Ortaçgil Eşliğinde Naif Bir Aşk Filmi: Pisi Pisi (1975)

18 Ağustos 2017

Bir tarafta hastalıklarla boğuşan, hayattan soğumuş genç ve güzel bir kadın; diğer tarafta ise yakışıklı ve neşe dolu bir fotoğrafçı… Özellikle başrol hüviyetine yerleştirdiği müzikleriyle dikkat çeken Pisi Pisi, hiç şüphe yok ki Yeşilçam döneminin en kayda değer aşk filmlerinden biri. Yönetmenliğini Zeki Ökten’in yaptığı, Kadir İnanır ve Müjde Ar’ın başrolleri paylaştığı filmin müzikleri ise duayen sanatçı Bülent Ortaçgil’e ait.

blankSinan, fotoğrafçılık yaparak hayatını idame eden, çatı katındaki evinde kendi halinde yaşam süren bir gençtir. Günün birinde tesadüf eseri çektiği bir fotoğraf, yolunun Ayşin ile kesişmesine neden olur. Ayşin’e fotomodellik yapması için teklif götüren Sinan, ne var ki bu varlıklı kadın tarafından geri çevrilecektir. Ancak bu durum, onlar arasında doğacak aşkın da ilk habercisidir. Bu dakikadan itibaren ikilinin birbirine yakınlaşmasını ve oldukça naif gelişen aşkını konu alan film, bir yandan da Ayşin’in hastalığı ile izleyenlerine dokunaklı bir anlatı armağan etmektedir.

Pisi Pisi, esasen Yeşilçam’ın alışılagelmiş klişelerinden fazlasıyla beslenen bir film. Zengin kız-fakir oğlan çatışması, sonu ölüme doğru giden bir hastalık, sevecen baba-despot anne, “Neen var kuzum” söylemleri derken, hikâye bilindik bir yapıyla kapılarını açmaktadır. Ancak bu noktada anlatıyı farklı kılan en önemli hususun, anbean hissedilen samimiyet ve naiflik duygusu olduğunu söyleyebiliriz. Henüz filmin ilk dakikalarında, Sinan’ın çatı katına aldığı kedilerle optimist bir duruş sergileyeceğinin sinyallerini veren film, merkezine yerleştirdiği hastalık temasına rağmen kötümserlikten uzak durmayı başarmaktadır.

Eğri oturalım, doğru konuşalım. Zengin kız-fakir oğlan çatışması yahut hastalıkla beraber gelen iç karartma çabası, Yeşilçam döneminde defalarca işlenmiş ve yer yer de kabak tadı vermiştir. Ne var ki bu durumun Pisi Pisi özelinde göze batmaması, en başta yönetmen Zeki Ökten’in abartıya mahal vermeyen anlatımında gizli. Yönetmen bir yandan iki âşık arasındaki saf duyguyu ön plana çıkarmaya çabalarken, bir yandan da klişeleri tamamıyla yardımcı bir fon olarak kullanmayı seçmiştir. Bu hem izlenilen filmin bir Yeşilçam melodramı olduğunu akıllardan bir an olsun çıkarmamakta, hem de duygusal duruşuyla derinlere temas etmeyi başarmaktadır.

Pisi Pisi’nin özelinde, aşka dair her şeye rastlamak mümkün. Başta gelen sancılı bir tanışma süreci, sonrasında dünyanın en benzersiz duygusuna açılan bir kapı ve tabii ki bu iki aşığın arasına giren engeller. Evet, aşk teması dünya sinemasında defalarca kez işlenmiş, işlenmeye de devam edecek bir konu. Ne var ki bunu gerçekçi yansıtabilmek de her baba yiğidin harcı değil. Sinan ile Ayşin’in aşkı ise, basit duygu yüklü bakışmaların ötesine geçebilen, izleyenlerin kendi hayatlarıyla empati kurabileceği anları bünyesinde barındırmaktadır.

