80’li yılların romantik komedi filmleri birçoğumuz için unutulmazdır. Zaman zaman klişe, monoton ve sıradan olsalar da, seyrettiğimiz ilk romantik komediler olmaları nedeniyle, izlediğimiz filmler içinde özel bir yeri garantiledikleri söylenebilir. Özellikle o dönemde çocukluktan çıkıp yeni yeni gençliğe adım atanlar için bu tür filmlerin ilgi çekmemesi düşünülemezdi.
Öteki Sinema için yazan: Gülnur Karakaş Tandoğan
Filmin konusu, bizim eski Türk filmleriyle aynı paralelde: Joanna (Goldie Hawn), oldukça zengin ve küstah bir kadındır ve kocası ile son derece lüks teknelerinde tatilini geçirmektedir. Kaprisleriyle herkesi bıktıran, çevresindekileri aşağılamakta sakınca görmeyen Joanna, bir gün ayakkabılarını düzenleyecek bir dolap yapması için marangoz olan Dean’i (Kurt Russell) tekneye çağırır. Ancak Dean’in yaptığı işi beğenmez ve parasını vermeyerek onu tekneden atar. Birkaç gün sonra ise yanlışlıkla kendisi de tekneden düşecek ve hafızasını yitirecektir. Ve böylece Dean için intikam saati gelecek, Joanna’nın birbirinden yaramaz 4 çocuğunun annesi olduğunu iddia ederek onu bir hizmetçi gibi çalıştıracaktır.
Overboard’ın çıkış noktası oldukça basit: zenginlik ve fakirlik arasındaki ayrımlar. Aslında bu noktada ağır stereotype’lar mevcut. Joanna’nın zenginken sahip olduğu acımasız karakteri ile hafızasını kaybedip fakir bir hayata razı geldiği zamanlardaki naifliği ve iyilikseverliği arasındaki uçurum biraz acımasız kaçmış örneğin. Zenginler kötüdür, fakirleri aşağılar, para mutluluk getirmez gibi önyargıları güçlendirecek bir metne sahip Overboard. Hatta filmin en komik sahneleri, Joanna’nın henüz hafızasını kaybetmediği zamanlarda çevresine estirdiği terörden besleniyor. Bunun yanında Dean’in, Joanna’yı karısı olduğuna inandırmak için geçmişi ile ilgili uydurduğu yalanlar da bir hayli eğlenceli. Goldie Hawn’ın klasiklerinden 1980 yapımı “Private Benjamin”e selam gönderircesine, Joanna’nın geçmişte orduda çalıştığını bile söylüyor Dean.
Overboard, Goldie Hawn ve Kurt Russell’ın birlikte rol aldığı üçüncü ve son film. İkili 1968 yılında tanışmalarına vesile olan “The One and Only, Genuine, Original Family Band” ile 1984’te ilişkilerinin başlamasına vesile olan “Swing Shift” filmlerinde de beraber çalıştılar. Overboard’daki enerjilerinin de yaşadıkları aşktan yola çıkarak etkileyici olduğunu söylemek mümkün. Özellikle Goldie Hawn, farklı özelliklerde iki kadını komedinin elverdiği ölçüde oldukça başarıyla canlandırıyor. Aslında bu janr için kendisi elverişli bir oyuncu. “Private Benjamin” ve “Death Becomes Her” gibi fazla sayıda izleyiciye ulaşan filmlerde de oynadı, hatta bir Oscarı bile var. Ancak nedendir bilinmez, Hollywood onu çoktan unuttu. 2002 yılında oynadığı “The Banger Sisters”dan beri ortalıkta görünmemesi kendi seçimi de olabilir elbette.
Kurt Russell’a gelince; korku ve aksiyon karışımı Carpenter filmleri ve yine bir 80’ler klasiği olan “Tango ve Cash” ile aklımıza kazınan bir oyuncu olmasına rağmen, Overboard’da komediyi de ne kadar iyi becerebileceğini kanıtlıyor. Filmde çocuklarıyla bir olan, hiç büyümemiş bir babayı canlandıran oyuncu, filmi eğlenceli kılan bir performans sergilemiş. Aslında kendisinin en büyük şanssızlığı, çoğu zaman Patrick Swayze ile karıştırılması. Saç stillerinden tarzlarına kadar birçok yönden birbirlerine benzemeleri ve aynı dönem içerisinde popüler olmaları her iki oyuncu için de bir handikap oldu aslında. Bununla birlikte uzun zamandır iyi bir filmde oynama şansı yakalayamayan Russell’a, Death Proof’taki unutulmaz Dublör Mike rolü aracılığıyla Tarantino’nun verdiği destek de unutulmazdı.
Filmin yönetmeni Garry Marshall ise kariyerine televizyon dizileriyle başlayan isimlerden. Sektörde oldukça deneyimli olan Marshall, ilerleyen yaşına rağmen üretkenliğine ara vermedi. Son dönemde “Valentine’s Day” ve “New Year’s Eve” gibi, yıldızlarla dolu kadrolarla çalışmaya devam ediyor. Romantik komediler konusunda iyi bir kariyer yaptığı söylenebilir. Overboard’da da yönetmenlik adına elinden geleni yapıyor. Aslında film, oyunculukları ve onun da ötesinde komik durum ve diyaloglarıyla öne çıkmakta. Filmin senaristi birçok önemli komedi filmlerinde imzası bulunan Leslie Dixon. “Mrs. Doubtfire”, “Look Who’s Talking Now” ve “Freaky Friday” gibi en azından farklı olmaya çalışan, tabir-i caizse sürüden ayrı olma gayretindeki komedilerin senaryolarında parmağı var. Overboard da ilk işlerinden biri. Komik karakterler eşliğinde uçuk ortamlar yaratarak filmler yapmaya devam etse de 2011’de romandan uyarladığı “Limitless” gibi dram ağırlıklı gerilim filmlerinde de kendisini görebiliyoruz.
Filmin konusundan bahsederken Türk filmlerine yakınlığını da vurgulamıştık. Bu nedenle böyle bir konunun bizim yapımcılar için görmezden gelinmesi beklenemezdi. Sinemaya olmasa da, “Tatlı İntikam” adıyla bir televizyon dizisine uyarlandı. Davut Güloğlu ve Ebru Akel’in başrollerini paylaştığı dizi, maalesef böylesine verimli bir konuyu başarısız oyunculuklarla harcayarak kısa bir süre içinde tarihe gömüldü. “Güvertede” ismiyle dilimize çevrilen Overboard ise, çekildiği dönemi yansıtan, naifliğiyle hatırlanacak, uyumlu oyunculuğun en güzel örneklerinden biri olarak klasikleşen bir romantik komedi. Defalarca izlense de güldürmeyi başaran bir 80’ler klasiği.