1970’lerde daha çocuktum. Boğazdaki Arnavutköy’de, tepede, bizim de evimizin yakın olduğu Adalı Fettah Sokak. Sevim Hanım’ın boğaz manzaralı muhteşem köşkünde Yeşilçam filmleri çekilirdi. Annemim konken komşusuydu. Paşazade torunları kızları bunlar. Ayşecik filmleri ve birçok film orada çekilirdi. Zengin köşkü mekânı olarak. Hatırlarsınız belki, bir salon sağ soldan yukarı çıkılan şık bir köşk. Ama bu paşa kızlarının durumları çok iyi değildi. Köşkün masrafları da ağır. Tek çare filmcilere kiraya vermek.
Boğaziçi Üniversitesi’nin Bebek kapısına yakın, başka bir köşk vardı. Birçok film de orada çekilmişti. Özellikle seks filmleri. Genelde dış mekânla iç mekân tutmaz. İç mekânlar başka yerde çekilir. Bebek’teki o yalıya çok baktım ama bulamıyorum. Genelde köyden miras davası ile gelmiş köylü adamlar, kızlar, Kezbanlar bu köşke girerdi.
Ünlü komedyen Muammer Karaca yaşlanmış, hacizlerle boğuşurken, Yeşilyurt’taki köşkünü filmcilere kiraya vermişti. Hepimiz o mekânı biliriz. Hani geniş bir salon, sol duvarın oradan yukarı bir merdiven, yukarısı balkon gibi ama birçok oda. İşte orası. Birçok seks filminin de mekânı olmuştu. Bir zamanların en çok para kazanan komedyeni artık bu işten para kazanıyordu. Hem de meslekten bir ölçüde uzak kalmıyordu. Eski arkadaşlarını bu vesileyle görüyordu.
Bir gün köşküne o zamanın ünlü yıldızı Sevda Ferdağ geliyor, film çekimi için. Bir sürü insan, oyuncular, set ekibi… Muammer Karaca, Sevda Ferdağ’ı görünce canlanıyor, zaten zamparalıkla ünlenmiş biri. Sevda Hanım’ın elini öpüyor, iltifatlar falan. Sonra tıpkı tiyatrodaki oyunların tarzında bir espri patlatıyor. Hizmetçisine sesleniyor: “Kızım pilav yap, Sevda Ferdağ’ınki tereyağlı olsun, geri kalan Sana yağlı!”
Zaten Muammer Karaca, ölüm döşeğinde bile hastane hemşiresine parmak atmış adam. Sırf gülmek için. Doğuştan böyle yaratılmış bir komedyen. Evini kiralayan film ekipleri, bazen de 70’lerin seks furyası ekipleri oluyordu. Ve sırf kadınları sevdiği için küçük şakalar yapıyordu. O büyük komedyen, maalesef birkaç sahnede komiklik yaparken görünür.
Kim bilir libidosu güçlü komedyen (hangimiz öyle değiliz) belki evinde çıplak kadınlar görmek istiyordu. Çırılçıplak kadınlar. Arzu Okay, Mine Mutlu, Figen Han, Zerrin Doğan. Kim sevmez misafir etmeyi.
Boğaz’da Çubuklu’daki yalı sahibi paşazade entel, Papirüs, Arif, Kulis Bar gibi Beyoğlu mekanlarına takıldığından, filmcilerle tanışıyor ve yalısını kiraya veriyordu. Ben de o yalıda çalıştım. Özürlü bir oğlu vardı. Filmciler oraya gittiklerinde, o çocuğun eline bir çanta verirler; “Hadi sen işe git” derlerdi. Oğlan akşama kadar dolaşır, filmin bitimine yakın eve dönerdi.
Emirgan’daki Zeynep Hanım’ın yalısında da bir dizi çektik. O da denize nazır köşkünün masraflarını karşılayamıyor ve filmcilere kiraya veriyordu. Genç, güzel bir dul kadındı. Annesiyle yaşıyordu. Çınaraltı Çay Bahçesi, şimdi muhallebici olmalı, onun tam yanı. Çok değerli yalısını daha sonra sattı. Fikret Hakan ile ilişkisi vardı. Bodrum’da otel açmış. Değerinin çok altında satmış, pişmanmış.
