Bursa’da bu yıl yedincisi yapılan Çalı Köy Filmleri Festivali’nin detaylarını Çalı Çevre ve Kültür Derneği üyesi Ömer Bora ile konuştuk. Kamp mantığıyla yapılan festival Nilüfer Belediyesi’nin ortaklığıyla yoluna her geçen gün artan bir ilgiyle devam ediyor. Hepimizin şehirlerden kaçma isteğiyle yoğrulduğumuz şu günlerde festivalin daha da anlam kazandığını düşünüyorum. Detaylar röportajımızda!
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba öncelikle festivalin temelleri nasıl atıldı, birçok tematik festival var ama bunun teması köy olduğu için daha da dikkat çekiyor…
Merhabalar, öncelikle festivalimizin mottosu olan “Bir film düşünün ki, çekildiği köyde hala yaşasın” ile başlamak istiyorum. Hikâyemizin başlangıcı 1934 yılına dayanıyor. Türkiye sinema tarihinin duayenleri film çekmek için Bursa’nın Çalı köyüne gelirler. Çalı’da film platosu kurarlar. Köylüler sinemacılarla tanışırlar, figüran olarak filmde oynarlar, evlerinin kapılarını açar ve misafir ederler. O dönemden sonra doğan çocukların isimleri filmde oynayan oyuncuların isimleri olur. Bazıları hayatında hiç göremedikleri annelerini, babalarını bu filmde koşan çocuklar arasında görür. Yaşadığımız topraklarda nesilden nesile bir masal gibi anlatılan bu filmin adı hep akıllardaydı; Aysel, Bataklı Damın Kızı.
Çalı’da 1934 yılında çekilen Aysel, Bataklı Damın Kızı, ilk köy filmi olması nedeni ile Türkiye sinema tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. Filmin kadrosunda çok önemli isimler bulunmuştur. Yönetmenliğini, Türk sinemasının Batı sinemasıyla ilişkisini sağlayan ilk yönetmen, Muhsin Ertuğrul yapmıştır. Filmin senaryosu, İsveçli yazar Selma Lagerlöf’ün bir hikâyesinden yola çıkılarak Nazım Hikmet tarafından yazılmıştır. Hatta Nazım Hikmet’in o dönem yasaklı olması nedeni ile filmde ismi geçmemektedir. Müziklerini Cemal Reşit Rey, görüntü yönetmenliğini Remzi Ar ve Cezmi Ar yapmıştır. O tarihlerde tamamen erkek egemen olan Türkiye sinemasında Cahide Sonku ilk kadın yıldız olarak bir ilke imza atmıştır. Hatta Cahide Sonku’nun filmde kullandığı eşarp, film sonrasında Türkiye’de “Aysel Eşarbı” olarak satılmaya başlamıştır. Bu yönüyle de film sektörü ve reklam sektörünü buluşturan ilk filmdir.
Filmi araştırdıkça sinema dünyasında çok önemli bir yere sahip olduğunu ve daha birçok ilke imza attığını keşfettik. Hala da ediyoruz. Maalesef böylesine önemli olan bu filmle ilgili Çalı’da ne bir sokak ismi vardı, ne de bir obje. Biz de filmi yaşatmak için bir festival yapmaya karar verdik. Tabi ilk köy filminin çekildiği yer olması sebebiyle de köy filmleri temasını kullandık.
İlki 2016 yılında yapılmış, bugüne kadar nasıl ilerledi, nasıl bir programı var?
Festivalimize gelen herkes buradan mutlu ve dost olarak ayrılıyor. Bugüne kadar gösterdiğimiz uzun metraj ve kısa filmlerin yönetmenlerini, oyuncularını ve ekiplerini ağırladık. Sonrasında çoğu bize festivalin gelişmesi adına yardımcı oldular. Hatta son iki sene yaptığımız kısa film yarışmasının organizasyonunu daha önce festivalimize katılan genç yönetmenler ve akademisyenler üstlendi. Yani aslında festival ekibimiz kendi doğallığında giderek büyüyor. Tabi ulusal düzeyde bir festivale evrilmesinin başka birçok sebebi var. En önemlisi bir hikâyemizin oluşu tabi ki. Yanı sıra ilk kamplı film festivali olması, gerçekleştiği mekân, genel film festivalleri çizgisinin dışında kendine özgü samimiyeti gibi birçok unsur var. Çoğu festivalde katılımcılar yönetmenlerle ilişki kuramazken burada film sonrası hem söyleşide hem de festival alanında vakit geçirebiliyorlar. Ayrıca köy ve kırsal temalı filmleri cır cır böceklerinin uğultusunda, yıldızların altında, rüzgârın esintisiyle sanki içindeymiş gibi izliyorlar ve bu deneyim insanları festivalimize her sene tekrar getiriyor.
