Uzun zaman önce, çok uzun zaman önce içinde hiç acı ve hiçbir yalan olmayan bir yer altı ülkesinde insanların dünyasını görme hayalleri kuran bir prenses yaşarmış. Bir gün prenses korumalarını atlatarak mavi gökleri, yumuşak meltemi ve gün ışığı olan insanların dünyasına kaçmış. Gözleri gördüğü güneş ışığı ile kör olmuş ve tüm geçmişini unutmuş. Hastalık ve açlıktan dolayı bir süre sonra ölmüş. Ama babası kral küçük kızını bir türlü unutamamış ve bir gün kızının başka bir bedende geri geleceğine hep inanmış, onu beklemeye başlamış.
Küçük Ofelia annesiyle beraber 1944’lerin İspanyasına annesinin yeni eşi olan diktatör generalle tanışmak için gelir. Annesi generalin bebeğine hamiledir ve kısa bir süre sonra bir kardeşi olacaktır. Ofelia okuduğu kitapları, hayalleri ve sonsuz masumiyeti olan küçük bir kız çocuğudur. Lakin tanıştığı ilk andan itibaren kötü kalpli generalle arasında bir soğuk savaş başlar. Bu kötücül adam küçük kızdan hiç haz etmemiştir. Generalin tek amacı vardır. Bağlı olduğu güce sorgulamadan hizmet etmek ve doğacak olan oğlunu kendisi gibi yetiştirmek. Bu amacı uğruna gözünü kırpmadan herkesi harcayabilmektedir. Ofelia geldiği bu korkunç yerde onun prenses olduğunu ve ona verilen üç tehlikeli görevi yerine getirmesi şartıyla gerçek krallığına dönmesini sağlayacağını söyleyen Pan ile tanışır. Pan birçok ismi olan toprak gibi kokan yaşlı bir yaratıktır. Ofelia onun verdiği görevleri eksiksiz olarak yerine getirip yer altı krallığında sonsuz bir mutlulukla yaşayabileceğine inanmaktadır.
Hayallerinin masumiyetinde annesi ve işkence içinde yaşayan bir halkla iç içe olan Ofelia tüm ümidini bu garip yaratığa ve onun üç küçük perisine bağlamıştır. İhanet ve ölümün kol gezdiği yerde hayaller bizi tek kurtaran gemidir çünkü. İnancımız tek yelkenimizdir. Lakin her şey küçük kızın istediği gibi gelişmez. Annesi hamileliğinden dolayı çok rahatsızdır ve yavaş yavaş güçten düşmektedir. Tek dayanağı Mercedes ise generale ihanet etme planları yapmaktadır.
Ofelia hem krallığını hem de sevdiği insanları bu karanlıktan kurtarmak zorundadır. Gerçekler sizi sardığında tek sığınağınız hayal gücünüzdür. Hayatınızda ki labirente korkusuzca girmeniz ve çıkış yolunu bulmanız gerekmektedir. Hepimizin kırık dökük hayalleri vardır lakin. Büyümek denen hastalığa tutulduğumuzdan beri unuttuğumuz iyilik perilerimiz vardır.
Onlara inanmayı bıraktığımız gün değil midir ki karanlık bizi içine çekmiştir. İşte bu film de bir küçük kız bizi her şeye rağmen inanmaya ve mücadele etmeye davet ediyor.
Görselliği sonuna kadar kullanan bir yapıt Pan’ın Labirenti. Ofelia ile büyülü yaratıkların dünyasına bir seyahate çıkıyoruz. Renkler ve atmosfer bizi kendi dünyamızın dışında ki dünyalara hapsediyor ve büyülüyor.
Guillermo Del Toro’dan üç oscarlı muhteşem bir yapıt. Bize istediğimiz sonu seçmemizi ve tekrar içimize dönmemizi öğütleyen farklı bir masal. İyiler ve kötüler iç içe geçmiş mücadele etmeye kıran kırana devam ederken biz bazen gözyaşlarımızı tutamadan seyretmeye devam ediyoruz. 2006 yapımı bu buruk masalın kahramanları bizi kendi dünyalarına çağırıyor. Bu çağrıya kulak verin lütfen.
Başrollerini Ivana Barquero, Sergi Lopez ve Maribel Verdu’nun üstleniyor. Aynı zamanda Guıllermo Del Toro filmi yönetmekle kalmamış ve senaryosunu da kendisi yazmış.
Masumiyet kötülüğün hayal bile edemeyeceği bir güce sahiptir. Elinde silahı yoktur belki. Arkasında sırf korktuğu için onu destekleyen dalkavukları da. Fakat masumiyet her daim kazanan olma ayrıcalığına sahiptir. Döktüğü her gözyaşı gücüne güç katar ve en sonunda ışıklı yolunda yürümeye koyulur masumiyet. Eğer ki yüreğiniz kötülüğün sularında boğulmaya yüz tutmuşsa bu filmi seyredin. Yüreğinizi bu küçük kıza ve onun perilerine açın. Döktüğünüz her gözyaşı sizi arındırmaya yetecektir. İyi seyirler.
Pan’ın Labirenti fragmanı
Ne güzel filmdir. Öteki Sinema’da incelemesi olmadığını farketmemiştim.
ne saadet ki biz fark etmişiz evet bence de çok güzel bir film:) artık böyle masallara şans verilmiyor