Tiyatronun içinde doğmuştum. Babam oyuncuydu, ta Ses Tiyatrosu’nda başlamış, 1950’lerde olmalı. Ben 1962 doğumluyum, babamla birlikte hep turneydik. Yaşam biçimi, kulislerde büyüdüm, hep tiyatrodaydım. Babamlar daha çok orta oyunu tarzı tuluat şeyler yaparlardı.

Tatavla’daki (Tatavla: Kurtuluş’un eski ismi) evimizde babamın Kıbrıs’tan getirdiği 8 mm film oynatışıyla ilk masal filmlerimizi izledim. Kardeşlerim ve komşu çocukları. Sinemayla ilk tanışmam. Çok az kimsenin evinde vardı. Filmi hâlâ hatırlarım: “Kırmızı Başlıklı Kız ve Kurt”. Sonra o film oynatıcıları bozuldu, hafızamızdan silindi.

Sonra Arnavutköy’e taşındık. Evimizin karşında yazlık sinema vardı, bahçe sinemaları. Onlar çok güzel anılarımızda var şimdi. Adı “Melek” idi. Annemle giderdik. Sinemanın makinisti Cengiz Abi karşı komşumuzdu. Makine dairesi denen yere çıkıp filmlerin nasıl kocaman makaralara sarıldığını gördüm. Kesilen çöp parçalara bakıp film karelerini ilk orada gördüm. Tırrr diye ses çıkarıyordu koca kömürlü makine ve kuvvetli bir ışık ile ta uzaktaki beyaz duvarda resimleşiyordu.

Ben filmlerden çok havadaki araba farını andıran o ışığa bakardım. Bu ışık sigara dumanları arasından perdeye kadar giderken annemim kucağında Yeşilçam filmlerinin seslerini duyarak uyurdum. O seslerle geçti çocukluğum, rüya sanki.

Oturduğumuz ev ve çevresi hep eski Osmanlı paşazadelerinin konakları. Ama onlar da o koca köşklere bakamamaya başlamışlardı. (Sadri Alışık ”Ah Güzel İstanbul” filmi gibi.) Asilzadeler ama para yok. Tabi tek gelir kaynağı koca konakların bazı katlarını kiraya vermek veya filmcilere set olarak kiralamak.

Sevim Hanım’ın köşkü böyle bir yerdi. Annemin konken arkadaşıydı Sevim Hanım. Onlara giderdik. Ben ilk film setini orada gördüm. Nejat Saydam, Mehmet Dinler, yönetmenler, Yeşilçam melodramları. Hani eski siyah beyaz filmlerdeki sağdan soldan yukarı çıkılan merdivenli köşk. Biz oralarda oyunlar oynardık. Şimdi gördükçe tekrar tırmandığım anılar.

blankSonra Rumelihisarı’na taşındık. Yine sinema bırakmadı beni. Hisar kalesinde tarihi filmler çekilirdi: Battal Gazi, Malkoçoğlu. Kız kardeşimin kolundan tutup o setlere giderdik. Cüneyt Arkın’ı gördüm. Çok solcuydu o zamanlar. Sette bağırırdı: “Bu yemekle bu adamlar nasıl çalışacak” diye. Adaletliydi. Kız kardeşimle bana bile “Çocuklara da yemek verin” dedi. Yenilen şey kaderimize beyaz peynir, domates, salam, üzüm falan. Battal Gazi de aynı yemeği yerdi.

Sinema bırakmıyordu peşimi. Çocuk rolü için beni düşünmüşlerdi bile ama olmadı. Niye hatırlamıyorum.

Danyal Topatan ispirto içerdi. Bütün film hilelerini orada gördüm. Kılıçlar ıska geçerdi. Adamlar yere düşerdi. Cüneyt Abi tramplenden zıplardı, yerçekimine aykırı. Bütün çekim hilelerini görüyordum. Tarkan da orada çekildi. Kartal Tibet giyinirken baktık diye bizi kovaladı. Haklıydı.

blankRumelihisarı’nda oturduğumuz evin karşısında yapımcı Müfit İlkiz’in evi vardi. B-klas (2. sınıf) filmler yapan bir adam. Servetini bu işe harcardı. Annesi Şaziye Hanım bizi çok severdi. Evlerine girer çıkardık. Çöpe attıkları senaryoyu ilk onların evden çaldım, erotik avantür.

Bu senaryoyla ilk tanışmam oldu. Mizansenler solda, diyaloglar sağdaydı. Hatırladım. Bir kadın kimonosunu çıkarırken kamera aşağı iner, kimono bacaklarına düşer. Falan filan ama çok etkilenmiştim. Senaryo nasıl yazılır, kamera hareketleri.

Sonra Müfit İlkiz Bey mahallemizde de bir film çekti.

Müfit Bey annesinin apartmanlarını bu işler için satıyordu ama sinemayı seviyordu. Şaziye Hanım’ın evindeyken sarhoş gelirdi, yanında manitası. Şaziye Hanım bizi kibarca kovardı. Nereden bilecek yılar sonra Yeşilçam’da karşılaşacağımızı?

Kader bırakmıyor. Karşı apartman Sibel Apartmanı’na bir zamanların en ünlü yıldızının kızı taşındı; Muhterem Nur’un kızı. Muhterem Nur, Türk Sinemasının en güzel ameliyatsız burunlu kadını. (Müslüm Gürses’in eşi oldu daha sonra.)

Hayat bırakmıyor. Yazın, Rumelihisarı kalesi içinde açık hava tiyatrosu vardı, tiyatrolar gelirdi. Münir Özkul ile ilk tanışmam da orada oldu.

İşte böyle.

Öteki Sinema için yazan: Osman Cavcı

Not: Osman Cavcı’nın YouTube kanalına abone olmayı unutmayın. Orada eski Yeşilçam ruhunu yaşatmaya çalışıyor:

youtube.com/channel/UC4RMuUvWBzuJGqy6OITmpMg

blank

Osman Cavcı

1962 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Cavcı, tiyatro sanatçısı İsmail Cavcı' nın oğludur. Baba mesleği olan tiyatroya olan aşkı 1972' de bir turnede (İzmir Turnesi) başlamıştır. Daha sonraları Ertem Eğilmez ile tanışmasının ardından 1981 yılında sinemaya adım atmıştır. İlk sinema filmi Ertem Eğilmez'in yönettiği Hababam Sınıfı Güle Güle'dir.

İlk sinema filminden sonra Türk filmlerinde rol almaya devam etmiş, Muhsin Bey filmi ile genç yaşta kariyerinin zirvesini yakalamıştır. Muhsin Bey'de organizatör Muhsin Kanadıkırık'ın genç yardımcısını kendi adıyla oynamıştır. Filmdeki bu rolüyle geniş kitlelerce tanınmıştır.

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. Osman Abi güzel bir yazı olmuş, hayatınızla ilgili anılarınızdan keşke bir kitap çıkarsanız, oğuz gözen bile bir yeşilçam masalı diye bir kitap çıkarmıştı, sizi yeniden dizi ve sinema filmlerinde görmek istiyoruz, bu güzel yazı için çok teşekkürler ederim.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

12 Eylül, Yeşilçam ve Seks Filmleri

12 Eylül sabahı tanklar ve askerler sokaklarda. Siyah beyaz televizyonda
blank

Osman Cavcı Yazıyor: Bir Zamanlar Yeşilçam’da

Son Yeşilçamlı Osman Cavcı bundan böyle hatıralarını Öteki Sinema sayfalarında