“Hollywood fena değil, kötü olan filmler…”

Orson Welles (6 Mayıs 1915 – 10 Ekim 1985)

Karikatürist, oyuncu, şair ve sadece on yaşında, bayanlar baylar karşınızda Orson Welles.

George Orson Welles, 6 Mayıs 1915’de Kenosha Wisconsin, ABD’de doğdu. Orson tiyatro, sinema ve radyo alanlarında yarattığı eserleri ile 20. yüzyılın dehası olarak anıldı. Bıraktığı eserler bugün bile sinema tarihinin kilit taşları arasında bulunuyor.

Welles 2 yaşındayken bir yetişkin gibi derdini anlatabiliyordu. 3 yaşındayken okumayı söktü. 5 yaşındayken bütün Shakepeare oyunlarını ezbere biliyordu. Vasisi tarafından ona hediye edilen kukla ile henüz 9 yaşındayken Kral Lear’ı ezbere, tek başına oynuyordu. Bu çocuk tam bir dahiydi çevresine göre. Ve yetenek damarlarından taşıp etrafına akıyordu. 9 yaşındayken dünyanın dört bir yanını dolaşan Welles bu arada resim yapmayı öğreniyor ve ünlü illüzyonist Houdini’den illüzyon dersleri alıyordu. 10 yaşına bastığında karikatürist, oyuncu ve şairdi.

blank

Çocukluk dönemi pek de mutlu geçmedi Welles’in. On parmağında on marifet vardı ama henüz 8 yaşındayken annesini bundan dört yıl sonra da babasını kaybedince hem öksüz hem de yetim kaldı dahi. Onu yakın bir aile dostu büyüttü. Hayatın cilveleri ona engel olmayı başaramadı. O mutsuzluğunu ve aile özlemini sanatla gidermeye çalıştı. Yaptığı her resimde, oynadığı her rolde, yazdığı her şiirde onlarla bir olmayı başardı. O yıkımları mucizevî başarılara dönüştüren çocuktu aynı zamanda.

1931 yılında İrlanda’ya giden Welles, ABD’den gelen ünlü bir tiyatro oyuncusu olduğunu söyleyerek Gate Theater’de başrolü kapmıştı. 1934 yılında New York’a dönen oyuncu Brodway’de sahne aldı. Welles’in John Houseman ile sahneye koyduğu yapıtlar büyük tepkiler aldı. Yalnız zenci oyunculara yer verdiği Macbeht oyunu onun ününü perçinledi. 18 yaşındayken okuduğu kolejde öğretmeni olan Roger Hill’le birlikte Shakespeare’nin bütün oyunlarını topluyor ve kendi çizdiği resimlerle hayat verdiği ‘’Herkes için Shakespeare’’ isimli kitabını çıkarıyordu. Kitap Amerikan kolejlerinde büyük ilgi görüp 90.000 adet sattı.

O gördüğü kötü tepkilerin hiç birine cevap vermedi. Nerede durduğunun ve ne yapmak istediğinin farkındaydı. Yolunda emin adımlarla gidiyordu. Tek isteği vardı. Kendi hayallerine perde açmak…

1938 yılında ünlü oyunu ‘’Dünyalar Savaşı’nı’’ radyo tiyatrosunda Amerikalılar ile buluşturdu. Marstan gelen uzaylıların dünyayı istila etmesini konu alan oyun hem çok büyük bir başarı kazandı hem de bunu gerçek sanan Amerikalıların panik yapmasına sebep oldu. Resim, tiyatro, oyunculuk derken Welles ilk uzun metrajlı filmi Citizen Kane’i yönettiğinde sinema tarihine nasıl bir armağan verdiğinin farkında bile değildi. Sene 1941…

Film Orson’a büyük paralar kaybettirdi. Fakat daha ilk filmiyle sinema tarihine yön vermişti. Kullandığı teknik ve anlatım potansiyeli hem Welles’i hem de ilk çocuğu Citizen Kane’i sinema tarihinin unutulmazları arasına soktu. Film hala birçokları tarafından ‘’Sinema Tarihinin En İyi Filmi’’ olarak anılır. Ayrıca filmde oyunculuğunu da konuşturmuş ve büyük beğeni toplamıştır. Hollywood’un geleneksel tarzına uymayan Welles bu haliyle bir lakap bile almıştı. Ona ‘’Yaramaz Çocuk’’ anlamına gelen ‘’Enfant Terrible’’ diyeceklerdi. Sanatçı sinemada kurgunun önemini sonuna kadar savunanlardan olmuştu hep.  Orson başarılarına rağmen Hollywood’da tutunamayıp Avrupa’ya gitti. Sinemasını da yanına alarak…

Her ne kadar filmleri Amerika’da ticari açıdan bir başarı yakalayamamışsa da Welles Avrupa’da birçok övgü ve ödüle layık görüldü. Aşka iki kez yaklaştı. İki kez evlendi. Tıpkı şu sözündeki gibi;

‘’Dünyayı döndüren kadınlar değildir, ama o dönmeyi anlamlı kılan varlıklardır.’’

İkinci karısı ‘’The Lady From Shanghai’’ adlı filminde başrolü oynattığı Rita Haywort’tı.  Orson yapıtları ve farklılıklarıyla imza attığı başarıları geri de bırakıp Las Vegas’da geçirdiği enfraktüs sonucu hayata gözlerini yumdu. Geride bir de kulaklarda kalan ‘’I Know What it is to be Young’’ şarkısını bırakarak…

blank

‘’Delikanlı, sen yaşlılığın ne olduğunu bilmezsin ama ben gençliğin ne olduğunu biliyorum…’’

Welles’in diğer filmlerine şöyle bir göz atacak olursak;

1934- Hearts of Ace (kısa film)

1941- Citizen Kane; Film gazeteciler kralı Rndolph Hearst’ın kamufile edilmemiş yaşam öyküsüdür. Amerika’nın kısa bir anlam özeti olarak da değerlendirilebilir.

1942- The Magnificent Ambersons (Şahane Ambersonlar)

1946- The Stranger (Yabancı); Bir zamanlar toplama kampında görevli olduğundan izini kaybettirmeye çalışan bir cellâdın öyküsünü anlatan sanatçı bu yapımla büyük başarı elde etmiştir.

1947- The Lady From Shanghai (Şangaylı Kadın)

1948- Macbeth

1958- Touch Evil (Bitmeyen Balayı); Genç bir uyuşturucu savaşçısı ile eski bir polis arasındaki ölümcül düelloyu anlatır.

1962- The Trial (Dava); Ünlü yazar Kafka’nın ünlü romanının uyarlamasıdır.

blank

Melahat Yılmaz Özberk

1981 Ankara doğumlu... Anadolu Üniversitesi Türk dili ve Edebiyatı bölümünde okuyor. Gölge- e Dergi ve Öteki Sinema’da çeşitli film eleştirileri ve hikâyeler yazıyor. Tek dileği yazacak sözlerinin bitmemesi ve bunları sayfalara dökebilmek…

1 Comment Leave a Reply

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

San Andreas’tan Öğrendiğimiz 95 Şey

Hollywood'un "yersen" diyerek pişirdiği son "köfte filmlerden" biri olan Dwayne
blank

80’li Yıllar ve Türk Sinemasında Erotizm

Hülya Avşar, Serpil Çakmaklı, Ahu Tuğba, Banu Alkan, Harika Avcı,