37. İstanbul Film Festivali’nin “Antidepresan” bölümünde yer alan Nothingwood, Afgan sinemacı Salim Şahin’in biraz hayat hikâyesini, biraz da işlerini anlatan ilginç bir belgesel. Şahin’in bugüne kadar yapımcı, yönetmen, senarist ve oyuncu olarak yer aldığı tam 110 tane film var ve bunların hepsinde de bahsi geçen bütün görevleri üstlenmiş. Anlayacağınız Şahin, meraklısı için hazine değerinde Z-filmler çeken tam bir DIY (Do It Yourself) sinemacı. Gel gör ki IMDb’ye adını yazdığınızda kendisi olarak yer aldığı bu belgeselden başka veriyle karşılaşamıyorsunuz.
Afganistan’ın durumu malum; bağımsızlığını ilan ettiği 1919 yılından beri ülkeye tam bir kaos ortamı hâkim. Demokrasi denemeleriyle geçen yıllar, darbe, karşı darbe, SSCB işgali, antikomünist mücahitlerin dış destekli direnişi, Taliban, Usame bin Ladin, ABD önderliğindeki NATO müdahalesi, Pakistan ve Suudi Arabistan destekli radikal hareketler derken şu anda Afganistan, -toprak bütünlüğünü korur gibi görünse de- kimin kime bağlı olduğu değişkenlik gösteren güç odaklarının hüküm sürdüğü bölgelere ayrılmış durumda. Böyle bir ortamda hayatta kalmaya çalışmaktan başka herhangi bir şeyle uğraşmak gerçekten cesaret ister.
Bu açıdan bakınca Salim Şahin’i gerçek bir sinema âşığı olarak görmek mümkün çünkü kelimenin tam anlamıyla savaş alanlarında film çekmeye çalışıyor. Nitekim anlattığına göre bir keresinde film çektikleri eve bir roket isabet etmiş ve içlerinden yaralananlar olmuş. Öte yandan bakınca da Afganistan’da tam bir yıldız muamelesi gören Şahin’in ülke standartlarına göre gayet iyi şartlarda yaşadığı gözleniyor. Yani “film çekmek” onun için karnını doyurmak ve ailesine bakmak için yaptığı herhangi bir işten farklı değil gibi. Ancak yaşadığı coğrafya göz önüne alınınca -ki kesinlikle alınmalı- diğer ülkelerdeki benzer Z-film yönetmenlerinden çok daha değerli olduğu da aşikâr.
Fransa’da radyo gazeteciliği yapan Sonia Kronlund’un yönettiği belgesel, Salim Şahin ve ekibinin peşine takılıp 111. film için çekim yaptıkları yerlere gidiyor, çekimler sırasında yaşadıklarını kayda alıyor. Şahin’in ve en az onun kadar ilgi çekici hayatlara sahip ekibinin evlerine konuk oluyor, ailelerinin “film çekme” işiyle ilgili neler düşündüklerini aktarıyor. Aralara da Şahin imzalı filmlerden parçalar koymayı ihmal etmiyor elbette.
Afganistan’ın Ed Wood’u olarak anılan Şahin, “orası Hollywood ise burası da Nothingwood” diyor, “çünkü burada hiçbir şey yok” diye de ekliyor. Ekibinde yer alan herkes ya yakın arkadaşı ya da ailesi; büyük çoğunluğu da kendisi gibi eski asker. Ekibin net bir görev dağılımı da yok gibi, yeri geldiğinde kamera arkasına geçip kayıt alan biri, sonraki sahnede oyuncu olarak kamera önüne geçebiliyor. Bu arada mekânı beğendiğinde sonraki filmlerinde kullanmak üzere ekstra görüntüler aldığı da görülüyor ki akla aynı anda birden fazla film çeken Yeşilçam yönetmenleri gelmiyor değil. Etrafındaki her şeyden, herkesten faydalanmayı düstur edinmiş Şahin, bir ara belgeselin kameramanına da birkaç sahne çektirmeyi ihmal etmiyor. “Geri döndüğümüzde senden alırız” diye eklemeyi unutmadan.
