Güzel ve yalnız Türkiye’min her daim mevcut siyasi çalkantılarını bir kenara koymayı başarabilirsek şayet, bir 80’ler çocuğu olarak şanslı zamanlarda büyüdüğümü düşünüyorum. Evet, biraz el yordamıyla buluyorduk yolumuzu ama hayata ve onun getirdiklerine dair keşfetme duygusunun tadı bir başkaydı.
Müthiş filmler izledim, harika kitaplar okudum, şahane müzikler dinledim ve tuhaftır ki benim 80’lerde keşfettiğim çoğu 70’lerden gelen bu işlerin üstüne bir şey yapılabilmiş değil ve hatta o noktadan hızla uzaklaşıyoruz. Filmler tüketim nesnesi, müzik ise fonda dinlenen bir kulak oyalayıcısı artık. Nasıl olmasın ki, bir Elton John daha çıktı da bizim mi haberimiz yok?
Elton John, müzik dünyasının en nev-i şahsına münhasır isimlerinden biri… Kendine has tarzı, delişmen tavırları, Energizer tavşanına dönüştüğü bir sahne şovu vardı. Ve bir tüm bu tantananın ötesine geçen, göğüs kafesinizi açıp kalbinizi ele geçiren müziği… Bir gün mutlaka film olacaktı ve gün o gündür.
Rocketman, Elton John’un hayatını Bohemian Rhapsody’nin şemasına uygun bir kurguda sunuyor. Aslına bakarsanız müzisyen hikayeleri üç aşağı beş yukarı aynı, hızlı gelen şöhret, bunu kaldıramayış ve tamamen kaybolma ya da bir kaç sağlam dosta tutunarak bataklıktan kurtulma hali… Elton John, sevgisiz büyümüş bir çocuk. İlgisiz ve zalim bir baba, sefahate düşkün bencil bir anne… Neyse ki onunla ilgilenen bir büyükannesi var, onun sayesinde ilk piyano derslerini alıyor. Gençlik yıllarında önemsiz gruplarla sahne almasının ardından yolu en yakın arkadaşı ve o muhteşem şarkıların söz yazarı olan Bernie Taupin ile kesişiyor ve bam! İyi bir plak anlaşması ve Amerika turnesi ile Elton John dünyanın tanıdığı bir müzik insanına dönüşüyor. Şöhreti arttıkça eçcinsel kimliğini baskılamaktan vazgeçiyor ama yanlış ilişkiler ve alkol bağımlılığı ile sonu rehabilitasyon merkezinde biten bir maceranın kahramanı/kurbanı oluyor. Film bize tüm bunları finaline umut ve enerji katarak aktarmayı deniyor, başarıyor da.
Filmin hikaye yapısının Bohemian Rhapsody’i andırdığını söylemiştim. Sorunlu çocukluk, şöhret, eşcinselliğin keşfi, sömüren ve izole eden ilişki, zirvedeyken aşağı yuvarlanmak, dostlar sayesinde güçlenip yeniden ayağa kalkmak (BR’da Brian Mey, burada Bernie Taupin’in karakterleri sağ omuz meleği olarak gösteriliyor.)… Tüm bunlar neredeyse aynı sıra ile karşımıza çıkıyor. İki filmin en büyük farkı ise şu; Bohemian Rhapsody bir müzik insanını anlatırken Rocketman bunun yanına başka bir şey koyuyor. Bu film bir müzikal! Tam da nasıl olması gerekiyorsa öyle… Seyirciyi başlarda izlediği öyküye karşı mesafelendiren bu seçim ilerleyen dakikalarda doğru kullanıldığı için işin lezzetini arttırıyor. Filmin odağında Elton John’ın aidiyet problemleri var ama Bernie Taupin ile arasında gelişen ve yıllar boyu sorunsuz devam eden ¨sen sözleri yaz yolla, ben bestelerim¨ şeklindeki işbirliği de olması gerektiği gibi aktarılmış.
Oyunculuklardan kaynaklı başka bir fark daha var. Rami Malek, tıpkısının aynısı bir Freddy Mercury olmaya çalışmış bu yüzden de eleştiriler almıştı. O işin zirvesinde Jamie Foxx’un, Ray performansı var. Malek’in yorumu bir karikatüre bile kaçmıştı denebilir ama Elton John’u canlandıran Taron Egerton, kendi yorumunu öne çıkarmayı tercih etmiş. Finaldeki I’m Still Standing performansında bile ¨asıl Elton oralarda bir yerlerde, ölmedi zaten adam yaşıyor, ben onu oynayan Taron’ım¨ dedirtiyor. Bu uygun bir seçim çünkü Elton John, tüm şöhretine rağmen Freddy Mercury kadar ikonik bir müzik insanı değil. Seyircinin, oyuncunun ona ne kadar benzeyip benzemediğine takılacağını sanmıyorum.
Neden bu kadar Bohemian Rhapsody, Rocketman kıyaslamasına girdiğimi merak edebilirsiniz. Aslında kıyastan ziyade aradaki yakınlığa dikkat çekmek istiyorum zira Rocketman’ın yönetmeni olan Dexter Fletcher aynı zamanda Bohemian Rhapsody’nin yapımcısı. Bundan sonraki işini merak ediyorum ama yine bir müzik insanının hayatını aynı şekilde kurgularsa bozuşuruz.
Son tahlilde Rocketman, tıpkı Elton John gibi renkli bir iş. Sanat yönetimi BR kadar başarılı değil çünkü onun kadar bütçeli bir iş değil. Dexter Fletcher, yolu büyük filmle açıp daha özel sanatçı hikayelerine odaklanmayı tercih ediyor. Onun müzikal mirasını yeni nesillere aktaracak enerjiyi barındırıyor. Eğer benim yaşlarımdaysanız kendi büyüme yolculuğunuza böyle özel ve yetenekli insanlar eşlik ettiği için seviniyor, ayrıcalıklı hissediyorsunuz. ¨oh oh baby baby, c’monnn¨ tadında şarkı sözlerinin hit olduğu bir çağda, piyanosunun başına oturup ¨sorry seems to be the hardest Word…¨ diyerek gönül telini titreten birini tanımış olmak ne büyük mutluluk. Rocketman sinemalarda, iyi seyirler!
murattolga@gmail.com