Uzay’dan babam çıksa yerim!

Pandorum uzun zamandır uzay/korku filmi açlığımı yatıştırmak için merakla beklediğim bir filmdi. İlk fragmanları ortaya çıkınca ve IMDB’de olumlu yorumları görünce daha da heyecanlandırdı beni. Event Horizon ile tekrar ulaşılması çok zor bir başarı yakalayan bu tarz uzun zamandır dokunulmayan bir bölge. Alman/Amerikan ortak yapımı olan filmimiz Antibodies (2005) ile dikkatimizi çeken Christian Alvart’ı yönetmen koltuğuna oturtmuş.

blank

Dünya’da kıtlık baş gösterir ve başka gezegenlerde koloniler kurmak için insanlık harekete geçer. Elysium adlı bir koloni gemisi 60.000 insan ile yolculuğa çıkar. Yolculuk sırasında iki astronot Bower (Ben Foster) ve Payton (Dennis Quaid) derin uykularından uyanır. İkili geçici hafıza kaybı yaşamaktadır. Ne olduğunu, neden bu gemide olduklarını hatırlayamazlar. Geminin güç ünitelerinde problem vardır ve ilginç bir şekilde ortam ıssızdır. Payton merkezde bekleyip Bower’ı yönlendirmeyi teklif eder. Bower onlardan önceki ekibe ulaşmayı düşünmektedir. Ancak kısa zamanda gemide onlardan başka yetkili kimse olmadığını ve yamyam bir yaratık grubunun derin uykudaki insanlarla beslendiğini keşfedecektir. Bower bu yaratıklardan kaçarken köprüye ulaşmaya ve güç ünitesini yeniden devreye sokmaya da çalışacaktır. Bu arada yıkımdan kendileri gibi kurtulmayı başarmış ve vahşi şartlarda hayatta kalmayı başarmış insanlarla da karşılaşarak güç birliğine gider. Oysaki asıl tehlike çok daha yakınlarındadır.

blankTravis Milloy’un senaryosunu yazdığı filmin ana hikayesi bu şekilde. Biraz Alien’a (1979), Ghosts of Mars’a (2001) biraz da Event Horizon’a (1997) benzetebiliriz. Ancak film ilerledikçe senaryodaki güzel sürprizlerle karşılıyoruz.

Pandorum’un filmde geçen kelime anlamı uzayda uzun süre yolculuk yapan kişilerde görülen psikolojik bir problem. Pandorum’a kapılan kişi delirerek herkesi tehlike olarak görmeye başlıyor ve görevlerinin bitirilebilmesi için tüm insanları öldürmeye kalkabiliyor.

Filmin asıl vurucu noktası ise yamyam yaratık ırkı. Evrim teorisine sırtını yaslayan açıklamaya göre ne kadar gidilecek gezegen dünyaya benzeyecek olsa da insan ırkı oraya ayak uydurmak için bir evrim geçirecektir. blankBu evrimi kısaltmak için de insan DNA’sı ile oynanır ve sonuçta insanlar gezegen yerine gemide yaşamak üzere evrilirler. Bu evrilen yeni nesil tek yiyecek kaynakları olarak uykudaki insanları bulacaklardır.

Christian Alvart‘ın Elysium için çok uğraştığı belli. Her sahnede neredeyse farklı bir ışık kullanarak atmosfer olabildiğince canlı tutulmuş. Filmin en büyük kozu zaten bu atmosfer. Gerçekten çoğu sahnede ses ve görsellik yüzünden yerinizden hoplamanız olası. İyi efektlerin yanında kararında gore kullanımı ve aksiyon dozu filmi sürüklüyor. Alvart için gelecekte Pandorum bana göre kariyerinin önemli bir yapı taşı olarak görülecektir. Yönetmenlik anlamında kendisinden çok daha büyük başarılar bekliyorum.

Oyuncu kadrosunda ana yük tabii ki yeni uyanan ikilimizde. Dennis Quaid, Enemy Mine (1985) gibi kült bilim kurgu filmlerine imza atmış bir oyuncu olarak bence daha iyi kullanılabilirdi. Oysa ki tek mekanda komuta ederek filmi bitiriyor. Asıl karakterimiz Bower rolünde Ben Foster oldukça başarılı. Gerçekten üzerine bir aksiyon yıldızından beklenecek bütün yük biniyor ve bu ağırlığın altından kolayca kalkabiliyor. Ama bana sorarsanız Vin Diesel gibi daha kaslı ve kendi fan kitlesi olan bir yıldız bu rolde daha çok ses getirirdi.

