Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten
İyi nişan alırdı kendini asan zenci
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci!
Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
ÜLKÜ TAMER-YALNIZLIK
İkinci Yeni’nin gerçeküstü yapısıyla bezeli, absürt hadiselerin ardı arkası kesilmediği, mucizevi bir film olarak nitelendirebileceğimiz Güneşin Oğlu; hiç şüphe yok ki, sinemamızın en özgün yapımlarından bir tanesi olarak karşımızda. Göndermelerin bir an olsun eksik olmadığı, fantastik sinemanın mizahla harikulade uyumlarından birini temsil eden filmin yönetmen koltuğunda, sinemamızın son yıllardaki gözde isimlerinden Onur Ünlü otururken; başrolleri ise Haluk Bilginer, Özgü Namal, Bülent Emin Yarar, Köksal Engür ve Hümeyra gibi ünlü isimler paylaşıyor.
Emekli bir edebiyat öğretmeni olan Fikri Şemsigil (Köksal Engür) hayatı boyunca gerçekleşecek o büyük mucizeyi beklemektedir. Günlerden bir gün, NASA’yı hatta Rusya’yı bile teyakkuza geçirecek derecede önemli olduğu lanse edilen güneş tutulmasının gerçekleşecek olması, tam da Fikri Şemsigil’in arayıp durduğu o mucizeyi ayağına getirecektir. O, bu tutulmadan sonra farklı bedenlere girip çıkan ve nihayetinde de güneşin oğlu olduğu bilgisine vakıf olan bir adama evirilecektir. Tabii ki Fikri Şemsigil’in hayatı boyunca aradığı mucizenin bu şekilde gerçekleşmesi, onu hiç mi hiç tatmin etmez. Artık geriye tek bir seçenek kalmıştır; o da güneş batmadan, tüm bu karmaşık olaylar silsilesini çözüp, kendi bedenine geri dönebilmektir.
Onur Ünlü’nün Cihangir’de bir kafede aklına düşen ve 10 gün gibi çok kısa bir sürede çektiği Güneşin Oğlu, fantastik sinemanın son yıllarda görmüş olduğu en dişe dokunur öykülerden bir tanesi. Bir başkası olabilme, bir başkasının bedeninde yaşayabilme fikrinden yola çıkarak filizlenen film, adeta izleyen herkesin hayal gücünün sınırlarını zorlamasını zorunlu kılıyor. Bu da ister istemez filmi ilgi çekici bir haleti ruhiye içine sokuyor.
Güneşin Oğlu, her ne kadar çıkış noktasıyla merak uyandıran bir film olsa da, Fikri Şemsigil’in ruhunun özgür kalması ve bedenden bedene gezmesiyle oldukça karmaşık bir hikâyeyi izleyenlerine sunmaktan da geri durmuyor. Bir başka deyişle Onur Ünlü, herkesin beyin jimnastiği yapmasını istiyor ve akıl oyunlarını birbiri ardına sıralıyor. Bu durum da filmin temposunun düşmesinin önüne geçiyor ve anlatının dinamik yapısının giderek artmasına olanak sağlıyor.
Onur Ünlü’nün anlık gelişen bir fikirden yola çıkarak oluşturduğu Güneşin Oğlu ile ilgili söylenmesi elzem olan konu ise, filmin başından sonuna dek diri tutmayı başarabildiği özgün mizahı. Haluk Bilginer ile Bülent Emin Yarar önderliğinde ilerleyen ve Onur Ünlü’nün kendine has dokunuşlarını arkasına alan film, tüm bu fantastik altyapı içerisinde dur durak bilmeyen bir komediyi servis etmeyi de ihmal etmiyor. Bu da haliyle, sıra dışı gelişen hadiselerin izlenebilirliğini arttırıyor ve olası bir dikkat dağınıklığının önüne geçiyor.
Filmin en önemli mihenk taşlarından biri de hiç şüphe yok ki, ilk dakikasından itibaren başladığı ve son dakikasına kadar vazgeçmediği göndermeleri. Henüz daha filmin açılış jeneriğinde, “Biraz sonra izleyeceğiniz filmdeki olayların tamamı gerçeklere dayanmaktadır. Ancak ölenlerin hatırasına duyulan saygıdan dolayı kişi ve yer isimleri yer değiştirmiştir.” İbaresiyle, izleyenlerin gerçeklik algısıyla oynamayı seçen ve hikâyenin işleyişi ile ilk ipuçlarını veren Onur Ünlü, çekimlerden bir yıl önce vefat eden ve fantastik sinemanın en önemli araştırmacılarından olan Metin Demirhan’a filmi ithaf ederek de gönüllerimizi fethetmeyi biliyor.
