Öteki, Dostoyevski’nin başarısız işleri arasında gösterilir kimilerince. Nabokov ise “Öteki, Dostoyevski’nin yazdığı en güzel şeydir” der. Seveni kadar sevmeyeni de bol olan bu kısa roman benim için de “Yer Altından Notlar” ile birlikte en sevdiğim Dostoyevski romanlarından biridir. Polanski’nin çekmeye niyetlenip filme almaktan vazgeçtiği bu romanın(1) başarısız bulunmasına ve sinemaya bu kadar geç uyarlanmasına hayıflandığımı da ekleyeyim.
İnsan ikizi ile karşılaşınca ne hisseder? Bu duyguyu iliklerine kadar hissedenlerden birisiyim. Sanırım 2000 yılında Ankara’da, henüz havaların soğuk olduğu bir nisan öğleden sonrasında belediye otobüsü ile yurttan Kızılay’a giderken Hazine Müşteşarlığı’nın karşısındaki durakta yolcu almak için bekleyen otobüsün camından dışarı bakarken tam yanımızdan geçen başka bir otobüsün içindeki adamı görünce soğuk terler döktüğümü, irkildiğimi hatırlıyorum. Benle aynı boyda, kiloda olan, hatta saç kesimi ve kabanı bile aynı renk olan bir başka adam sırtı dönük olarak duruyordu. Elbette o adam bir başkasıydı. Hatta belki de yüzünün benimkinden daha farklı olduğunu görebilsem rahatlayacaktım. Ama bir ikizimin var olabileceğini düşünmek bile ürpertmeye yetmişti beni! İkizlerle olan tek ilişkim bu değil elbet. Daha önce çalıştığım iş yerlerinden birinde benimle uğraşmayı seven karın ağrısından beter bir müdürüm vardı. Bazen, işyerine müdürümün bir ikizinin daha geldiğini ve müdürümle uğraşmaya başladığını hayal etmek keyif verirdi bana!
Dostoyevski’nin “Öteki” romanı da ikizimize odaklanıyor. Bir devlet dairesinde önemsiz bir memur olarak çalışmakta olan Yakov Petroviç Golatkin(2) sevilmeyen antipatik biridir. Kendine sevdirmek şöyle dursun, insanlarla iletişim kurmak için bile çabalamaz.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]“Hiçbir şey söylemeden sessiz kalacağım, ki bu bazen güzel sözler söylemekten çok daha etkilidir!”(3)[/box]
Günün birinde aynı dairede bir ikizinin işe başladığını fark ediyor. Golatkin’in Doppelgänger’inin (çift-gezer)(4) ismi de aynıdır! Çift-gezerine acıyıp evinde bir gece konuk eden Golatkin önceleri sevmediği bu adama ısınıyor. Ama hemen ertesi gün işler ters girmeye başlıyor ve yeni Golatkin (ona ikiz diyelim) bizim Golatkin’i görmezden gelmeye başlıyor. Bununla da kalmıyor. Golatkin’in yaptığı işlere sahip çıkarak dairedeki yöneticilerin övgüsünü kazanıyor. Golatkin’in sinirini bozan asıl mesele ise şu: İkizi çok sosyal ve herkes tarafından sevilen birisi. Golatkin ne ise ikizi onun tam tersi. “Ters”i şöyle algılamak lazım: Onda olmayan ikizinde var, ikizinde olmayan onda var! Öteki teki bir şeytani ikizden ziyade çiftin ikinci ögesi veya bir bütünün tamamlayıcısı olarak var oluyor. Golatkin, kendinde olamayan, kendisinde olmasına imkan olmayan şeye nefretle bağlanıyor. İkizi, aynı mitolojide olduğu gibi ona kötü şans getiriyor, işler iyice içinden çıkılmaz bir hale gelmeye başlıyor ve bizim Golatkin’in hikayesi akıl hastanesinde sonlanıyor.
