Oben Yılmaz ile Günaydın Anne filmi sayesinde tanıştık, bir çiftlikte bir anne ve iki kızı arasında yaşanan ilişki sarmalında farklı bir akış tutturuyor, bize de bunları sorgulamak kalıyor. Yılmaz aynı zamanda bir ressam, eğitimci…
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba Oben, öncelikle seni tanıyalım mı?
Merhaba, Oben Yılmaz. Almanya doğumlu, güzel sanatlar mezunu, 24 yıllık eğitim emekçisiyim. Ama bu coğrafyada kendimi nasıl tanımlarım diye sorarsanız 25 yıllık bir resim sanatçısıyım.
Resimden sinemaya geçiş nasıl oldu, resimle sinema arasında nasıl bir ilişki var sana göre?
Filmim temanın dışında aynı zamanda bir atmosfer filmi, resimde edindiğim estetik algıyı buraya sirayet ettirmeye çalıştım. Kadraj, perspektif, renk, kompozisyon, altın oranı her karede kullanmaya çalıştım. Görüntü yönetmenim Ziya Kasapoğlu’na çekim öncesi her kareyi çizerek teslim ettim.
Günaydın Anne enteresan bir konu, nasıl ortaya çıktı hikayesi? Sanıyorum ilk filmin, neden böyle bir ilk film?
Aile ilişkileri bana her zaman karmaşık gelmiştir. Şahsi olarak her şeye bir cümlem olmasına rağmen aile içi konularında cümlelerim hep cimri olmuştur. Aile içinde her şey konuşulmaz, çözüm bulmaz, aklanmaz paklanmaz. İlk film böyle çıktı ama sanırım sonraki hikayelerimde de hep ailenin bir uzvunu göstereceğim gibi.
Annenin çocukları arasında yaptığı ayrımın nedeni çok ortaya çıkmıyor sanki, filmi izlerken çok soru oluşuyor kafada mesela, büyük ablanın kendisiyle ilgilenmeyen annesine ilgisi? Bir de neden terk etmiyor orayı, orası nasıl bir yer?
Annenin evlat ayırımı neden çok ortaya çıkmıyor evet. Çünkü büyük büyük hareketlerle yapmaz bunu anne, baba küçücük detaylarda okur bunu evlat. (Tabi bu benim naçizane fikrim.) Çoğu zaman bir sebep yoktur da, anne bir evladını kendine daha yakın hissedebilir, kendinin izdüşümü gibi görebilir. Ya da Türk aile yapısında sık rastlanan o çocuğu zayıf halka ya da mağdur olarak görmesi ve onu daha çok koruyup kollaması gerektiğine inanması. Ki bu hikayede abla yaşarken de anne için yoktu. Ablanın neden gitmediğine gelirsek, herkes o kudrete sahip değildir, kişi 50 yaşına geliyor hala atasının takdiri için gözünün içine bakan yetişkin görünümlü çocuklar var. Zaten biat etme durumu aile içindeki en büyük handikap değil midir?
Bir de filmi Türkiye’de mi çektin? Koyunların cinsinden tut, çiftlik yaşamının detaylarına kadar daha Avrupai bir yansıma var…
Evet Türkiye’de çektik. Yapımcımız Hasan Doğanay’ın Konya Ereğli’de bulunan çiftliğinde, ev içi çekimler ise Adana’da gerçekleşti. Özellikle Avrupai bir dil seçtim. Çünkü işlediğim hikaye sadece bir coğrafyaya ait bir meram değil, dünyanın herhangi bir yerinde de bu ailelerden mevcut, çatışmalar, kıskançlıklar, yarışlar, ihanetler, huzursuzluklar söz konusu. Ama koyunlar Avrupalı evet.
Çiftlikte üç kişinin onca işi yapıyor olması ayrı bir detay, kimsenin olmaması yaşanacak gerilimi daha içeride tutmak için mi?
Evet, sürekli bu kadınları bir kaygının ortasında bırakmak istedim. İzleyicinin cinsiyet değil de azınlığa takılmasını istedim.
Bir de iletişimsizlik meselesi var ki o da bu topraklarda hayvancılık yapanlara çok uymuyor.
İletişimsizlik hikayenin başından beri ablanın yaşamıyor olmasından kaynaklı. Küçük kız ve anneyi soracak olursanız kurdukları bedensel temaslarında iletişimleri olduğunu gösteriyor aslında. Ama koyunlar epey gürültü çıkardılar diye düşünüyorum.
