Mevsim Sonbahar…
Yeşilçam’ın tanıdığımız sevdiğimiz yüzleri birer birer yitip gidiyor. Türk sinemasının yaprak dökümü eskilerin yerini dolduramayacak kadar yeteneksiz ve çapsız yeniler yüzünden iyice hissediliyor. vakt-i zamanının bond’u, daha sonra ideal minibüsçü tiplemesi… Dudaklarıyla dövüşen, yumruklarıyla sevişen, Türk sinemasının bizatihi çok değerli oyuncusu, Mahir Günşiray’in babası Orhan Günşiray öldü.
Birkaç gündür gazetelerde hakkında pek çok yazılıp çiziliyor. En çok da cenazesine çok az kişinin geldiğinden falan bahsediliyor… Tabi bu gazetenin bu duruma çok üzüldüğünden değil de “Ajitasyonun Allahını yaparım ben şimdi bu konudan” densizliğinden kaynaklanıyor. Orhan abinin arkadaşları çoktan öte tarafa göçtüler. Yenilerin vefasızlığı bu siyah beyaz sinemanın jönü uçarı adamı değersiz yapmaz. Düşmüş oyuncuların hastalık yada ölüm haberlerinden Sömürü destanları çıkarabilen basınımız, yedi kez nikah masasına oturan, sinemadan kazandığı parayı oldukça iyi değerlendiren , mal mülk edinen bir ticari kafaya sahip olan zamanında avruplı meslektaşları nasıl yaşamış ise, kendine böyle bir hayat standardını sağlayabilmiş bir oyuncu olan, film çekimlerine kendi karavanı ile gelip, karavanında ihtiyaç duyduğu ne varsa elinin altında hazır bulundurmaya özen gösteren ki bunu Cüneyt Arkın‘ın anı kitabı **”adını unutan adam“dan öğreniyoruz- Bu adama saracak yer bulamayınca az katılımlı cenazesine eşşek arısı gibi yapıştılar! Orhan Günşiray’a samimiyetle Allahtan rahmet diliyor ve perdedeki yüzü hiç solmasın diliyoruz. Taziyemizi de onu en iyi anlatan yazı olduğunu düşündüğüm Aralık 1995 Sinema dergisindeki bir tarifle bitiriyoruz.
“Italo Calvino’nun Gelecek Bin Yıl için Altı Öneri’si arasında “hafiflikk” de vardı… İşte gerçek bir “hafif” Orhan Günşiray. Yoo, yüzeysel senaryolardan, bildik esprilerden, eksik içeriğin hafiflettiği filmlerden bahsetmiyoruz. Söz ettiğimiz, bu adamın yüzü, mimikleri… Hafifliğe bir adanmışlık, bir değer olarak hafiflik. Minik çanlar, çapkınlıklar ve uğur böcekleri… Gerçek bir sabun köpüğü. Ve uçuculuğuyla “kitsch”in çekim alanından da kurtuluyor, kurtuluyor, kurtuluyor…“
** Arkın, kitabında Orhan Günşiray’a yer verdiği bölümde; yazın en sıcak günlerinde yapılan bir film çekimi esnasında Günşiray’ın karavanının yanında dinlenmeye çekildiği, şemsiyesinin altına kurulup buz gibi suyundan yudumladığını anlatır. Kendisinden bir bardak soğuk su isteyen Arkın’a, Günşiray’ın cevabı “İş çıkartma, şimdi ötekiler de ister” gibisindendir.
orhan günşiray gibi efsane bir jönün en iyi dostları o gün cenazede yoktular türker inanoğlu cüneyt arkın müjdat gezen fikret hakan fatma girik memduh ün türkan şoray tanju gürsu yalçın gülhan kadir inanır tarık akan oysa günşiray hepsi ile film çevirmiş ediz hun un dediğigibi vicdansız yeşilçam düşenin dostu,son not cüneyt arkının kitabında adını unutan adam da böyle bir konu yok başka bir kitap olabilir ama okitap değil