Ocak 2016’da ilk teaseri yayınlandığında, dizi olacağı söylenen ancak bir şekilde sinema filmine evrilen Pamuk Prens 7 Ekim itibariyle vizyonda. Tüm oyuncuların kendi isimleriyle oynadıkları film, gişe için yapılan ancak güldürmeyen komedilerin son halkası. Yapımcı ve senarist Birol Güven’in, Altın Portakallı Hasan Tolga Pulat ile yönetmen koltuğunu paylaştığı film, Tamer Karadağlı’nın hayatını mercek altına alıyor. Ancak yine de A’dan Z’ye filmin her bir noktasında olan Birol Güven, Pamuk Prens’in en büyük yıldızı.

Filmin konusuna gelecek olursak; yazdıkları Kara Prens adlı senaryoyla dizi sektörüne girmeye hazırlanan 4 arkadaşın yolu, yapımcı Birol Güven ile kesişir. Yazılan senaryo liseli öğrencilerin dünyasında geçse de Birol Güven, Tamer Karadağlı’ya olan borcundan dolayı onu bu dizide oynatmak istemektedir. Bu noktadan sonra film, bir yandan dizi sektörünü mizahi bir dille eleştirirken bir yandan da Tamer Karadağlı’nın eski eşiyle barışma sürecini merkezine alır.

Şöyle dönüp arkamıza baktığımızda, Birol Güven’in birçok başarılı dizinin yapımcısını olduğunu görmekteyiz. Kendi adıma yaptığı işlere, kat ettiği mesafeye ve en önemlisi beyefendi duruşuna her daim saygı duymuşumdur. Kendisinin başında bulunduğu MinT Motion Pictures’ın ise Bayrampaşa: Ben Fazla Kalmayacağım ile başlayan pamuk-prens-afissinema serüveni, özellikle son birkaç yıldır büyük bir ivme kazanmış durumda. Ancak bu noktada yapılan sinema filmlerinin kalitesi tartışmaya açık. Özellikle, Tamer Karadağlı’nın başrolünde yer aldığı Pamuk Prens; standart bir dizi bölümü kalitesinde seyreden, sinematografik açıdan ise hiçbir şey vadetmeyen oldukça vasat bir film.

Filme hikâyesel bazda değindiğimizde ise her bir noktasının bölük pörçük şekilde ilerlediğini görüyoruz. Film bittikten sonra kendime sorduğum ilk soru, “Bu filmin ana hikâyesi neydi?” oldu.  Evet, Pamuk Prens piyasaya girmek için çabalayan 4 genç üzerinden bir sektör eleştirisi geliştiriyor. Ancak bunu yaparken Tamer Karadağlı’nın eski eşiyle barışma çabasının oldukça büyük bir yer kaplaması hikâyenin rayından çıkmasına sebebiyet veriyor. Bu da açıkçası senaryonun iki tarafının da havada kalmasına neden oluyor.

Pamuk Prens’in en büyük problemi ise bir komedi filmi olmasına rağmen işlevini yerine getirememesi.  Film başlamadan önce, 13 yaş altı izleyicilerin aile eşliğinde izlemesi gerektiği uyarısını alıyoruz ancak filmin mizah seviyesi maalesef 13 yaş üstüne hitap edemiyor. Gereksiz uzatılan çapkınlık şakaları, kelime oyunlarından türetilen espriler açıkçası Birol Güven kapasitesindeki birinden beklemediğim bir performans oldu.

Her ne olursa olsun filmin ilgi çekici yanı, tüm oyuncuların kendi isimleriyle oynaması. Ancak burada da şöyle bir problem ortaya çıkıyor. Artık popülaritesini yitirmiş, birkaç yıl öncesinin gözde oyuncusunu başrole yerleştirip, onun üzerinden bir hikâye yaratmak ne kadar doğru bir formül? Eğer burada amaç, sağlam bir gişe rakamıysa kanımca film buna pek ulaşamayacak.

