3 yıldır Pazarlarımızın (Türkiye’de Pazartesi) daha grotesk ve utanmaz geçmesini sağlayan Showtime serisi Penny Dreadful, geçtiğimiz Pazar ekranlara sonsuza dek veda etti. Yeryüzünün son Penny Dreadful bölümlerini peş peşe 2 bölüm olarak izledik. Birkaç gün öncesinde, ekibin sosyal medyada duyurmasına rağmen, bu durum biz “Dreadfuls” için şok etkisi yarattı. “Nasıl biter, daha konuyu toparlamadılar ki”, “ay nolur bizi hayal kırıklığına uğratmasınlar”, “yok yok bitmemiştir, uzatırlar kesin” düşünceleri eşliğinde izledik 8. ve 9. bölümleri. Ancak 9. bölümün sonunda “the end” yazısıyla karşılaşınca anladık vaziyetin ciddi olduğunu.

Penny Dreadful’un yaratıcısı, bütün o manyaklıkların mimarı, canavarların babası John Logan; aslında çok önceden planlamış bu bitişi ama çaktırmamış. Aslında 2. sezonun sonunda, Vanessa Ives yalnız yürümeye karar verip haçı şömineye attığı anda bitecekmiş her şey. Ama dizinin iyi gitmesi ve hayranların diziyi sahiplenmesi sayesinde bir sezon daha uzatılmasına karar vermişler. Fakat bu sezon dizi, Showtime’ın görmek istediği reyting rakamına ulaşamayınca biletini kesmişler. Yani adının aksine (Penny Dreadful, ucuz polisiye roman demek) gerçekten iyi ve dolu dolu bir iş, sırf anlaşılamadığı için “öldürülmek” zorunda kalmış. Zaten gotik kültür asla popüler olmayan ama vefalı ve güçlü takipçileri olan bir kültürdür. Penny Dreadful da hem başarılı olay örgüsü hem içi dolu karakterleri hem de “kimliğini sahiplen” mesajıyla daha iyisini hak ediyordu. Tabi o daha iyisi diziyi pizzanın üstündeki peynir gibi uzatmak değildi.

*** Spoiler’lı Kısım ***

Penny Dreadful orta

Peki, John Logan neden diziyi bitirmeye bu kadar hevesliydi? Çünkü konu aşağı yukarı belliydi, uzatmanın lüzumu yoktu. (Uzatmanın kötü bir şey olduğunu True Blood’dan biliyoruz.) Bütün diziyi, günün sonunda Vanessa Ives’ın ölmesi üzerine kurgulamıştı. Ha bir sezon önce, ha bir sezon sonra. Ama fanları kıramadığı için bir sezon sonra oldu. Yani John Logan’a göre her şey önceden belliydi. O zaman gelelim John Logan’a hazırladığımız cevaplara. Öncelikle Türk dizilerinin 1 saat özet olmak üzere 2 saat olduğunu, sezonlarca devam ettiğini ve artık ortada kuvvetli bir senaryonun falan kalmadığını, diziyi gelişine çektiklerini göz önüne alırsak bir dizinin onuruyla 3 sezonda bitmesi çok güzel. İçimize sinmeyense apar topar bitmesi. Yani emin adımlarla ilerleyip bir anda hadi hoşça kalın demesi hepimizi sersemleten. Heybetli Dracula neden daha güçlü karşı koyamadı? (Yani Dracula’sın ama üç beş sokak çocuğu ve gece hayvanından başka bir numaran yok.) Arkadaşlarının kendisini kurtarmak için mezbahaya geldiğini gören ve onları durdururuz diyen Miss Ives neden bir anda öldür beni, dünya kurtulsun moduna girdi? En az Dracula kadar hatta ondan da güçlü bir ikinci varlık vardı, Lucifer. O’na noldu? Sevdiğin kadını korumak böyle mi olurdu Ethan Chandler? Kafamızda deli sorular… Tamam, John Logan’ın diziyi fazla uzatmaması iyiydi de, birkaç bölüm daha uzatabilirdi sanki. Kalbimiz kırıldı.

“Koparmaya azmeden bir diş, parçalamaya azmeden bir pençe için iyi son yoktur.” Penny Dreadful, bize neden acımadığını bu şekilde özetledi. Karalara bürünüp yas tutsak da, her şeye rağmen doğru ve etkileyici bir sondu. Bütün sorunları bu sonla çözmüş oldu. 3 yıl boyunca Penny Dreadful’u Facebook, Twitter, Instagram, Tumblr ve Snapchat’te takip etmek büyük bir zevkti. (Dizinin başarılı bir sosyal medya yönetimi vardı.) Art work’leri ayrı, özel üretim eşyaları (tarotlar, akrep kolyeler, voodoo bebekleri…) ayrı güzeldi. Benim için Penny Dreadful içine girip bir parçası olduğum, her bir bölüm bittikten sonra üstünde düşündüğüm, kendimce notlar aldığım, derinlikli diyaloglarını yazarak arşivlediğim bir diziydi. Viktoryen bir kadın oluyordum izlerken. Özellikle The Creature’ın felsefik duruşu, varlığını sorgulaması, dinmeyen acıları dimağımda Nietzsche tadı bırakıyordu. Dorian Gray’in hedonizmi içimi gıcıklıyordu. Kır evinde kesici ebeyle cadılığın inceliklerini öğreniyor, Lily’le dünyaya karşı koyuyordum. John Clare’le akıl hastanesinde sohbet halinde, Kali’yle kanlı küvette sigara tellendirme molasındaydım. Yani benim Penny Dreadful’dan kopuşum öyle pek kolay olmadı. Zaten bu yüzden bu yazıyı yazmaya karar verdim. The Creature’la Vanessa Ives’ın bir keresinde, bir sohbetlerinde mutabakata vardıkları gibi: Saklanmak, ne olduğunu inkar etmek değil çıkıp dans etmek zamanı. Benim dansım da bu. Bütün gece varlıklarını ve kusurlarını özleyeceğim.

Her ne kadar Penny Dreadful bize son söz olarak “it was foretold” dese de, aniden veda etti be.

Öteki Sinema için yazan: Semra Doll

Penny Dreadful 02

blank

Semra Uygun

Fantastik sinema ve korku sineması için yeni ve acayip şeyler yaptı. “Korkteyl” programını yazdı ve sundu. “Midnite Movies” grubunu kurdu, korkuyu ötekilerle paylaştı. Semra deli gibi film izliyor, Tür, yıl, oyuncu, yönetmen ayırmaksızın izliyor; abur cuburlarını, dostlarını yanından eksik etmeksizin izliyor. Ama Semra hala doğru filmi bulamadı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kimlik, Yabancılaşma ve Kavanozdaki Adam (1987)

Televizyon tarihimizin en ilginç ve başarılı dizilerinden biri olan Kavanozdaki
blank

Blue Eye Samurai (2023)

Blue Eye Samurai son zamanlarda izlediğim en keyifli, en yaratıcı