Bu filmi bu kadar geç bir zamana neden iteledim inanın bilmiyorum. Sanırım afişinin bende yarattığı “çakma Omen” hissi yollarımızı ayıran temel etken oldu. Ne zaman ki Orphan’ın aslında sandığımdan çok farklı bir film olduğunu öğrendim, o zaman da filmi seyretmek için hiçbir fırsat bulamaz oldum. Sonunda geçen gün talih yüzüme güldü ve bu karanlık yolculuğa çıkma imkanı buldum.
Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz
Orphan öyle bir film ki, yıllanmış korku hayranı iseniz ya nefret edeceksiniz ya da hayatınız değişecek, ortası yok. Hangi kutupta olursanız olun Esther’in hikayesini bilmek bir korkusever olarak göreviniz.
Coleman ailesi büyük trajedilerin ardından hayatlarına devam etmeye çalışmaktadır. Evin annesi Kate yakın zamanda üçüncü çocuğuna hamileyken düşük yapmıştır. Eskiden de alkol (ve kocasının sadakati) ile problemleri olan Kate, hayata tutunmak için küçük bir kız çocuğu evlat edinmeye karar verir. Yetimhanede Kate ve kocası John’un tanıştıkları dokuz yaşındaki Esther, yaşına göre olgun tavırları ile çiftte büyük bir hayranlık uyandırır. Rusya’dan gelen bu küçük kız belki de zamanla Coleman ailesinin üzerindeki ölü toprağını silkeleyecektir. Bu küçük mutluluk tablosunda tek sorun vardır: Esther’in çevresinde gizemli bir şekilde çok fazla kaza meydana gelmektedir.
Yukarıdaki paragrafın hala Omen havasını barındırdığının farkındayım ama yanılmayın, Orphan’da doğaüstü hiçbir şey yok. Daha çok Macaulay Culkin’li Good Son (1993) ile Meryvn LeRoy’un The Bad Seed’inin (1956) ortak potada eritildiği bir film söz konusu. Orphan bu iki filme çok benzese de öncüllerinin basit bir taklidi değil, senaryosu kendine özgün bir yapım.
Açıkçası Orphan’ı anaakım korku/gerilim sineması için büyük bir hamle olarak görüyorum. Zira filmin çocuk oyunculardan talep ettiği performans bazı noktalarda şaşırtıcı bir zorluğa erişebiliyor. Senaryodaki bazı aşırılıklar genelde düşük bütçeli, kısıtlı bir kitleye hitap eden ve bu sebeple sansür kaygısı olmayan korku filmlerinde karşılaşılacak cinsten. Orphan gibi filmler Hollywood’un bazı kutsallarını yıkmasa da sarsabilecek yapımlar, varlıkları her zaman bir kazanım.
Orphan ile ilgili bana en çok söylenen şey, “finalini biliyorsan seyretmen bir şey ifade etmez” idi. Spoiler fetişi arkadaşlarım sağolsun Orphan’ı Esther’in büyük sırrına en başından vakıf bir şekilde seyrettim ve rahatlıkla söyleyebilirim ki film, sonundaki twist’ine bel bağlayacak ucuzlukta değil. İnce detaylar filmin içine itinayla serpiştirilmiş. En önemlisi ise, filmin sonunu bilerek seyrettiğinizde Isabelle Fuhrman’ın nasıl bir profesyonellikle rolünü taşıdığını daha da net görüyor olmamız. Fuhrman’ın performansı gerçekten çoğu yıllanmış oyuncuyu kıskandıracak nitelikte. Her ne kadar filmin asıl yıldızı Fuhrman da olsa diğer oyunculukların da zayıf olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle Coleman Ailesi’nin küçük kızı Max’i canlandıran Aryana Engineer’ı sevmemek imkansız (“Engineer” soyadıyla da bu vesileyle tanışmış olduk).
Tabii ki bu tarz bir filmin başına kısmen de olsa dert açmaması fazla iyimser olurdu. “Katil evlatlık” fikrini geriliminin temeli yapan Orphan, Amerika’da pek çok evlat edinme topluluğu tarafından haklı bir şekilde tepki çekti. “Haklı bir şekilde” diyorum, çünkü gerçekten Orphan’da yaratılan Esther profili zenofobiyi (Esther’in Doğu Avrupa’dan gelmesi) ve üvey evlat/evebeyn korkusunu güçlendirecek cinsten. Muhtemelen yapımcılar Esther’in cani yüzünü bu kadar güçlü bir şekilde gösterebilmek için onu olabildiğince az “amerikan” göstermeye karar verdiler.
Kendi adıma keyifle seyrettiğim bir film oldu Orphan, herkese rahatlıkla tavsiye edebilirim. Filmin finalini yeterince inandırıcı bulmayabilirsiniz ama tavsiyem bütünü son on beş dakikayla yargılamamanız. Orphan size bir solukta izlenecek yüz dakika sunuyor. Doyasıya zevk almaya bakın.
Kusura bakmayın ama gerçekten geç kalmışsınız… Çok iyi filmdir :)