Kültürlü bir insanın iyimser olma şansı pek yoktur. Daha da açarsak, kötümserlik haliyle entelektüel seviyenin acıklı bir ilişkisi vardır diyebiliriz, pek kolay! Donanımlı bir insan, her türlü donanımı yetersiz bulacaktır, bir müddet sonra, bilenecek, isteyecek, talep edecek, girişecek, gelişecek, yerine getirecektir. Zor, zulüm, baskı, nefret, hiddet ve şiddet ikliminde dahi, dillerdeki tek sözcük, özgürlük olana dek mücadele edecek, dur durak nedir bilmeyecektir. Kuşkusuz insanın daha iyiye doğru ilerlemesi hem azimli hem de çileli bir işti. Elbette son sözü direnenler söyler. Ancak bir davaya, canı gönülden inanıp bedel ödeyenler kadar, bu korkaktır, bu sessizdir, bunun rengi belirsizdir denilenler de elbet bir gün silkelenebilir, belirgin bir hale gelebilir, tarihi yeniden yazabilir.

blankPeki, size bir örnek mi lazım? 80. Altın Küre Ödülleri’nde yabancı dilde en iyi filmi kazanan Arjantin, 1985 (Argentina, 1985) filminde de resmedildiği üzere, darbecileri yargılamak fikri dahi herkesi korkutmuştur, haliyle böylesi tehlikeli bir ateşten topu, kimse kucağında tutmak istemez. Tüm mağdurlar adına, artık kaçmak değil, hesap sorma vakti gelmiştir. İşte bu görkemli eyleme, cuntanın kanlı yıllarında aman bana kimse ilişmesin diyerek, hep sessizliği, görünmezliği seçerek, pek pasif kalmış olan bir hukukçunun soyunması, bir edilgen bireyin, etkin bir kahramana dönüşmesinin de gerçek öyküsüdür, başlı başına.

Meşhur İngiliz filozof Thomas Hobbes, bundan tam dört asır evvel, hayatımın tek tutkusu korkuydu demişti. Ve bu muazzam kaygı, onun birçok eser verebilmesini sağlamıştı. Evet, cunta karanlığından çıkan hemen herkesin endişesini, kendi tasasını da ekleyerek sırtlayan Başsavcı Julio Cesar Strassera (1933-2015), bir ilki gerçekleştirmiş, sivillerin askerleri yargılayabilmesinin önünü açmıştır, adalet, şan, şöhret, apolet tanımaz gibi güzel bir haberi salmıştır hem ülkesine hem de hepimizin yerküresine. Arjantin sinemasının büyük aktörü Ricardo Darin, hayli önemli, bıçak sırtı bir karakteri ilmek ilmek işliyor ve filmin finalindeki epik tirat sırasında adeta Başsavcı Strassera’ya dönüşüyor.

blank

Hatırlarsınız, Ricardo Darin. Arjantin’e en iyi yabancı film dalında Oscar ödülünü getiren 2009 tarihli Gözlerindeki Sır (El secreto de sus ojos) filminin ana karakteri Benjamin Esposito’yu sırtlamıştı. Fonda cunta yılları vardı ve adliyenin acar sorgu müfettişi Esposito, aşkını kalbine gömüp, adaletin peşine düşmüştü. (Seni de unutmadık şanlı ve sadık dost Pablo Sandoval!) Ah! Kadın Yargıç İrene ile Benjamin, tıpkı Nahit Ulvi Akgün’ün unutulmaz Birisi şiirinde geçen, “Bir şey var aramızda, onu buldukça kaybediyoruz isteyerek. Fakat ne kadar saklasak nafile. Bir şey var aramızda, senin gözlerinde ışıldıyor, benim dilimin ucunda” dizeleri gibi yaşadılar canım pelikülde. Neyse, romantizmde daha da kaybolmadan meselemize dönelim.

ABD sayesinde, Güney Amerika’nın yakın tarihi, kanlı cuntaların tarihidir aynı zamanda. Arjantin, 1985’in, ABD’nin dijital yayın platformu Amazon Prime Video’da gösterilmesi de ironi değilse nedir? Şöyle diyelim, biz azılı kapitalistler, size ilham gelsin ve komünizm belasından kurtulun diye yıkım gönderdik. Alın size konu, senaryo bizden, eser sizden. Acılarınızı sunmakta üstümüze yoktur. Yanlış mı?

Arjantin, 1985’e dönmeden evvel, önce 1999’a bir uğrayalım derim. Cumartesi Anneleri’nin eylem alanı Galatasaray Meydanı’na pek yakın olan ve şimdi geçmişe karışan Alkazar Sineması’nda seyretmiştik, Olimpo Garajı (Garage Olimpo) filmini. Bu canhıraş gerçeklik, kalbimizi kırdı, yaşananlar, harbiden midemize yediğimiz sert bir yumruktu. Filmi izleyen kayıp yakınları mı? Onlar, sınır tanımayan bir büyük acının yoldaşıydı.

