Ummadık taş baş yararmış. Pek bir şey beklemeden izlemeye başladığım bir filmdi Pete’s Dragon, ama son derece memnun ayrıldım. Disney mahsulü film 1977 tarihli aynı adlı çizgi filmin yeniden çevrimi olsa da, akıllarda daha çok yer etmiş, çok ünlü bir başka filmi andırıyor. Yine de “klişe” veya “çocuk filmi” gibi söz öbekleriyle kestirip atmak haksızlık olur.
Filmimizin adı Pete Ve Ejderhası olduğuna göre, ana malzememiz bir adet Pete. İşte bu Pete, annesi ve babasını öldüren trafik kazası sonucunda arabadan çıkıp ormana daldığında kurtların elinden bir ejderha tarafından kurtarılıyor. Filmde köpeğin biraz daha akıllısı olarak tasvir edilen bu ejderhayla altı yıl boyunca dost oluyor ve okuduğu çocuk kitabından yola çıkarak ona Elliot adını veriyor. Ancak kasabadaki kereste şirketi, biraz da yasa dışı olarak ormanın derinlerine doğru ilerlediği zaman hem Pete’in, hem Elliot’un varlığı ortaya çıkıyor. Kereste şirketinin yasaları, hakkı hukuku pek takmayan ortağı Gavin, Elliot’u yakalamaya çalışırken filmin aynı zamanda Gavin’in baldızı olan anaç karakteri Grace hem Pete’i, hem de Elliot’u korumaya çalışıyor.
Görüldüğü üzere “iyi niyetli doğaüstü varlık, onun arkadaşı olan çocuk, onu yakalamaya çalışan kötü adam” gibi anahtar sözcüklere sahip olan senaryo Spielberg klasiği E.T.’yle aynı duraklara uğruyor. Hatta filmin ilerleyen dakikalarında “E.T. eve telefon”un bir muadilini bile görebilirsiniz. Aynı zamanda senaryonun da yazarlarından biri olan yönetmen David Lowery’nin filmin odağından sapmamak konusunda gösterdiği maharet ise Spielberg’inkine rakip olabilir. Bu sayede film, bir yandan çocuklara hitap ederken diğer yandan büyüklere nostalji duygusu yaşatmayı, farazi bir E.T. yeniden çevriminden çok daha iyi başarıyor. Yine de belirtmekte fayda var: Pete Ve Ejderhası, her yönüyle E.T.’den çok daha mütevazı bir film. Kadro daha dar, senaryodaki “yolculuk” duygusu çok daha geri planda -ki bu, filme getirilebilecek en büyük eleştiri. Filmde bir “giriş” var ama sanki “gelişme” kısmı atlanıp doğrudan sonuca ulaşılıyormuş gibi bir his de var. Dahası, Grace’in kocası ve Gavin’in kardeşi Jack’in arada kalmışlığının üzerine gidilmemesi gibi kaçırılmış hikâye fırsatları olduğu da dikkatli gözlerden kaçmıyor. Fakat bu kusurlar, Pete Ve Ejderhası’nın son dönemde Stranger Things gibi seksenlere öykünen eserlerin başarısını devam ettirmesine mani olamıyor.
Bu başarıda senaryo ve işlenişi kadar oyuncuların performansının da etkisi var. Bryce Dallas Howard, Karl Urban, filmografisindeki filmler kadar meşhur olmayan Wes Bentley, ikili ilişkilerdeki tüm sorunların aldatmayla çözüleceğini ileri süren This is Where I Leave You’nun küçük oyuncusu Oakes Fegley, Antoine Faqua’nın yeniden gözüme girmesini sağlayan boks dramı Southpaw’daki performansıyla adını duyuran diğer küçük oyuncu Oona Laurence ve Hollywood’un emektarlarından Robert Redford’un toplam oyun gücü, filmin ihtiyacı olanın çok üzerinde. Bir de John Williams’ınkine eşdeğer bir müzik olsaydı, David Lowery belki zoru başarıp yeni bir E.T. yaratabilirdi.
Ama film bu haliyle bile yeterince iyi. Disney filmi olması itibariyle fazla naif gelen yanları olabilir, ama Pete Ve Ejderhası hem küçük, hem de büyük izleyiciler için amaçladıklarına ulaşan bir film.