Pelin Şeyhun: ‘Şimdi kafamın arkasında kendime sürekli bir festival jürisi gibi bakıyorum’

28 Ekim 2020

Belgesel jürisinde yer aldığım İstanbul Golden Fest’te kurmaca dalında en iyi kısa film ödülünü kazanan Canavarlar filminin yönetmeni Pelin Şeyhun ile konuştuk. Gencecik, daha 17 yaşında, enerjisini filmlerine yöneltmiş ve geçirmiş bu genç arkadaşımızın çabasını takdir ettim ve sizlerle paylaşmak istedim.

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Biraz kendini tanıtır mısın Pelin?

Merhaba, ben aslında ilkokul zamanlarında el bebek gül bebek büyütülmüş, daha sonra sinemanın o geniş deryasına olan hayranlıkla İzmir’den İstanbul’a 14 yaşında sinema okumak için gelmiş bir gencim. 17 yaşındayım ve İstanbul’da olan dönemimde birçok proje ortaya koyma fırsatım oldu, aynı zamanda müzikle de ilgileniyorum.

blank

Film çekmeye nasıl karar verdin ve bunun için ne gibi çalışmalar yaptın? Eğitim aldın mı yoksa alaylı mısın?

3 yıllık bir eğitim sürecinin içerisindeyim şu an. Ancak ilk filmim için -daha sinema eğitimim yokken- deli gibi kamera öğrenme araştırması yaptığımı hatırlıyorum gecelerce. Uyumaz kamerayı, ışığı açar çekim yapmayı öğrenmeye çalışırdım. Bütün sülalemi dekor yaptım anlayacağınız. Ortaokulda bana “kısa film çek” dediler ben de deneyince âşık oluverdim. Sonra Amerika’da finalist olduk bir film festivalinde ama vizeden iki kez ret yedik. Sanırım o yüzden bir intikam olarak daha da sarıldım sinemaya. Okulumun imkânlarıyla beraber gerek tanınmış gerek yetenekli insanlarla çalışma fırsatım oldu ama kreatifliğimi okuldan değil kendi emeğimle ve pratiğimle geliştirdiğimi düşünüyorum hep…

Daha çok kadınlar üzerine film çekiyorsun. Kısa film çekme amacın nedir, nasıl bir farkındalık yaratmak istiyorsun?

Başrolde kadınların ve onların acılarının, çatışmalarının olduğu şeyler izlemeye bayılıyorum, zamanında defalarca uğradığım tacizlerden, susmalarımdan bir intikam alışım hem de bu. Elimden gelse bütün kadınların sesi olup bağırasım var. Kurban rolünden çıkmalıyız artık ama savaşarak değil, direterek değil.  Benim amacım da bu. Dünyayı kadınlar yönetsin istiyorum, susmaya alışmış ama susmak için yaratılmamış varlıklar olduğumuzu anlayalım istiyorum. Biz kadınlar olarak bizim için çizilmiş yola tükürüp kendi yolumuzu çizelim istiyorum. Ama bunu agresif bir şekilde değil de sevecen tarzda, insanların duygularını ve empatisini harekete geçirerek yapmaya çalışıyorum…

blank

Canavarlar filminle ödüller kazanıyorsun, tebrikler. Canavarlar filmindeki duyguyu bize anlatabilir misin?

Filmi inanç ve inançsızlık çatışması üzerine yapmak istemiştim, inançlı ve inançsız bir çift. Birisi ölüyor. Tamamen buhran, reddetme ve ölümün kabulü üzerine yazılmış bir senaryo.  Ancak garip olan senaryoyu yazarken inançlı bir insan perspektifinden “inançsızlara ders verir misali” yazmaya çalışmıştım. Ancak sonra devran döndü ve senaryoda yazığım her bir olayla;  intihar, inanç çatışması, reddediş ve kabul aşamalarıyla bir bir yüzleşmek zorunda kaldım. Filmin yazım aşamasındaki o çokbilmiş hal, filmin son sahnesini çekerken inandığım her şeyi sorgulamamla bitiyordu. Senaryo aynıydı ama ben çok değişmiştim. Başrol olarak Asena Keskinci ile çalışmak da ayrı hayret verici bir olaydı, tiyatro bilgisi ve oyunculuk yeteneğini neredeyse her çekimde ağzım açık karşıladım. Filmin buhranını daha iyi yansıtabilecek bir karakter olmazdı herhalde…

Gelincik’te erken evlilik yapan bir kadının duygularıyla bize ulaşıyorsun. Bu belgeselde bize aktarmak istediğin duygu nedir?

