Avusturyalı sinemacılar Veronika Franz ve Severin Fiala’nın Goodnight Mommy adlı filmi neden vizyone Ölümcül Oyun adıyla girdi diye düşünürken aklıma yine bir Avusturyalı sinemacı olan Michael Haneke’nin yıllar önce Ölümcül Oyunlar adıyla gösterilen Funny Games’i geldi. Doğrusu ya, Goodnight Mommy’yi Funny Games’deki genç katillerin çocukluğunu anlatan bir film diye tanıtsalar çok da şaşırmazdık herhalde. Öte yandan Franz ve Fiala’dan bir Haneke çıkarma çabası çok da hedefine ulaşmaz bence, en azından Ölümcül Oyun üzerinden manzara bu gibi duruyor.
Şunu mutlulukla söylüyorum, son yıllarda korku türünde farklı ve yenilikçi filmler -az da olsa- yapılıyor ve bu da türün geleceği hakkında içimize su serpiyor. Örneğin 2014 tarihli It Follows, geçen Filmekimi’nde izlediğimiz The Witch, yine geçen yılın indie hitlerinden Spring ve 2012 tarihli Berberian Sound Studio akla ilk gelen örneklerden. The House of the Devil (2009), Cabin In The Woods (2012), The Babadook (2014), The Descent (2005), Kill List (2011), The Orphanage (2007) ve Knock Knock (2015) yine bu listeye eklemlenebilecek unutulmaz filmler ve şimdi de Goodnight Mommy…
Yukarıda saydığım ve korku türüne yeni açılımlar getiren filmlerin hepsi belki saf korku türüne giren yapımlar değil ama şüphesiz bu çerçevede değerlendirilebilecek, kimisi belirlenen sınırlar içinde kalan ama kimileri de kesinlikle ötesine geçen işler. Örneğin The House of the Devil korku sınırlarına azami bir saygı gösterirken Berberian Sound Studio korku sinemasının içine dalıp türün gerçekle fantazi arasındaki alacalı kısmından çıkıyor ve izleyiciyi farklı bir alemde yolculuğa çıkarıyor. Giallo, gore, kan revan derken bir anda kendimizi Antonioni, de Palma gibi ustaların yanı başında buluyoruz, felsefe yapmak üzereyken yakalanıyoruz. Güzel mi -güzel elbette, sorulur mu?
Gelelim Ölümcül Oyun’a. 10 yaşındaki ikiz kardeşler Lukas ve Elias’ın Avusturya kırsalındaki lüks bir evde, estetik ameliyat geçirdiğini tahmin ettiğimiz ve sürekli yüzü sargılıyken gördüğümüz anneleriyle birlikte geçirdikleri yaz tatili bir anda kabus gibi günlere evrildiğinde önce ne olduğunu anlamakta zorlanıyoruz belki ama iki çocukla anneleri arasındaki ilişki gitgide şiddet sarmalında çığrından çıkmaya başladığında yüreğimiz sıkışıyor, içimiz kararıyor ve çığlık atmamak için kendimizi zor tutuyoruz. İşte buralar hep Haneke kafası, burjuva hayatının çürümüş ama nefis şekilde kamufle edilmiş konfor bölgesinde yaşanan akıl almaz işkenceler diyarı. Anlamsızca yükselen şiddet bir sebep, bir rahatlama noktası, vicdani bir sübap aratadursun kafamızda, bunu asla bulamayacağımız anlamış olmak daha da zorluyor biz çaresiz izleyicileri. Yine de Haneke’nin derinliği, onun bizi kendi hayatımıza döndüren ve kendimizle bizi muhasebeye zorlayan güçlü tokadı yok. Şekil ve teknik mükemmelen Haneke, ama içi boş, hadi boş demeyelim de, basbayağı yarım, basbayağı eksik.
Son bir not; Ölümcül Oyun’un bazı sahneleri yılın en korkunç sahneleri olmaya aday, o denli ustalıklı bir rejiye sahip. Bu filme korkmak, hatta korkudan donakalmak arzusuyla gidenler kesinlikle pişman olmayacak. Buradan yeni kuşak yerli yönetmenlerimize de seslenmek isterim (onlar kendilerini biliyordur): gerilim nasıl inşa edilir, bir sahne izleyiciyi nasıl korkutur, insanın yüreğine panik duygusu nasıl sokulur, bu filmi izleyin, sonra yeniden kamera başına geçin; pişman olmazsınız.
Öteki Sinema için yazan: Emrah Kolukısa