The Double / Öteki, (2013)(5) Richard Ayoade’nin ikinci filmi. Senaryoyu Richard Ayoade ve Avi Korine yazmış. Filmin kahramanı Simon James (Jesse Eisenberg) Golatkin gibi devlet dairesinde çalışan önemsiz bir memurdur. Bu devlet dairesi Albay tarafından idare edilmektedir ve tuhaf otoriter bir işleyişe sahiptir. Simon, Bay Golatkin gibi “arızalı” bir tiptir ama arızası antipatikliğinden veya sevilmezliğinden kaynaklanmaz. Simon, sürekli olarak insanlar tarafından görmezden gelinen çekingen ve yalnız birisidir. Üzerinden dökülen ütüsüz takım elbisesi ile gezer ve bu elbise hiç değişmez. Her gün geldiği iş yerinin girişindeki güvenlik görevlisi bile onu tanımaz. Metrodan inerken iki adam sanki o yokmuş gibi kapıya dikilerek koli yüklemeye koyulur ve ona yol vermez. Asansörün kapı sensörü bile algılamaz onu. Kapı bir türlü kapanmaz, bekler bekler, tam asansörden çıkmaya karar verdiğinde kapı kapanır. Bir huzur evinde yaşayan annesinden başka yakını yoktur. İşten çıkınca yaptığı tek etkinlik televizyonunda Dr. Who benzeri bir dizi izlemek ve tam karşı blokta oturan Hannah’yı (Mia Wasikowska) teleskopla gözetlemektir. Aynı işyerinde çalışmalarına rağmen Hannah da fark etmez onu. Hannah’ya olduğu kadar insanlara ve dünyaya da teleskopla bakmaktadır adeta. Teleskop tek yönlü bir alettir, onları sana gösterse de seni onlara gösteremez. Teleskop mesafedir.!
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]“Yalnızca ilgisiz bir seyirciydi o. Seyrediyordu… İsteseydi içeri girebilirdi… Neden girmeyecekti ki! Birkaç adım atsa kolayca girerdi.”(6)[/box]
Romanda Bay Golatkin’in platonik sevgilisi olan Klara Olsufyevna’nın filmdeki karşılığı olan Hannah, Simon’ın çalıştığı dairenin fotokopi bölümünde çalışmaktadır. Simon, aldığı çıktıları kasıtlı olarak eksik alıp bu bahane ile fotokopi bölümüne giderek Hannah’yı görmektedir.
Bir akşam gene Hannah’yı gözetlerken tam Hannah’nın üst katında binanın dış pervazlarında duran bir adamın kendine dürbünle baktığını farkeder. Adam Simon’a el sallayıp kendini aşağı bırakır, yere çakılır ve ölür. Olay yerine gelen polislere görgü tanığı olarak ifade veren Simon bu esnada Hannah ile konuşma fırsatı bulur. İntihar eden adamın Hannah’ya asılan birisi olduğunu öğrenir. Hannah, adamı terslediğini anlatır. Adama söylediklerini Simon’a tekrar ederken adeta Simon’ı da paylıyor gibidir: “Beni takip etmeyi bırak!”
Albay’ın balosunun olduğu gece Simon, gene her zamanki gibi görünmezliğinin kurbanı olarak baloya alınmaz. Servis kapısından içeri sızmayı başaran Simon tam Hannah’ya yaklaşmak üzereyken güvenlik görevlisi tarafından dışarı atılır. Utanç ve öfke içinde eve dönen Simon, tam evine girmek üzereyken karşı bloklara giren birini görür. Bu adam ona ikizi gibi benzemektedir. Simon’ın ikizi tam Hannah’nın üst katında oturmaktadır. Simon’ın yaşadığı şaşkınlık ve dehşete diyecek yoktur! Ertesi günü ise hiç unutamayacaktır. Simon’ın benzeri aynı iş yerinde işe alınmıştır! Benzerinin adı ise James Simon’dır. Simon şaşkınlıktan düşüp bayılır.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
“Tam karşısında Bay Golatkin’in dehşeti, Bay Golatkin’in utancı, Bay Golatkin’in bir gün önceki kabusu, kısacası Bay Golatkin’in kendisi vardı.”(7)
[/box]
Akşam iş çıkışında trende beraber giden ikizler iyi arkadaş olurlar. Simon’ın ikizi James onun aksine sosyal, neşeli ve işini bilir bir insandır. Bir süreliğine James, Simon’ın akıl hocası olacaktır. Ona Hannah konusunda yardım edecektir. Ama işler göründüğü gibi değildir. Hannah, Simon yerine James’e aşık olur. James’in fesatlığı günden güne daha çok meydana çıkar. O artık önüne gelen tüm kadınlarla düşüp kalkan, bu iş için de Simon’ın odasını kullanmak için ona şantaj yapan, iş yerinde Simon’ın yaptığı işlerin üstüne konarak yükselen birisidir.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]“Kendini haklı çıkarmak, düşmanlarının söyledikleri gibi olmadığını, şu şu özelliklere sahip şöyle şöyle bir insan olduğunu kanıtlamak için tam yanına gidecekken, o malum, iğrenç kişi ortaya çıkıyor, tek bir darbeyle her şeyi berbat ediyor, Bay Golatkin’in adını karartıyor, gururunu ayaklar altına alıyor, hem toplumda hem de iş yerinde onun yerini alıyordu.”(8)[/box]