Devam edelim. Arjantin için 1985, önemli bir tarih. Çünkü soluk almaya, ayağa kalkmaya, hesap sormaya başladılar, yeniden yaşanmasın diye bu cehennem tablosu. Evet, 1985 yılında çekildi, Resmi Tarih (La Historia Oficial) filmi, politik sinemanın zirve işlerinden biri oldu ve haliyle birçok ödül gibi, Oscar heykelciği de onundu. Neyi mi anlatıyordu? Örgütlü kötülüğün, akıllara ziyan işlerini, elbette. Sorguya aldıkları hamile kadınlara işkence eden ve ardından onları, helikopter ve uçaklarla, ayaklarına ağırlık bağlayarak diri diri okyanusa atan, bebeklerini de zengin ve kendilerinden bildikleri ailelere evlatlık olarak katan tanımsız bir sadistlik idi bu.

Arjantin, 1985’i iyi okuyabilmek için, 24 Mart 1976 ve devamında yaşananları idrak edebilmek şart. Din ile kafayı bozmuş hain General Jorge Videla komutasındaki CIA destekli askeri birlikler, darbenin ardından ülkeyi, kocaman bir toplama kampına çevirirler. Tam 650 tutuklama merkezinde, 30 bini aşkın insan vahşice katledilir. 30 Ekim 1983’e dek mutlak iktidar olan kamuflaj ve postal takımı, sivil alanlar dışında askeri alanlarda da başarısızlıklar yaşayınca, seçime gitmek ve çok sevdikleri koltuğu terk etmek zorunda kaldı. Aradan hayli zaman geçti, sorumlular yargılanmadığı gibi, Arjantin halkının bir bölümü, hala bu kanlı despotları savunuyordu, üstelik güç ve silah onlardaydı.

Tüm savcılar çil yavrusu gibi dağılmışken, Başsavcı Strassera, uluslararası ceza mahkemelerinde de uzmanlaşmış olan Luis Moreno Ocampo’yu yardımcısı olarak atadı, iki hukukçu vakit kaybetmeden, insanlığa karşı işlenen suçları araştırmak için kolları sıvadı. Kanıt ve tanık toparlamak için genç ve idealist bir ekip kuruldu, tehditlere, suistimallere, bozma, yanıltma, yıpratma teşebbüslerine, 29 bomba ihbarına, gözdağı için yapılan patlamalara ve saldırı girişimlerine karşın, asla durmadılar. Ve nihayetinde mahkemeye, 709 dava sunuldu, 280 kişi dinlendi ve 833 tanık ifade verdi. Halkın canlı izlediği bu duruşmalarda anlatılan korkunç yaşanmışlıklar, cuntacılara dolaylı destek olanları, kendilerini sorgulamaya itti. Ve bu dönüşüm, darbelere alışmış bir toplumun, artık bu emir-komuta gaddarlığını daha fazla sineye çekmeyeceğini muştular gibiydi.

blank

Başsavcı Strassera, 18 Eylül 1985 günü, cunta elebaşlarının gözlerinin içine baka baka kapanış konuşmasında şunları söyledi; “Bu önergeyi kapatırken herhangi bir özgünlük iddiasından feragat etmek istiyorum. Bana ait olmayan bir cümle kullanmak istiyorum, çünkü o zaten tüm Arjantin halkına ait. Sayın Yargıç: Bir daha asla!

Strassera, tartışmalı bir kişilikti, öncesi ve sonrası hep tarzına, yaptıklarına itirazlarla geçti. Ancak bu onun, bir halkın darbecileriyle hesaplaşabileceğini gösteren bir cüret geleneğini inşa ettiği gerçeğini sarsmıyor, sarsmayacak. Hah! Belgeseli çekilse daha iyiydi, Hollywood şablonu bir işçilik bu, film aceleye getirilmiş gibi, kopukluklar var ve bu, seyirciyi içine çekmeyi zorlaştırıyor benzeri eleştiriler gelebilir, kaldı ki hepsine de katılıyorum.

Çok daha iyi duruşma filmleri seyrettik, 12 Kızgın Adam gibi bir çıta, zaten aşılması çok zor, hatta imkansıza yakın. Ancak mevzu çok önemli, kanlı cunta denen garabet, çünkü bizim de lanet olasıca gerçeğimiz. Bizim cuntacılar ise trajikomik bir şekilde ölmek üzereyken yargılandılar, göstermelik dava haliyle düştü. Apoletleri bile sökülemedi, onlar gitti resmen paşa paşa, rütbeleri gibi yaptıkları da yanlarına kar kaldı.

Öteki Sinema için yazan: Alper Turgut

blank

Alper Turgut

Adana’da doğan Alper Turgut, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Sinema üzerine yazmaya 2006 yılında başlayan ve 2009’da Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyesi olan Turgut’un film eleştirileri, Cumhuriyet, Evrensel, Birgün gazetelerinde yayımlandı. Alper Turgut, şimdilerde Öteki Sinema ve Gazete Kadıköy’de sinema üzerine anlatısına devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sinema Salonları Eski Cazibesini Koruyor mu?

Sinemaseverler için sinema salonları eski cazibesini koruyor mu, yoksa ev
blank

The Drunken Master ve Fist of Fury Üzerinden Sosyal Koşullar

Bruce Lee’nin Fist of Fury’si (1972) tek bir karakter üzerinden