Uzun zamandır Afganistan’da gazetecilik yapan Sonia Kronlund, başköşeye Şahin’i ve onun koşulsuz sinema yapma aşkını koyuyor. Çok fazla üzerine gitmediği, şöyle bir dokunup geçtiği konulardan biri kadının, hemen hiçbir hakkının olmadığı ülkede, sinema ve televizyonda da yer alamadığı gerçeği. Yalnız yaşı genç bir kız, babasının gözetiminde de olsa, Şahin’in filmlerinde oynamaya başlamış ama şehir dışındaki ya da açık alanlardaki çekimlere katılamıyor, sadece kapalı mekânlardaki çekimlerde rol alabiliyor. (Zaten dış çekimlerin hemen hepsinde Sonia Kronlund dışında başka bir kadın görmek pek mümkün değil.) Bu yüzden Şahin’in filmlerindeki kadın rollerini yakın arkadaşı Kurban Ali oynuyor. Televizyonda da kadın rollerine çıktığı için ülkede bir hayli meşhur olan Kurban Ali, başlı başına belgesel konusu olabilecek denli renkli bir hayata sahip. Evli ve dört çocuk sahibi biri olarak Afganistan’daki kırık dökük sinema ve televizyon sektöründe var olmaya çalışıyor. Kurban Ali’nin eşiyle konuşulan kısımlar, belgeselin kesinlikle en değerli parçalarından biri. Bütün bunları gördükten sonra Salim Şahin’in en azından ülke standartlarına göre biraz daha eşitlikçi ve özgürlükçü olduğu düşünülebilir ama evinde yapılan çekimlerde Şahin, iki karısını ve kız çocuklarını evde yoklar yalanına sığınarak kamera karşısına çıkarmamak için saklıyor. Belgesel ekibini sadece oğulları ile beraber misafir ediyor.
Salim Şahin’in herhangi bir filmini başından sonuna kadar izlemedim ama gerek belgeselde yer alan parçalardan, gerekse YouTube’da rastladığım film kliplerinden görüldüğü kadarıyla; Bollywood etkisinin fazlasıyla hissedildiği şarkılı türkülü kısımların yanında bol miktarda koreografi fakiri dövüş sahneleri de yer alıyor. Kimi zaman kolların bacakların koptuğu kanlı sahnelere, kimi zaman da melodram ile komedi arasında gidip gelen, kâh ağlatmayı kâh güldürmeyi hedefleyen sahnelere denk gelmek de mümkün. Yani anlaşılan tam bir ortaya karışık durumu mevzu bahis. E zaten Z-film de biraz böyle olmak zorunda değil mi?
Şahin’in filmlerini asıl değerli kılan en önemli unsur ise seyircide bulduğu karşılık. Onlarca yıldır ölüm tehlikesi altında rahat yüzü görmemiş insanlar, onun filmleriyle eğleniyor, onun filmleriyle ağlayıp onun filmleriyle gülüyor. Onun filmleri sayesinde gerçek hayatın acımasızlığından birkaç saatliğine de olsa kaçabiliyor. Bir sinemacı için bundan daha değerli bir şey olabilir mi sorusu tartışma götürür elbet ama orada yaşayanlar, eminim ki bu tartışmaya hiç girmeyecektir bile.
Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde Directors’ Fortnight (Yönetmenlerin On Beş Günü) bölümünde yapan Nothingwood, dünyanın belki de en karışık ülkelerinden birinde sinema yapmaya çalışan Salim Şahin ismini tarihe not düştüğü için bile önemli bir iş yapıyor. Sinemaseverleri, bırakın film çekmeyi, fotoğrafı bile yasaklayan Taliban rejimi döneminde dahi gizlice film çeken ve Taliban içinde de gizli hayranları olan bir sinemacıyla tanıştırıyor.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca
Sinema asıl böyle zor zamanlarda gücünü gösterir örnek iran sineması burada sanatsal bir şey yok ama bir ülke insanını kısa süreliğine mutlu etmek de önemli bir şey ilk kez duyduğum bir yönetmen umarım böyle cesur, renkli sinemacılar bizim ülkemizden de çıkmaya başlar bu güzel yazı için murat kızılca’ya çok teşekkür ederim.