En sonunda Simon daha kötü bir göreve atanır, bir nevi tenzil-i rütbeye uğrar. Müdürün odasına girerek olay çıkartan Simon işten atılır. Simon’ı metroya bindiren güvenlik görevlisi, şapkasını cenaze törenindeymiş gibi çıkararak kalbine götürür, böylece Simon’ın başına ne geleceğini anlamış oluruz. Hannah’yı sürekli aldatan James onun intihara teşebbüs etmesine ve bebeğini düşürmesine neden olur. Simon Hannah’yı hastaneden çıkardıktan sonra evine bırakır. Evine dönen Simon, telesekretere bırakılan bir mesajla annesinin öldüğünü ve cenazesinin gece toprağa verileceğini öğrenir. Cenazeye yetişen Simon, kötü ikizini cenazede görür ve ona yumruk atarak burnunu kırar. James’in burnu kırılınca Simon’ın da burnu kırılır. Simon o anda anlar ki James ile bir bedende, bir beyinde farklı iki gerçeklik olarak var olmaktadırlar. Papazdan yediği kürek darbesi ile mezarın içine yıkılan Simon, kendine geldikten sonra Hannah’ya veda ettikten sonra kendi odasında yatan James’i karyolaya kelepçeler ve James’in odasının dışındaki pervaza çıkarak kendini aşağı bırakır. Tam bu sırada karşı odadan teleskopla kendine bakmakta olan James’e el sallar. Filmin başında kendini aşağı bırakan adama el sallayan Simon filmin sonunda o adamın yerine geçmiştir.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]“Kaderiyle ve insanlarla barışmıştı artık. O anda yalnızca Olsufi İvanoviç’e karşı değil, oradaki herkese, hatta artık ona hiç zararlıymış gibi gelmeyen, ikizi değil de tamamen yabancı ve sevimli biri gibi görünen düşmanına karşı bile sevgi duyuyordu.”(9)[/box]
Yere çakılmaktan aşağıdaki ağlar sayesinde kurtulan Simon ambulansla hastane kaldırılırken ambulansın içinde gayet mutlu bir şekilde oturan Hannah ve albay da vardır. Tuhaf ve gerçek dışı olan bu sahnenin ardından şu diyalogla sonlanır film:
Albay: -”Senin bir benzerin daha yok değil mi Simon?”
Simon: -”Benzersiz olduğumu düşünmek isterdim.”
Jesse Eisenberg hem sünepe Simon hem de kendine güvenen James rolünde kendine has mimikleri ile çok başarılı olurken Mia Wasikowska rolünün hakkını veriyor.
Filmin anlatısı roman ile bazı noktalarda paralel olsa da çoğu yerde romandan farklı bir hikaye kurmayı deniyor. Romanda belli belirsiz var olan Klara Olsufyevna filmde Hannah karakterine bürünerek hikayede daha merkezi bir konuma taşınıyor. Çoğunlukla başarılı olan senaryo, romanın kendisinde olmayan bazı güzellikleri de sunuyor izleyiciye.
Zaman kavramı belirsizleştirilerek teknolojisi günümüzde, tasarımı 50’li yıllarda yaşayan tuhaf ve kasvetli bir mekan yaratılıyor. Yıpranmışlık hissi vermeden eski ve kasvetli olmayı başaran mekan tasarımları gerçekten çok başarılı. Bu haliyle mekanlar David Lynch’in muhteşem filmi Eraserhead’i andırıyor.
Çekimlerde bir gram gün ışığı görünmezken neredeyse tüm çekimler iç plan çekimleri şeklinde gerçekleşiyor. Apartmanın bahçesinde veya mezarlıkta gerçekleşen çekimler dışında dış plan çekimi yok. Dış plan çekimlerinin hepsi de gece ve sisli bir havada gerçekleştirilmiş. Gündüz saatlerinde ise 2. dünya savaşının sığınağa inmiş karargahlarını hatırlatan kasvetli ve loş bir ofiste çalışan kahramanlarımız güneş ışığı görmeden filmi tamamlıyor. Simon’ın ebedi gecesi, adeta ruh halinin dışa vurumu oluyor.
Filmdeki ışık ve renk kullanımı da çok başarılı. Gri ve tonları şeklindeki mekanın renklerinin üzerine özellikle sarı ışık kullanımı loş atmosfere katkıda bulunurken muazzam güzellikte bir iç mekan görselliği ortaya çıkıyor. sarı kadar çok olmasa da mavi ışığın kullanımı da dikkate değer. Zaman zaman yasaklayıcı bir ton olarak (örneğin Simon’ı baloya almayan kadın görevlinin başının üstünden görünen kapı camının arkasından süzülen ) kırmızı renk devreye giriyor.
