Anneler Günü, anneleri onurlandırmak, annelik bağının önemini kutsamak ya da annelik kavramının toplum içerisindeki önemine vurgu yapmak için dünyanın hemen her köşesinde kutlanan özel günlerden biridir. 20. yüzyılın başlarında Amerika’da kutlanmaya başlayan Anneler Günü, daha sonra bütün dünyaya yayılmış ve hemen her ülkede kutlanmaya başlamıştır. İşin ilginci bu özel günü kutlamak için seçilmiş ortak bir gün yoktur. Genelde Mart ve Mayıs ayları ortak kabul gören aylar olsa bile gerek dini gerekse kültürel farklılıklardan kaynaklanan sebeplerden dolayı kimi ülkelerde farklı tarihler tercih edilmiştir. Türkiye’de de Anneler Günü, aynı Amerika’da olduğu gibi, en çok kabul gören gün olan Mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlanır.
Anneler Günü’ne bir de korku sineması gözlüklerimizi takarak bakalım istedim. Korku sineması tarihi boyunca anneler, çok farklı biçimlerde tasvir edilmiştir. İşin özünde anne ile çocuğu ya da çocukları arasındaki ilişki yatar. Korku sineması doğal olarak bu ilişkinin kötücül kısmıyla daha çok ilgilenir. Hemen her canlının dişisinde görülen evlat sevgisi, korku sinemasında kimi zaman aşırıya kaçarak umulmadık sonuçlara sebebiyet verebilir. Ya da aynı şekilde herhangi bir dişinin evladını olası bir tehlikeden korumak için gerektiğinde tırnaklarını gösterip korkutucu bir görünüme bürünmesi gayet doğal karşılanırken, gene korku sinemasında bu durum rahatlıkla çok daha uç noktalara çekilir ve olası en kötücül sonuçlar öyküleştirilir.
Aşağıdaki listede korku sineması tarihinin en korkunç annelerine ev sahipliği yapan korku filmlerinden on tanesini bulacaksınız. İlk ona giremeyen ama adını anmazsam ayıp olacağını düşündüğüm birkaç filmin ismini ise listenin sonuna ekledim. İyi okumalar!
1. Rosemary’s Baby (1968)
Bir annenin evlat sevgisinin hangi sınırlara kadar genişleyebileceğini en iyi anlatan filmlerden biridir Rosemary’s Baby. Evet, Rosemary hamile olduğu bölümlerde basbayağı kurban konumundadır. Etrafında neler olup bittiğini bilmemekte ve en yakınındakilerin kurduğu tuzağın tam orta yerinde durmaktadır. Fakat o unutulmaz final sahnesine ulaştığımızda Rosemary artık annedir ve kucağında tuttuğu bebeğin nelere yol açacağını çok iyi bilmektedir. Buna rağmen anne sevgisi galip gelir ve Rosemary bebeğini ‘olduğu gibi’ kabullenir.
2. Friday the 13th (1980)
Mrs. Voorhees, oğlunun ölümünden sonra derin bir acının kurbanı olur. Oğlunun boğulduğu Crystal Lake Kampı’nda kalan danışmanları ve gençleri acımasızca öldürmeye başlayan acılı anne, bu sayede bir parça da olsa huzura kavuşma niyetindedir.
3. Psycho (1960)
Norman Bates, annesinin baskısından kurtulmayı becerememiş, hatta annesinin ölümünden sonra bile onun gölgesinde yaşamaya devam eden sorunlu biri haline dönüşmüştür. Mrs. Bates, oğlu üzerinde kurduğu acımasız baskıyı öldükten sonra bile bir nevi gizli özne gibi devam ettirmeyi başaran, sinema tarihinin en güçlü(!) anne figürlerinden biridir.