Katılımcılarımız birkaç temel şikâyet dışında buradan çok mutlu ayrılıyorlar. Bu şikayetleri de seneye yapacağımız birkaç değişiklikle ortadan kaldırmaya çalışacağız. Ayrıca önümüzdeki senelerde festival tarihi haricinde sene boyu sürecek etkinlikler planlıyoruz. Özellikle genç sinemacılara yönelik. Yarışmalar, atölyeler gibi. Ayrıca köy filmleri festivalimizi Anadolu’ya yayma planlarımız var. Bir yandan da Avrupa ve Türkiye’deki önemli hibe desteği veren kurumlarla da süreçlerimiz devam ediyor. Her sene festivalimizin bu samimi doğasını bozmadan daha iyiye gitmesini hedefliyoruz. Katılımcılarımız sosyal medya hesaplarımızı takipte kalsınlar.
Ülkemizde bir yandan çevreye değer veren bir kesim var, bir yandan da çevreyi yok etmeye çalışan ve arkasına devleti de alan organize gruplar var. Çalı Köy Filmleri Festivali nerede duruyor?
Çalı Köy Filmleri Festivali, Çalı’da gençlerin kurmuş olduğu bir derneğin içinden çıkıyor. Bu derneğin adı da Çalı Çevre ve Kültür Derneği. Bizim bir yanımız zaten bir çevre derneği. Bu alanda birçok etkinlik, birçok eylem yaptık. Bunların sonuncusu Çalı’ya yapılmak istenen bir HES projesiydi. Hatta hala sonuçlanmayan bir dava içerisindeyiz. Yani durduğumuz yer, ismimizden anlaşılıyor aslında. Bunun yanı sıra festivalimizin geçekleştiği doğal alanda her sene ağaç dikim etkinlikleri, temizlik organizasyonları yapıyoruz. Ayrıca festivalimizde de doğayı kirletmeyen, kolayca geri dönüştürülebilen materyaller kullanmaya özen gösteriyoruz. Hatta bu sene alanda kullanılan reklam vinillerimiz ileri dönüştürülerek birer çanta olacaklar.
Köy ilgisi ve sevgisi, pandemi, deprem ya da farklı çevresel ve ekonomik koşullarla birlikte değişim gösterdi mi? Bunun sizin festivale olan katkısı?
Festivalimiz açık havada olduğu için pandemide gerekli önlemlerin alındığı, sınırlı sayıda bir katılım ile festivalimizi gerçekleştirebildik. Fakat değişen iklim bazı durumlarda beklenmedik hava olayları ile karşımıza çıkabiliyor. 2021 yılında zamansız yağmur beklentisi nedeni ile hazırladığımız programı iptal etmek zorunda kaldık. Aslında o sene festivali gerçekleştirebilseydik, bu festival “7.” değil de “8. Çalı Köy Filmleri Festivali” olacaktı. Yağmur dışında festivalimizin diğer koşullardan pek etkilendiğini söyleyemeyiz. Giderek artan bir katılım oluyor her sene. Ücretsiz olması da katılımı arttıran faktörlerden biri zaten. Ama maalesef ki kötü giden ekonomi asıl kitlemiz olan ve şehir dışından katılım gösteren sinema ve televizyon bölümü öğrencilerinin ve genç sinemacıların ulaşımlarını etkilediği gibi katılım oranlarını da düşürüyor.
Festivale film bulmak da zorlanıyor musunuz, köy, taşra ilişkisi filmlere nasıl yansıyor sizce?
Kötü giden ekonomi demişken buradan devam edelim. Bu durum sanki biraz yönetmenleri de taşrada film çekmeye itiyor. Özellikle kısa film yönetmenlerini. Kırsalda daha az maaliyetlerle film çekebiliyorlar. Ayrıca Anadolu hikayelerinin de zenginliği köylerde ve taşrada film çekmeyi cazip hale getiriyor. Tabi ki bu durum seçki yelpazemizi kısıtlıyor fakat her sene güzel ülkemizin güzel tabiatında, geçek ve kurmaca hikayeler başarılı yönetmenlerimiz tarafından ekrana çok güzel yansıtılıyor. Bu sene kısa film yarışmamıza köy temalı 73 film başvurdu mesela. Kısacası çok zorlanıyoruz diyemeyiz.