Florya’daki dubleks evde de birçok film çekildi. Benim de oynadığım “Bizim Takım”, Aydemir Akbaş, Suna Yıldızoğlu… Sonra başka filmler…
Bir de mekân fetişleri var. Mesela, sanırım Zerrin Doğan filmiydi, Bursa’da bir otelin havuzundaki sevişme sahnesine takmışlar. O oteli yıllar sonra bulmuşlar, toplanıp gitmişler. Sırf o sahneyi hissetmek için. Birilerinin fantezileri ve dönemin seks yıldızları kadınlarla âlem yaşamak için seçilmiş mekân. O dönemde kimler yoktu ki. Meltem Doğan, Zafir Saba, Müge Güler. Anlayın işte.
Taksim Sıraselviler’den aşağı inersin, tam Taksim Hastanesi karşısında bir han var. İhtiyat Sigorta’nın malı. Bir ara orayı inceliyorum, kapıcıyı kandırdım, bodrum depoya indik. Satılıkmış. Merdivenlerden inerken tanıdık bir mekân geldi. Dönerek iniliyor. Bodum katı için fazla fantastik. Aşağı indiğimizde bir platform gördüm. Dairesel bir salon. Bölünmüş, raflar kurulmuş, sigorta şirketinin dosyaları ama salon duruyor, yaşıyor. Merakımı kapıcı giderdi: “Abi burası eskiden kulüpmüş. Kafamda şimşekler çaktı. Ben bu mekânı nereden tanıyordum. Eski Suat Kulüp. Kapıcı yine merakımı giderdi: “Abi burada çok eski filmler de çekildi.” Evet ya, hatırladım mekânı. Birçok filmde gördüğüm pavyon sahneleri. Bütün filmler burada çekilirmiş. Koklamaya başladım. Hayaller. Sahne farz edilen yerde durdum. Sarhoş müşterilere baktım. Sahnede uvertür şarkıcı gibiydim ama vestiyerden tuvaletlere kadar olan yeri gördüm hayalimde. Bunu kapıcıya çaktırmadım ama.
Beykoz’da bir yalıda yine saçma sapan bir şey çekiyoruz. Almanya için, Cem Özer ile. Sami Hazinses falan da var. Yalının salon içinde aşağı inilen bir kapısı var. Çekim arasında meraktan indim. Aşağıya kayıkhaneye iniliyor. Yalının altı boş, orası kayıkhane. Bir küçük motorlu tekne çekilmiş. Deniz ayağımın altında. Hayallere daldım. Mağara gibi bir yer. Teknede bir şişede JB viski buldum. Bir fırt aldım, sonra bir fırt daha. Sonra rüyalar… Yayınlanmamış bir romanınım ilk fikri geldi. Ya da daha sonra geldi ama romandaki yalının altında böyle bir kayıkhane var. Burası çok gizli bir yer. Yukarı çıktığımda daha iyi oynuyordum. Daha da rahatlamıştım. Diğer oyuncular da fark ettiler; “Sen giderek güzelleştin” falan.
Sonra başka yalılar. Tarabya’da “Eyvah Babam” dizisi. Hatırlayan vardır umarım… İki katlı bir yer, bahçe içinde, önünden yol geçer, sonra deniz, gemiler.
Tarabyaüstü’nde Feriha Hanım diye hatırladım, başka bir mekânda da zengin evleri çektik. Aslında gecekondu bozması ama içi lükstü. Burada “Çılgın Yenge” filmini çektik. Dışarısı varoştu, altı kaportacı.
Aslında çocukluğumda ben de bir yalıda oturmuştum. Zengin değildik. Şimdi önünden kazıklı yol geçiyor. Evin içinden gemiler geçerdi. Karşımızda Galatasaray Adası, arkamızda Merih şarap mahzeni…
Öteki Sinema için yazan: Osman Cavcı
Hep merak ederdim bu yaşlıların köşklerin sahiplerini. Çok güzel bir yazı olmuş Osman abi.