Filmin çıkış noktasına iyimser bir pencereden bakmak gerekirse, Birol Güven ve yakın çevresinin kendi parodilerini yaptıkları bir mizahı beyazperdeye taşıdıklarını görüyoruz. Nitekim hikâyenin gidişatına hiçbir katkıları olmadığı halde “biz de buradayız” demek için gözüken Çocuklar Duymasın castı da bu tezi destekler nitelikte. Her ne kadar daha önce dizi olarak denenmiş bir format olsa da oyuncuların kendi isimleriyle yer aldıkları bir projeyi Türk Sineması içinde görmemiştik. Belki filmin bütünü için iyi şeyler söyleyemiyoruz ancak en azından böylesine cesur bir işe kalkıştıkları için bile yapım ekibini tebrik etmek gerekir.

pamuk-prens-1

Gelelim hikâyenin temelini oluşturan ve belki de sektörü eleştirmekte en önemli unsur olarak kullanılan parodi dozuna. Başta şunu belirtmek lazım ki filmi vasat olarak nitelendirmemizdeki en önemli etmen, parodi dozunun fazlaca aşılmış olması ve hikâyenin bu nedenle inandırıcılığını kaybetmesi. Birol Güven gibi, yüzündeki iyi niyetin kalbine yansıdığını düşündüğüm bir adamın böylesine kurnaz ve insanların arkasından iş çeviren bir yapımcıya hayat vermesi oldukça eğreti duruyor. Her ne kadar o filmin oyunculuk anlamında açık ara en iyisi olsa da toplumda yarattığı olumlu algıdan sonra kendisi üzerinden geliştirdiği sektör eleştirisi maalesef filmi yapay bir hale sokuyor.

Filmin yönetmen koltuğunu Hasan Tolga Pulat ve Birol Güven paylaşıyor gibi gözükse de, Pulat’ın bu noktada oldukça pasif kaldığı aşikâr. Ona Altın Portakal’ı getiren Güzel Günler Göreceğiz filmindeki performansının en ufağına dair rastlamadığımız filmde, Birol Güven sazı tümüyle eline almış gibi gözüküyor. Bu da bir nevi, filmin dilinin zayıflığını açıklayan bir başka detay olarak karşımıza geliyor. Evet, Birol Güven başarılı bir senarist/yapımcı ancak yönetmenlik anlamında kat etmesi gereken çok yol olduğu gerçeği Pamuk Prens filminde açıkça ortaya çıkıyor.

Pamuk Prens’in diziden dönme bir film olduğu ise her bir dakikasında buram buram kendini belli ediyor. Bu yüzden filmde net bir kurguya rastlamak namümkün. Daha çok özensiz çekilmiş birçok görüntünün üst üste montajlandığı kesitler karşımıza geliyor. Aynı şekilde filmin müzikleri de bu özensizliği destekler şekilde yerli yersiz kullanılıyor.

Evet, Pamuk Prens bir sinema filmi olmayı becerememiş bir yapım. İyi niyetli ve samimi olarak başlayan bu proje ne var ki anlatım dilinde yaşadığı eksikliklerden dolayı kendi kazdığı kuyuya düşmekten kurtulamıyor. Yine de böylesine cesur bir işe kalkıştıkları ve özelikle Tamer Karadağlı’nın kendisi ile bu denli dalga geçilmesine izin vermesinden dolayı bir noktada takdiri hak ettiklerini söyleyebiliriz.

Öteki Sinema için yazan: Polat Öziş

blank

Polat Öziş

1992 İzmit doğumlu… Küçük yaşlarda tanıştığı Yeşilçam filmleri sayesinde sinema en büyük tutkusu oldu. Sonrasında ilginç bir şekilde Muğla’ya İktisat okumaya gitse de tutkusundan vazgeçemedi ve sinemayla ilgili çalışmalar ortaya koymaya başladı. İzledi, düşündü, çekti. Sonunda ise filmler hakkında yazmaya başladı. Film Arası Dergisi, Film Hafızası ve Öteki Sinema’da çok sevdiği filmler hakkında yazmaya devam ediyor.

1 Comment Leave a Reply

  1. Birol Güven’i niye göklere çıkardın ki? Film eleştirisi mi Birol õvmesi mi belli değil. Bir de, yüzündeki iyi niyet kalbine yansıyor derken? Kalbindeki iyi niyet yüzüne yansıyor demek istedin herhalde. Cümledeki aşırı subjektifliği bulunuz.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sürüsüne Bereket Katliam: La Horde (2009)

La Horde, “amaaan içimiz dışımız zombi oldu artık” diyenleri de
blank

The Pervert’s Guide to Cinema (2006)

''Sinema, en sapkın sanat biçimidir!'' Modern kültürel felsefenin Elvis'i olarak