Gelincik benim öz anneannem aslında. Yıllarca yatmadan önce ondan hayat hikâyesini yüzlerce kez dinledim. Ve ona 15 yaşında anne, eş olma yükünü taşımasından dolayı hayranlık duydum hep. Benim için anneannem çok önemli bir kadın ve hayatı acılarla dolu ama aynı zamanda anlatsa roman olacağı bir hayata, küçücük torunundan başka kimse değer vermemiş… Onun sesi olmak istedim. Tanımadığı bir adamla evlendirilip tecavüzden kurtulmak için kaçmasına, 14 yaşında hamile kalıp 30‘lu yaşlarda okumayı öğrenmesine kadar. Kadınların ve gençlerin ne kadar şanslı olduklarını bilmelerini istedim. Bilsinler ki “okusunlar”. Anneannemin de hep dediği gibi; ”Okulun arasında akan çaydan yüzerek de geçerdim okula gitmek için, babam göndermedi, keşke okuyabilseydim, keşke “.

blank

Deneysel, belgesel ve kurmaca. Her türde filmler çekiyorsun. Bir tür deneme mi yapıyorsun yoksa her anlatım farklı bir türde mi çıkıyor içinden?

Eskiden kendime karşı yargısızken, bu işten belki bir kazancım yokken her istediğimi korkusuzca ve sadece kendim için çekiyordum. Şimdi ise kafamın arkasında kendime sürekli bir festival jürisi gibi bakıyorum.  O yüzden özellikle kısa filmlerde zorlanıyorum. Kendimi bulmak için biraz deneme yapmam gerekti, o yüzden içinde her baharattan olan bir yemeğe dönüştü tür zevkim. Dediğiniz gibi konu ait olduğu türü buluveriyor aslında…  Ama hep belgesel çekeceksin deseler hayır demem.  Bence en akışkan ve duygu yüklü tür belgesel. Bir insanın hikâyesinin anlatıcısı olabilmek onur verici…

Festivallerde yer alıyorsun. Nasıl bir etkileşim ortamı sundu sana bu ortamlar?

Yeşilçam oyuncularıyla tanışmaktan tutun, ismini bilmediğim oyunculardan azar yememe kadar uzanan eğlenceli olaylar silsilesi aslında. Her festival çok kutsal benim için; tanışabildiğim kadar insanla tanışmak, kim olursa olsun fark etmeksizin, onları sadece sanatçı oldukları için alınlardan öpme isteğimi bastırmakla geçiyor zamanım. Katıldığım festivallerden sadece ödüllerim değil arkadaşlarım, akıl hocalarım da oldu. Hâlâ inanamıyorum bazen. Diyorum ki “Ben bu güzel sanat eserlerini oluşturan biriyle arkadaşım ya’’, çok hoşuma gidiyor.

Pandemi sürecinde neler yaptın, nasıl değerlendirdin?

Daha kendime sakladığım videolar çektim, edit yeteneklerimi geliştirdim, gitar çalmayı öğrendim, dışımdan çok içime bakma fırsatım oldu.

blank

Bazı festivaller çevrimiçi yapılıyor, bu konuda neler düşünüyorsun?

Özellikle pandemi döneminde gerekli olduğunu düşünsem de -hiç yapılmamasından daha iyi- fiziksel olarak telafi edilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Mesela bu yıl benim en çok ödül aldığım yıl oldu ama neredeyse hiçbirine fiziksel katılım sağlayamadım.

Filmlerin için finansı nasıl sağlıyorsun?

Daha yatırım yapmamı gerektirecek büyük bir proje yapmadım, aslında cesaret edemedim diyelim. Çalıştığım insanlar hep bana güvenmeyi seçtiler sağ olsunlar, emeklerinin karşılığını da elimden geldiğince verdim.

Bundan sonra neler yapmak istiyorsun, sırada neler var?

Duyulmamış insanların hikâyelerini, en kuytu köşede kalmış hayatları anlattığım bir belgesel serisi yapmak istiyorum. Karşıt görüşlü insanları bir araya getirip olan olayları kameraya almak istiyorum. Ama insan hayatı ve hikâyelerini, önyargıları kırmak için kullanacağım.

Son olarak neler söylersin?

Hayatımda ilk defa böyle sorularla karşılaştım ve bu inanılmaz onur vericiydi.  Festival komitesine, her bir jüriye, emeği geçen kim var ise ne kadar teşekkür etsem az sizlere. Bize derdimizi anlatacak bir platform verdiniz… Dileğim o ki, uyandığımız dünyayı değiştiremesek de güzelleştirmeye, en azından çabalamaya gücümüz var. Bunu bilelim, inanalım, daha adaletli, daha barış dolu bir yaşam mümkün. Sesimizle bağıramıyorsak müziğimizle, filmimizle bağıralım. Ama sakın susmayalım…

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Gökçe Pehlivanoğlu: “Eskiden daha az ama daha nitelikli filmler çıkıyordu”

Gökçe Pehlivanoğlu ile kısa film, fotoğraf, gezmek görmek ve çekmek
blank

Şeyhmus Altun: ‘Sinemada görsel gerilime özel bir ilgi duyuyorum’

Şeyhmus Altun, Göremediğimiz Tüm Işıklar filmiyle İstanbul Film Festivali'nde yarışıyor,