Filmin müzikleri ise çok başarılı olmuş. Öncelikle Film boyunca çeşitli versiyonlarını dinlediğimiz tema müziği Franz Schubert’in Der Doppelgänger adlı muhteşem eserinin (ki normalde Doppelgänger piyano ve vokalden oluşan sade bir şarkıdır) yaylı çalgılar ile desteklenmiş enstrümantal çeşitlemelerinden oluşuyor. Filmdeki ana tema müziği de çok başarılı ama benim tavsiyem Schubert’in Der Doppelgänger’ine de bir kulak vermeniz olacaktır. Diğer parçalar ise gayet iyi seçilmiş Japonca parçalar.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]“Gece sessiz, sokaklar sakin,
Sevgilim yaşardı bu evde;
Çoktan terk etti şehri o,
Ama ev hala aynı yerde, buracıkta duruyor.
Orada bir adam duruyor ve yukarıya bakıyor
Ve acıyla sızlayan ellerini oğuşturuyor;
Yüzünü görünce, dehşete kapılıyorum
Ay kendi suretimi gösteriyor bana.
Sen Çift-gezerim, sen solgun yoldaşım!
Uzun zaman önce, bu yerde,
Bana geceler boyu işkence etmiş olan
Aşkımın acısını neden taklit ediyorsun?”(10) [/box]
Filmin senaryosu, romandakinin aksine kesin bir çözümlemeden kaçacak şekilde kurgulandığı için herkesin farklı yorumlayabileceği, herkesin farklı çözümleyebileceği bir hale bürünmüş. Romanın boyunduruğundan kurtulup kendi gerçekliğini kurma konusunda oldukça başarılı olan bu senaryoyada bulabileceğim tek kusur James ile Simon’ın birliğinin filmin sonuna doğru biraz fazla gözümüze sokulmuş olması. Bu kısım biraz silik kalsa zaten şah olan bu filmin şahbaz olabileceğini düşünüyorum.
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
(1) Öteki’nin kısa roman mı yoksa uzun öykü mü olduğu konusu da tartışmalı. Kitabın şizofrenik karakteri burada da karşımıza çıkıyor! Peki bu tartışmanın sonuca bağlanması kitaptan aldığımız zevki değiştirecek mi?
(2) Yakov Petroviç’in soyadı Öteki’nin erişebildiğim üç ayrı çevirisinde üç ayrı biçimde yazılıyor: Golatkin (Öteki Yayınevi), Goladkin (Varlık Yayınları), Golyadkin (İletişim Yayınları). Ben Öteki Yayınevi’nden yayınlanan Serpil Demirci çevirisini okuduğum için yazıda ve kitaptan yapacağım alıntılarda doğal olarak Golatkin’i kullanıyorum ama bu bir tercih ve yönlendirme değildir. Golatkin, Goladkin ve Golyadkin’den hangisinin doğru olduğuna elbette Rusça’yı bilen birisi karar verecektir.
(3) Öteki, Fyodor M. Dostoyevski, Öteki Yayınevi, 3. Basım, Ocak 2004, Sf. 34
(4) Doppelgänger (çift-gezer): Bir kişiye görünüş ve davranış olarak bezeyen kişiler için kullanılan bir sözcüktür. Bazı toplumlarda kötü şansın habercisi olurken bazılarında “şeytani ikiz” olarak karşımıza çıkar. Psikiyatri ve nörolojide kişinin kendi vücudunu belli bir mesafeden görmesi anlamına gelen “Heautoscopy” şizofreni ve saranın belirtilerinden birisi. https://en.wikipedia.org/wiki/Doppelg%C3%A4nger
(5) http://www.imdb.com/title/tt1825157/
(6) Öteki, Fyodor M. Dostoyevski, Öteki Yayınevi, 3. Basım, Ocak 2004, Sf. 36
(7) A.G.E Sf 57
(8) A.G.E Sf 108
(9) A.G.E Sf 161
(10) Schubert’in Der Doppelgänger adlı eserinin sözleri. [/box]
Dostoyevski’nin eserleri, beyaz perdede ustalıkla uyarlanamıyor genellikle. Bu yüzden esnek uyarlama yoluna gidilmesi akıllıca. Filmi seyretmedim ama yazınızı okuyunca aklıma Polanski’nin Kiracı filmi geldi. Yazınız filmi seyretme isteği uyandırıyor. Bu da değerli bir durum, tebrikler.