Nilüfer Belediyesi’nin desteklediği bir festival, bu anlamda nasıl katkıları oluyor size? Festival bir de kamplı bir festival diye biliyorum, bunun organizasyonu nasıl gerçekleşiyor?
Aslında Çalı Çevre ve Kültür Derneği ile yerelden çıkan bir festival Nilüfer Belediyesi’nin destekleri ile büyüdü. Nilüfer Belediyesi özellikle yerelden çıkan bu tür projelere çok destek veriyor. Zaten artık destek değil ortak düzenliyoruz diyebiliriz. Film telifleri, konaklama, lojistik, organizasyon, alan ve daha birçok konuda tam destek veriyorlar. Bu vesileyle de tekrar Nilüfer Belediyemize teşekkür ediyorum.
Kamp bu festivali diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerinden biri. Özellikle bu ekonomik koşullarda gençlerin ücretsiz bir şekilde katılım gösterip konaklamalarını sağlıyor. Festivalimizde sadece kamp yapacak katılımcılarımızdan birer form doldurmalarını istiyoruz. Dernek ekibimizin belirlediği alanlara çadırlarını kurabiliyorlar. Ayrıca bir ekibimiz kampçılarımızla çadır kurmalarından alandan ayrılmalarına kadar ilgileniyorlar. Sadece biraz sıcak ve güneşten şikâyet alıyoruz. Maalesef ki kamp alanımız gölgelik bir yer değil. Ama bu sorunu da bir sonraki sene kamp alanımızı doğal bir gölgelik alanda organize ederek çözmeyi planlıyoruz.
Tabii bir de seyirciyle buluşma meselesi var, ilgi nasıl festivale?
Diğer sorularda da bahsettiğim gibi ilgi giderek artıyor. Doğanın içinde, kırsalda geçen filmlerle bütünleşiyor seyirci. İstanbul’dan gelen x bir akademisyen veya sinemasever ile Çalı köylü annelerimizin yan yana film izlemesi bizde ve tüm katılımcılarda büyüleyici bir etki yaratıyor. Ve ekibimizin yapmış olduğu film seçkisi de her sene seyirciden takdir görüyor.
Sizi de biraz tanıyabilir miyiz?
Ben Ömer Bora. Çalı köylüyüm. Çalı Çevre ve Kültür Derneği’mizin altı sene başkanlığını yaptım. Derneğimiz aslında festival dışında birçok geleneksel ve kültürel etkinlik gerçekleştiriyor. Köydeki çocuklarla tiyatro, müzik gibi atölyeleri ücretsiz bir şekilde sağlıyor, öğrendiklerini sergileme fırsatı sunuyor. Kütüphanesinde birçok çocuğun ders çalışmasına olanak sağlıyor. Tabi film festivali ulusal düzeyde bir projeye dönüştüğü için bu sıralar bununla ön planda. Bu vesile ile de sinema sektörü ile bir hayli haşır neşir oldum. Türkiye’de birçok festival gezdim. Yurt dışındaki festival süreçlerini detaylı bir şekilde inceliyorum. İyi örnekleri özgün hikayemize katarak festivalimizi daha da geliştirmek için çabalıyorum. Hatta bu süreçte tanıştığım Tarık Aktaş’ın Dead Horse Nebula filminde bir karaktere hayat verdim. Filmimiz de Locarno Film Festivali’nde ödülle açılışını yaparak yurt dışında ve içinde birçok iyi festival gezdi. Film sektörü ile bağlantılarım festival sayesinde gelişiyor diyebilirim.
Asıl mesleğim mütercim-tercümanlık. Fakat biraz mesleğim dışında bir yol izliyorum. Nilüfer Kent Konseyi’nde çalışıyorum. STK’lar, dernekler, gönüllüler ve diğer kurumlarla sosyal projeler, etkinlikler, atölyeler, eylemler ve farklı iş birlikleri yapıyoruz. Kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini ön planda tutarak çalışmalar yürütüyoruz. Geçmişten beri gelen aktivist ruhumla işimi severek yapıyorum.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Öncelikle bize yer ayırdığınız için sizlere teşekkür etmek istiyorum. Umarım bu röportajı seneye festival alanımızdan, görselli bir şekilde gerçekleştiririz. Katılımcılarımıza çok teşekkür etmek istiyorum. Festival ekibimize sonsuz teşekkürler. Umarım bu festival, özgünlüğü ve çizgisinin dışına çıkmadan büyüyerek devam eder.