siyahi adama, sakallı Müslüman yolcuya kadar pek çok karakterden şüphelenmek mümkün. Her uçakta olmazsa olmaz Müslüman karakterimiz unutulmamış. Ancak film, Müslüman karaktere yüklenen misyon ile algıyı yanıltıyor ve klasik bir vakadan durumu kurtarıyor.

Non-Stop 1

Marks’ın güvenebileceği iki kişi vardır. Bunlardan birisi yanında oturan Jen, bir diğeri de hostes Nancy’dir. Onlara durumu anlatan ve kameradan kişileri kontrol etmelerini isteyen Marks, neredeyse hemen her şüphelinin üstüne atlar. Hatta durum öyle bir hal alır ki uçağı kaçıranlar suçu Marks’ın arkadaşı, uçaktaki ajan Jack Hammond’a bile yıkmayı başarırlar. Bu bağlamda yaptığı zeki hamleler ile bizde şüphe yaratsa da mantık dışı bazı durumlar da yok değil. Marks’ın ortağı Jack Hammond’ın kokain kaçırdığını öğrenen ve Hammond’a tehdit ile sanki uçağı o kaçırıyormuş gibi söylemde bulunmasını sağlayan terörist ya da teröristlerin bu denli sistematik çalışması akla pek yatmıyor. Bununla beraber Marks’ın Hammond’ı sorgusuz sualsiz ve çok da irdelemeden pata küte öldürmesi enteresan. Bir diğer bana göre ‘itici’ nokta Julianne Moore’un canlandırdığı Jen karakterinin rahat rahat ortalarda (hatta uyuşuk uyuşuk desem daha doğru) dolanması. Bazen ne yapıyor bu kadın böyle ortalarda dolanıp bile dediğim oldu. Bunun bir şüphe çekme yöntemi olduğu aşikar olsa bile bana kalırsa hostes Nancy bile daha çok şüphe çekiciydi.

Yine de büyük bir falso olarak görmediğim ve aksiyon sinemasında bu tür rötuşların normal sayılabileceğini düşündüğümden bu tip birkaç mantık hatasını es geçebiliriz. Sonuç itibarı ile durumu gerilim mekanizması haline getiren dinamikler illa ki bir mantık çerçevesine oturtulmuyor her adımda. Aksiyon sineması bu bağlamda heyecan ve gerilimi yaşatmayı birincil hedefine koyduğunda mantık çerçevesini de elinden geldiği kadar zorluyor. Aksi halde bu filmlerden zevk almak da bir o kadar zor olurdu.

Non-Stop 2

Uçaktaki yolcuların özellikle pilotun ölmesi ile birlikte gerilim tavan yapar. Ayrıca uçakta bir de geri sayımda olan bombanın olması işleri içinden çıkılmaz bir hale sokar. Marks hem terörist ya da teröristleri bulmalı hem de bomba patlamadan imha etmek zorundadır. Marks’ın fazla zamanı kalmamıştır. Yolcularda git gide bu durumdan gerilmeye başlarlar. Hatta Marks’a müdahale edip silahını almaya kadar durumu götürürler. Marks her ne kadar durumu merkeze bildirse de merkez Marks’a inanmaz, hatta sonrasında uçağı Marks’ın kaçırdığını düşünüp yetkilerinin sonlandırıldığını bile söylerler. Bunun nedeni teröristin para yatırılması istediği hesabın Marks adına açılmış olması. Bu aşamada bizler acaba ‘şizofrenik bir vaka ile mi karşı karşıyayız?’ diye sorabiliyoruz kendimize. Yine de Marks bu terörist vakasını çözmeye kararlıdır. Cep telefonundan tehdit mesajları gelmeye devam eder, hangi yolcu ölecek, ne olacak diye beklerken teröristler nihayetinde kendilerini belli ederler. Teröristler ile amansız bir mücadeleye giren Marks aynı zamanda bomba yüzünden hasar görmüş ve düşmekte olan uçağı da kurtarmak zorundadır.

Belki de filmin en zayıf yeri finali. Bunun nedeni ise en azından kendi açımdan; bu mesajlaşma trafiğinin daha da ileri götürülebilir, finalinde daha iyi bir şekilde bağlanabilecek olması. Ama karşımıza enteresan bir intikam hikayesi çıkınca bir nebze olsa da hayal kırıklığı yaşatıyor. Tabi bu yine de soluksuz izlediğimiz 106 dakikaya gölge düşürmüyor. Filmde insanların hiçbir yerde güvende olmadığı, hiç kimsenin ne evlerinde ne havada güvende olamayacağı, Amerika’nın en büyük yalanının ‘güvenlik’ olduğu söyleminin altı çiziliyor. Bu aslında yine Amerika’nın paranoyası ile alakalı bir durum. 11 Eylül gibi ağır bir darbe ile sarsılan ülkenin özellikle uçak kaçırma temalı filmlerinde bu söyleme başvurmaları çok da anlaşılmadık değil. Direkt olarak olmasa da dolaylı yoldan yine ana fikrin ‘güvenlik’ kısmına çekilmesi pek hoşuma gitmedi. Farklı bir intikam veya sadece para konusu olsa daha samimi bulabilirdim. Sanırım bu da bu tip vurgu yapan pek çok filmin sürekli bir şekilde ortaya atılması ile alakalı. Dediğim gibi bana göre bir iki ufak yönü dışında genel manada aksiyonun hakkını veriyor Non-Stop. Liam Neeson hayranları ve aksiyon severler açısından es geçilmeyecek bir film.

Non-Stop (2014) fragman. Tıkla, izle!

Non-Stop 3

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Pickup on South Street (1953)

Sadece Martin Scorsese’nin değil, hemen her sinemaseverin en iyiler listesine
blank

Ahmanet Hanım’ın Gündüz Düşleri: The Mummy (2017)

The Mummy, yanlış oyuncu seçiminden çizilemeyen karakterlerine, anlamsız finalinden pespaye