Pieta Ki-duk Kim’in daha önce ülkemizde filmekimi kapsamında gösterime giren son filmi. 16 yıllık yönetmenlik hayatındaki 18. çalışması olması yönetmenin ne kadar iştahlı olduğunu gösteriyor, her ne kadar son zamanlarda hakkında çıkan yönetmenlik sevdasına ara vereceği dedikoduları olsa da…
Öteki Sinema için yazan: Mustafa Yahşi
Pieta filminin Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü aldığını da vurgulayalım. (The Master’a gidecek ödül Festival kuralları gereği Pieta’ya gitmişti.) Ki-duk kim en çok Boş Ev (Bin-Jip) (2004) ve İlkbahar, yaz, sonbahar, kış ve ikbahar (Bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom) (2003) yapıtlarıyla hem ülkemizde hem de dünya çapında adını duyurmuş Güney Kore sinemasının etkin yönetmenlerinden.
Öncelikle ülkemizde Acı olarak çevrilen film adını Michalengelo’nun Pieta adlı eserinden alıyor ki bu filmin teatral olarak resmedilmiş posterine de yansıtılıyor. Eser temelde Meryem’in ölmüş olan İsa’nın bedenini kavrayışını ve sahiplenmesini tasvir ediyor.Filmde de bu esere belli noktalarda temas ettiğini görüyoruz yönetmenin.
Ki-duk Kim sinemasına alışık olanlar için yahut daha önce bu şansa sahip olmayan izleyiciler için de farklı bir film bekliyor bizleri ki son filminde yönetmenin tarzının dışına çıktığını görüyoruz. Diyalogu daha fazla ve kısmi olarak aksiyon(hareket) üzerinden ilerleyen bir film ile karşı karşıyayız.
Film Gang-Do(Jeong-jin Lee) adlı çete üyesinin borç verdiği bölge esnafından borçları toplaması üzerinden başlıyor. Bu süreçte parayı tahsil etmek için hiçbir şeyden kaçınmayan ve duygu yoksunu bir karakter olarak görüyoruz kendisini. Süreç bu şekilde devam ederken, bir gün annesi Mi-Son(Min-soo Jo) aniden belirerek karakterin dünyasında yer edinmek istiyor ki hikaye bu noktadan sonra dönmeye başlıyor.
Öncelikle Gang-Do herhangi bir bireyle herhangi bir duygu bağına sahip değil ve kendisi bunu zaten istemiyor görünürde.(mastürbasyon ile kendini tatmin etmesi). Bu yüzden hayatına birini dahil etmek onun için zor bir süreç. Filmde Gang-Do’nun annesi olduğunu belirten Mi-Son’u sabır testlerine sokması ve bu süreç sonrasında ise Mi-Son’un annesi olduğunu kabul etmesi ile farklı bir perspektif ile görmeye başlıyor yaptıklarını. Alt metin incelemelerinde, hayatla bağını başka bir insan üzerinden kuran Gang-Do endişe ve acıyı tecrübe etmek üzere başka bir teste tabi tutuluyor.
*Bu noktadan sonrası film hakkında sürprizbozan içermektedir.
Filmde anne-oğul ilişkisi, oğlun anneye karşı olan kırılganlığı (Oidipus Kompleksi) ve annenin oğluna olan sevgisi ise vurgulanan diğer temalar. Mi-Son’un aslında Gang-Do’nun ölümüne sebebiyet verdiği insanlardan birinin annesi olması sürprizi filmi başka noktalara taşıyor. Yaptıklarının kefaretini ödemek zorunda olan karakterimiz için aynı zamanda insan olduğu vurgusu ve acının herkes için ortak olduğu belirtiliyor. Mi-Son’un Gang-Do’ya karşı acıma belirtileri(cinsel tatmin sahnesi ve aslında ona acıdığını vurguladığı sahne) göstermesi de bunu destekler nitelikte.
Filmdeki kapitalizm eleştirisi yerinde(yaşlı adamın eskiden bölgenin bu kadar tekelleşmediği vurgusunda bulunması) ve sürecin onu sakat bırakmasındansa ölmeyi yeğlemesi(sistemin onu kendine bağlamasından ise sistem dışında kalmayı tercih etmesi) güzel dokundurmalar. Özel olarak belirtmek istediğim yer yer hareketli kamera kullanımı ve sekans-plan yerine cut-plan uygulaması film için doğru kaçmış. Oyunculukların genelde kalburüstü olduğu ise bir diğer başarılı nokta. Filmin ülkemizde sadece Beyoğlu Sineması’nda (Taksim) gösterim şansı bulduğunu belirtelim ve izlenmeye değer olduğunu belirtelim.
Yıllardır Kim Ki Duk filmi izlemiyorum. Ne hala geldi acaba sineması. Bıraktığımda entelliğin doruklarındaydı. Yay’dı en son seyrettiğim filmi sanırım.