Filmin bizler için hoş sürprizlerinden birisi de başında Dünya’dan çeşitli dillerden gelen mesajın ilk olarak Türkçe okunması. Önce kulaklarıma güvenemeyip başa sarıp tekrar dinlemek durumunda kaldım. “Allah’a emanet olun.” gibi bir cümle duyunca filme sevgim arttı. Bu yüzden çeşitli kusurlarını da görmezden geldim.

Özellikle ilk yarısı oldukça sürükleyici ve ilginç geçen filmin olaylar çözülmeye başlandıktan sonraki bölümü büyük bir düşüş yaşatıyor. Zorlama aksiyon sahneleri ile bu boşluk doldurulmaya çalışılmış. Seyirci bu bölümde filmden o kadar yabancılaşıyor ki aslında çok iyi bir finale bağlansa da ne yazık ki öldürücü bir etki veremiyor. O güzel finalin bu kadar kısa geçiştirilmesi büyük üzüntü yarattı.

blankblank

Pandorum tür meraklıları dışında genel seyirciye önerebileceğim bir film değil. Ancak bu tarz filmler sıklıkla çekilmediği için de es geçilmemesi gereken bir hazine. Özellikle kıtlığa ve evrime yaptığı yorumlar ile de boş bir aksiyon olmadığını kanıtlıyor. Açık bırakılan son ile de belki bir devam filminin çekilebileceğinin işaretini veriyor. Ama Can Evrenol’un film bittikten sonraki serzenişine ben de katılıyorum harfiylen. Başı ve sonu çok güzel olan bir hikayenin pek de ilginç olmayan ortasını seyretmiş gibi bir hisle ayrılabilirsiniz filmden.

Masis Üşenmez

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

7 Comments Leave a Reply

  1. bilimkurgu sevenler icin kayip olmayacak hatta kazanc olacak bir filmdir. tamam son zamanin bombasi bir district 9 degil ama bence bir sans verilip izlenmeli.

  2. district 9 izledim, beğendiğimi ifade edebilirim, konusu çok iyi ama kült olamayarak sıradan olacak.
    pandorumu izledikten sonra karar vereceğim.

  3. bu tip filmlerde olay bir süre sonra kaçıp kovalama şekline dönüştüğü için sıradanlaşıyor. bu alien dede böyleydi event horizon dada böyleydi zibilyon tane örnekte de böyle. bu türe yenilik getirmek biraz zor. konu ne kadar orjinal olursa olsun, mekan genelde uzay gemisi olunca, karanlık, dar koridorlarda koşuşuturmaca ve mürettebatın teker teker ölmesinden başka bir aksiyon olmuyor. olmasıda beklenmemeli zaten. pandorum nasıl olacak diye çok merak etmemek lazım kurgu sabit belki öykü farklı olabilir.

  4. Pandorum son zamanlarda yaşanan film kıtlığı içerisinde seyredilebilecek filmler arasında yeralıyor. Yazıda da belirtildiği gibi aksiyonun daha az olması filme daha olumlu bir hava katabilirdi. Gerilimin yansıdığı dialog sahneleri başarılıydı.

  5. finali çok şaşırtıcıydı. benim için bir bilim kurgu klasiği olur.

  6. Aslında çokta orjinal bir konu olmamakla birlikte filmi sevdim,Brian Aldiss in Yıldız Gemisi kitabını hatırlattı bana benzer bir final bekliyordum ,(Geminin uzayda olmadığını tahmin etmiştim ama dünyada yada dünyalıların yerleştiği başka bir gezegene indiğini düşünmüştüm)
    Uzay gemisinde ,istasyonda geçen filmleri severim .Ne yazıkki çoğunluğu bu tatta olmuyor.KARGO adında bir film dikkatimi çekti umarım oda bana aynı keyfi verir.
    Evet bencede bilim kurgu filimleri içinde önemli bir yer edinebilir. Tekrar tekrar seyredebileceğim,çevreme önerdiğim bir kolleksiyonluk.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Battery (2012)

Zombi filmi sever misiniz? ABD dolaylarından önümüze düşse de buram
blank

Altered States (1980)

Ken Russell mahsulu ilginç bir film Altered States ayrıca yönetmenin