Tabii, Onur Ünlü bu durur mu! İlk filmi Polis’in replikleriyle hafızalarımızı tazeleyen, İkinci Yeni’nin sevilen şairlerinden Ülkü Tamer’in Yalnızlık şiiriyle kulaklarımızın pasını silen ve bu vesileyle hikâyenin mantık ile olan tüm bağlarını koparmayı seçen yönetmen, “Yapılan işin saçmalığı, seyirci sayısıyla doğru orantılıdır” repliğini de peşi sıra getirerek, Güneşin Oğlu’nun yaratmak istediği misyonu anlamamıza iyiden iyiye yardımcı oluyor. Filmi cazibeli kılan noktanın da burası olduğunu söyleyebiliriz. Nasıl ki İkinci Yeni şairleri, mantıksal hadiselere sırt çevirip, sembolik bir anlatımla duyguları dışa vurmayı seçmişse; Onur Ünlü’de kendi bildiği yoldan insan ruhunu özgür bırakabilme meselesini irdelemeye çalışmıştır.
Pekâlâ, gelelim filmin eksi yanlarına. Güneşin Oğlu için, Onur Ünlü sinemasının en zayıf sinematografisine sahip işi tanımlamasını rahatlıkla yapabiliriz. Film, zaman zaman bir B filmi andıran tavrıyla, adeta kalite gibi bir derdi olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bu da tüm o fantastik mizaha rağmen zaman zaman filme karşı negatif oluşabilecek bir tavrı beraberinde getiriyor. Evet, Güneşin Oğlu’nun senaryosu ve akışı için ne söylesek az kalacaktır. Ancak böylesi bir anlatının daha farklı bir görüntü yönetimi altında sunulma fikrini düşündükçe, oluşabilecek derinliği hayal etmekten de kendimi alamıyorum.
Değinilmesi gereken bir diğer konu ise, filmin mizahi atmosferi altında ezilen, felsefi replikler. Kibir, mucize, gerçekler üzerine söylenen bu beylik lafların gereğinden uzun olması ve ilgi odağını tamamen başka bir yöne doğru çekme çabası, filmin dinamizmine olumsuz etki etmenin ötesine geçemiyor. Belki daha ciddi bir drama içerisinde yer alsa, tadına doyulmayacak ve dillere pelesenk olacak bu replikler, böylelikle sinema çöplüğüne doğru bir yolculuğa çıkıyor.
Oyunculuklara geldiğimizde ise, üst düzey performansların bizi beklediğini görüyoruz. Altından kalkılması zor, tamamen oyunculuk becerisi isteyen böylesi bir projede sergilenen performansların ayrı ayrı birer resitale dönüştüğünü söylemekte yarar var. Ruhların bedenler arasında dolaştığı ve oyunculukların da bunu gözeterek gerçekleştiği Güneşin Oğlu’nda özellikle Bülent Emin Yarar ve Haluk Bilginer’e ayrı birer parantez açmak gerekir. Bedenlerine giren her bir ruh sonrası, performanslarını daha da arttıran bu iki isim adeta gözümün pasını siliyor ve kendilerine bir kez daha hayran bırakmayı başarıyor. Ek olarak Özgü Namal’ın tüm güzelliği ile arzı endam ettiği, Köksal Engür’un Hümeyra ile olan uyumuna şahitlik ettiğimiz film, günümüzün popüler oyuncuları Ahmet Kural ve Serkan Keskin gibi isimlere de küçük roller vermesiyle dikkat çekiyor.
Toparlayacak olursak, Güneşin Oğlu ruhların beden değiştirmesi fikrinden filizlenen, doludizgin bir eğlence vadeden ve hayal gücünün sınırlarını son raddeye kadar zorlayan bir film. Onur Ünlü’nün ilginç ama bir o kadar hayran olunası kafa yapısına şahitlik ettiğimiz film, teknik anlamda yaşadığı aksaklıkları bir kenara bıraktığımızda, sinemamızın en özgün ve tadına doyulmaz işlerinden biri olarak karşımıza geliyor. İkinci Yeni’den aldığı referansları harikulade yansıtan ve oyuncu performanslarıyla göz dolduran Güneşin Oğlu, sinemamızın en nevi şahsına münhasır filmlerinden biri olarak her daim hatırlanmaya devam edecektir.
Öteki Sinema okurları için yazan: Polat Öziş