Çekimler, detaylar, filmin sonunda (başında da yaşadık) oluşacak gerilimi işaret ediyor çoğu zaman, zaten başında da gördük bir şekilde olanları. Neden böyle bir anlatım seçtin?
Sanırım sanatın her dalında gerilim, kaygı ve dramı güçlü buluyorum. Evet, filmi yüksek başlatıp, gerilimi film boyunca yaymak istedim. Hedef kardeşmiş gibi gösterip finalde o olmadığını anlatmak bilinçli bir yoldu. Çünkü yaşamda da çoğu zaman gördüğümüz işittiğimiz, şahit olduğumuz şeyler hep dağın görünün yüzü. Zahmet edip hiç altına bakmıyoruz meselelerin.
Küçük kız kardeş tehlikelere daha açık bir yol tutturuyor ama sonunda ablayı da o sulara çekmeyi başarıyor. Anne ve küçük kız arasında yaşanan ilişkinin kodlarını nasıl kurdunuz?
İki kardeş arasında hep bir yarış var gibi duruyor ama yarışan abla aslında çünkü küçük kardeş her yarışı kazanacağını biliyor zaten. Kardeş sürekli her istediği yapılmış, çünkü hep mağdur dili bulmuş, doğru yanlış kavramı olmayan narsist bir kişilik. Anne ile koşulsuz bir ilişkileri var, anne kızına biat etmekte. Tek derdi onun mutluluğu. Etrafında bir dünyanın döndüğünü bile unutmuş bir noktada.
Filmde çok az diyalog var, iki kızın annelerine seslendikleri sahne bir tek sesle doluyor, diyalogsuzluk nasıl tercih oluşturdu senin için?
Yıllarca farklı cümleler, farklı ses tonları ile kendinizi anlatamadıysanız konuşmayı bırakırsınız. Karşınızdaki ile geriye sadece ezber cümleler kalır. “Günaydın, iyi geceler, görüşürüz, yedin mi bişeyler, geç mi kalacaksın” gibi ve bu her tip ilişki için geçerlidir. Bu yüzden bu filmde diğer tüm cümleleri çaldım bireylerden.
İlk filmini çekerken nasıl bir deneyim yaşadın, mekan, yönetmenlik ve oyuncularla denge nasıl bir ilk deneyim oldu?
Ekibimle çok keyifli ve uyumlu bir süreç geçirdik. Lakin -11 derece hepimizi hırpaladı biraz. İklim film sürecinde bize hizmet etmiş gibiydi aslında. Kimi zaman kum fırtınası, kimi zaman kar zorlasa da filmin görseline yaradı. Değerli oyuncularımı o soğukta suya sokmak beni zorlasa da onların hikâyeye inanmış olmaları ve profesyonel kimlikleri işimizi hayli kolaylaştırdı. Ekibimdeki her bir birey canla başla bu hikayeye sahip çıktılar. Buradan tekrar teşekkür etmek isterim.
Oyuncuların seçimi nasıl oldu?
Oyuncu seçimlerini sevgili cihanla yaptık, görselin karaktere uyması bizim adımıza önemliydi. Kendileri ile iletişime geçtiğimizde bizim kadar hikâyeyi sevmeleri büyük bir artı oldu.
Festival yolculukları nasıl gidiyor, festivallerde kısa filmlere verilen değeri sorsam?
Gayet keyifli geçmekte, mutluyuz.
- 12. Boğaziçi Film Festivali-En İyi Kısa Film
- 7. İzmit Uluslararası Film Festivali-Mansiyon
- 35. Ankara Film Festivali-Jüri Özel Ödülü
- Uluslararası Denizli Film Festivali-En İyi Yönetmen, 3 oyuncumuza Jüri Özel Ödülü
- Chicago Women Film Festival-En İyi Kısa Film
- Milano Kraken İnternational Film Festival-En İyi Kısa Film, En İyi Kurgu ödülleri ile yolculuğuna devam etmekte.
“Festivalde kısa filmlere verilen değer” ile söylenecek cümleleri bu yola uzun yıllardır baş koymuş insanlara bırakmak isterim. Hadsizlik etmek istemem.
Sırada başka filmlerin olacak mı, nasıl devam edecek sinema yolculuğun?
Evet iki senaryo yazmaktayım şu an. Koşulları oluşturabilirsek uzun metraja geçiş yapacağız.
Son olarak neler söylersin?
Öncelikle çok teşekkür ederim, keyifli bir sohbet oldu. Bu yolda bizim ve tüm sanat emekçilerinin ayağına taş değmesin…