Korkular aleminin demirbaşlarından biridir ouija yani cadı tahtası. Ruh çağırmak için kullanılan bir tür düzenektir. Bir tarafında Güneş, öteki tarafında Ay olan; alfabenin ve rakamların sıralandığı tahta bir zemin ve üstünde hareket eden kalp şeklindeki planşetten (Adını günümüzdeki cadı tahtasını tasarlayan Fransız ruhbilimci Planchette’den almış.) oluşur. En az 2 kişi ellerini planşete koyar ve ruha seslenir. Ruh da yanıtlarını, planşeti harflerin ve rakamların üstünde gezdirerek verir. Tabi eğer bunu kişilerin kendisi yapmıyorsa. Tamamen hobi amaçlıdır ama çok basit olan kuralları çiğnemediğiniz takdirde. O zaman işin içinde bir ruh olduğundan şüphelenebilirsiniz. Kurallar: Asla yalnız oynama, asla mezarlıkta oynama ve her zaman hoşçakal de.
“Arkadaşlar olarak bir araya geldik, kalplerimiz temiz. Yakınımızdaki ruhlar, size sesleniyoruz. Burada bir ruh var mı?” Her şey bu masumane cümleyle başlamıştı. Aslında herkes kaybettiği yakınlarıyla tekrar konuşmak istiyordu. Mesele özlemdi. Ama 2014’te Debbie kurallardan birini çiğnedi ve cadı tahtasının lanetini resmen başlattı: Onunla yalnızken oynadı. Sonrasında kan gölü, kıyma, kıyamet… Aslında Debbie kısmen tarihe gömülmüş olan bir aile vahşetinin, hala yaşayan kısmını geri çağırmış oldu. Yani uyuyan devi uyandırdı. Daha doğrusu uyuyan Doris’i.
Ouija: Origin of Evil, ilk filmdeki lanetli ailenin hikayesini karşımıza çıkarıyor. Yani aslında Ouija’nın devamı değil, başlangıcı niteliğinde. (Hatırlarsanız aynısını Insidious 3’te de yaşamıştık. Bizi hikayenin başına götürmüştü.) Evinde ruh çağırma seansları yapan Alice, kızları Lina ve Doris’in trajedisi bu. Alice aslında bir sahtekar ama insanlara yardım etmeyi ve güçlerinin gerçek olmasını deli gibi istiyor. Lina ve Doris’in isteği ise ölen babalarını tekrar görmek. Cadı tahtası tam da bu sırada ortaya çıkıyor. İlk başta bir grup gencin eğlencesi (O zamanlar PS4 falan yok tabi. 60’ların Los Angeles’inden bahsediyoruz.) sonra Alice’in ve müşterilerinin umudu haline geliyor. Ama cadı tahtası insanlara yardım etmekten ziyade kötü ruhların dadandığı kapılar açan bir alet. Bizim cadı tahtamıza dadanan ruhsa biraz daha işgalci. Direkt Doris’in bedenini hedeflemiş. Evin Nazi işkencesi görmüş en eski sahiplerinden biri. Aslında hep oradaymış ve hep aileyi izliyormuş. Ama susuyormuş. Ta ki cadı tahtası aktif edilene dek. O zaman konuşmaya başlıyor ve ilk cümlesi merhaba arkadaşım oluyor.
Ouija: Origin of Evil, ilk filmden daha derli toplu ve ürpertici. İlk filmde ağzı dikili kızı ve akıl hastanesindeki ablasının ilişkisini tam sindirememiştik. Ouija: Origin of Evil’la her şey yerine oturuyor, kötülüğün nasıl doğduğunu görüyoruz. Filmin tek tutuk karakteri Alice. (Çağ, çocukların çok iyi rol yaptığı bir çağ. Dolayısıyla Doris ve Lina döktürüyor.) Filmi yavaşlatmasına rağmen, anne kalbi (ana yüreği) bizi duygusal boyuta taşıyor. (Duygusal boyut da korku filmlerinin pit stop’ıdır.) Zander ailesinin yaşadıkları sadece korkunç değil aynı zamanda üzücü de. Cadı tahtası insanların en büyük zaaflarını yani ölmüş olan sevdiklerine duydukları özlemi kullanıyor. (Bundan daha sarsıcı bir şey yok sanırım.) Ama zaaflar aynı zamanda prangalar hatta insanın ağzını diken yorgan iğneleri haline gelebilir. Ve zaaflar devam ettikçe, kötülük hiçbir zaman gerçekten ölmez.
Ouija filmlerinde beni en çok geren detay, planşetin üstündeki optikten ruhları görebilme özelliği oldu. (Bunu dener miydim bilemiyorum.) Bir de tabi ki korku filmlerinin biriciği Lin Shaye’nin varlığı. (Insidious’ta çok tatlı olmasına rağmen, In the Mouth of Madness’ta tam bir gudubetti.) Eğer bir zamanlar not kağıtlarına harfler ve rakamlar yazıp, kahve fincanıyla ruh çağırmaya çalışanlardansanız, bu filmi arkadaşlarınızla (yalnız değil) mutlaka izleyin. Eski günlerin ruhunu yeniden yaşatmış olacaksınız. Belki sonra eğlencesine toplanıp tekrar ruh çağırmak isteyebilirsiniz. Tabi ki yalnızca iyi ruhları…
Ey ruh, geldiysen masaya 3 kere tıkla! Tık, tık, tık…
Öteki Sinema için yazan: Semra Doll