4. Carrie (1976)
Margaret White, kendi kişisel sorunlarını kızı Carrie’ye aktararak, genç kızda onarılması güç yaralar açmıştır. Carrie aslında kötü biri değildir. Ancak annesinin ona hayatı zindan etme girişimleri karşısında artık dayanamaz. Şakalarının dozunu kaçıran okul arkadaşları, bardağı taşıran son damla olur. Sabır taşı çatlayan Carrie, özel güçlerinin de yardımıyla kendisine zulmeden herkesten intikamını alır.
5. Inside (2007)
Karnındaki çocuğu korumaya çalışan Sarah ile ölen çocuğunun intikamını almak amacıyla Sarah’nın evine zorla giren kadın, evlat sevgisi kavramı etrafında buluşan iki anne adayıdır. Gözünü kan bürüyen iki kadın, yasadışı dövüş ringlerinde duymaya alışkın olduğumuz ‘2 kişi girer, 1 kişi çıkar’ sloganını hayata geçiren bir kavgaya tutuşur.
6. Mama (2013)
Edith Brennan, 1800’lü yıllarda akıl hastanesine kapatılır ve bebeğinin vesayeti kendisinden alınarak rahibelere verilir. Hastaneden kaçan Brennan, bir rahibeyi bıçaklayıp bebeğini kaçırır. Peşine düşenlerden kaçarken bir uçurumdan aşağı atlar ve ölür. Bebek ise uçurumun kenarındaki dallardan birine takılmış, çarpmanın etkisiyle hayatını kaybetmiştir. Bebeğinin hala hayatta olduğunu zanneden Brennan’ın hayaleti, ormanlık bölgeye gelen çocuklara annelik etmek için can atmaktadır.
7. Mother’s Day (1980)
İstismar sinemasının sıra dışı örneklerinden biri olan Mother’s Day’de zihinsel bir sorunu olduğu aşikâr bir anne, deli çocuklarını esir aldıkları kızlara işkence yapmaları ve tecavüz etmeleri için kışkırtır. Niye delirdiklerine çok da şaşırmadığımız yetişkin çocuklar da annelerine en güzel anneler günü hediyesini verebilmek için ellerinden geleni ardına koymaz.
8. Babycall (2011)
Kocasının uyguladığı fiziksel şiddetten kaçıp devletin kadın koruma programına giren Anna, sekiz yaşındaki oğlu Anders’i de yanına alarak büyük bir siteye taşınır. Başına gelenler yüzünden oğlu üzerinde aşırı korumacı bir hal alan genç anne, akıl sağlığını korumakta güçlük çeker.
9. Frightmare (1974)
Gözlerden ırak bir çiftlikte kocası Edmund ile yaşayan Dorothy Yates’in insanları öldürüp yemek gibi kötü bir özelliği vardır. En sonunda yakalanan Dorothy ve hiçbir suçu olmamasına rağmen her cinayeti beraber işlediklerini söyleyen Edmund akıl hastanesine kapatılır. Uzun yıllar sonra serbest kalan çift, evlerine geri döner. Anne ve babasının serbest kaldığından haberi olmayan Debbie’de de yamyamlık belirtileri baş gösterir. Ne yazık ki o da annesine çekmiştir.
10. Strait-Jacket (1964)
Kocası ve kocasının metresini baltayla öldüren Lucy Harbin, akıl hastanesinde geçirdiği 20 seneden sonra serbest bırakılır. Yeni bir hayata başlamak isteyen Lucy, evlenmek üzere olan kızı Carol ile yeniden yakınlaşmak ister. Tam da bu sırada kafalar uçmaya başlar.
Listeye giremeyen ama ismini anmadan geçemeyeceğim filmler:
- The People Under the Stairs (1991)
- Dead Alive (1992)
- Mommy (1995)
- The Brood (1979)
- The Babadook (2014)
- Mother’s Day (2010)
- Dark Touch (2013)
- Mommie Dearest (1981)
Başta da söylediğim gibi Mayıs ayının ikinci Pazar günü Anneler Günü. Siz de N11’den anneler günü hediyenizi alın ama sakın annenizle beraber bu filmlerden birini seçip izlemeye kalkmayın.