İlk olarak dediğimiz gibi Pisi Pisi, Yeşilçam döneminin en özel aşk filmlerinden. Buradaki aslan payını ise, aşkın doğasını en naif şekilde resmedebilmesine verebiliriz. En başta anlaşalım; aşkı bu denli özel ve etkileyici kılan kavram, içinde barındırdığı masumiyet duygusudur. İki insanın çıkar ilişkisi gütmeden birbirine yaklaşabilmesi, sevdiği insanın yanında kişinin en doğal hali ile var olabilmesi ve saatler boyunca göz göze bakıp, diz dize oturmak aşkın en belirgin karakteristik özelliklerinin başında yer almaktadır. İşte Pisi Pisi, her bir saniyesiyle izleyenlerini bu romantik duyguya ortak ediyor ve birçoklarının midesine tatlı-sert bir ağrı yerleştirmeyi vadediyor.

blank

Film bir yandan aşkın doğasını olabildiğince masumane bir şekilde izleyicisine aktarırken, bir yandan da insan hayatını ne denli değiştirebileceğine parantez açıyor. Hayattan hiçbir beklentisi kalmayan, hastalığı yüzünden köşesinde sessizce ölümü bekleyen Ayşin’in, yaşama tutunmaya karar vermesi de aşkı keşfetmesiyle gün yüzüne çıkmaktadır. O, hayatına Sinan girdikten sonra ölüm fikrinden git gide uzaklaşacak ve bambaşka bir kadına evirilecektir. Hikâyenin en çok dikkate değer taraflarından birinin de bu olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim odak noktasına aldığı hastalık temasına rağmen bir an olsun ajite etmeyen film, aksine acıyı insani duygularla rafa kaldırabileceğimizi de en ince şekilde öğütlemektedir.

Pisi Pisi’nin anlatım biçimine doğru bir yolculuğa çıktımızda ise, kusursuza yakın bir ahenk bizi bekliyor. En başta filmin, gereksiz ayrıntıları kapı dışarı eden ve yalnızca anlatısını güçlendiren hususlara kucak açtığını söyleyebiliriz. Bu durum yaşanılan her bir hadiseyi daha doğal bir konuma yerleştirdiği gibi, filmin sadeliğine de pozitif bir katkı sağlamaktadır. Keza Pisi Pisi’den bu denli naif bir film olarak bahsedebilmemizin nedenlerinden biri de aşırılıktan uzak duran anlatısı olduğu aşikâr. Tabii ki bu noktada parantez açılması gereken en büyük detay ise, müzikleri ile kulakların pasını silen, aşkı daha dokunaklı bir hale getiren duayen sanatçı Bülent Ortaçgil’in anlatıya kattığı değer.

1974 yılında çıkardığı Benimle Oynar Mısın albümü ile müzik piyasasına adım atan Ortaçgil, samimiyet kokan şarkıları ile birçoklarının yıllardır hayran olduğu bir sanatçı. Onun gibi romantik bir müzisyenin Pisi Pisi’ye kattığı değer ise eşine az rastlanacak türden bir kimyayı beraberinde getirmektedir. Hatta film için, müzik ile sinemanın harikulade bir bileşimi yorumunu yapmak dahi mümkün. Nitekim Ayşin ile Sinan’ın yaşadığı aşkın bu denli masumane durmasında, arka planda yer eden Ortaçgil’in huzur dolu sesinin payı fazlasıyla büyük. Keza onun şarkılarıyla eşlik ettiği her bölüm, izleyenlerini filmin büyüsüne doğru çeken ve aşkı daha anlamlı kılan anlar olarak da hafızlarda yer etmektedir.

blank

Gelgelim oyunculuklara. Bir tarafta Yeşilçam döneminin en büyük jönlerinden olan Kadir İnanır, diğer tarafta ise 80’li yıllarda çektiği kadın filmleri ile gönülleri fetheden Müjde Ar. Bu noktada söylenmesi elzem olan konu ise, performans anlamında Kadir İnanır’ın filmi neredeyse tek başına sırtladığı gerçeği. Yakışıklılığının zirvesinde olan İnanır, hayatın her anından keyif almaya çalışan Sinan’a öylesine içten, öylesine doğal bir şekilde hayat veriyor ki karakterin izleyicinin içine işlememesi kaçınılmaz bir süreç halini alıyor. Ne var ki Müjde Ar’ın performansı için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Özellikle filmin eleştirilmeye değer tek tarafının, kariyerinin henüz başındaki Müjde Ar’ın performansı olduğu aşikâr. Buna rağmen güzelliği ve gençliği ile büyüleyen Müjde Ar’ın, Kadir İnanır ile uyumu da görülmeye değer bir durumu temsil etmektedir.

Klişeler arasından çıkagelen ve izleyicisine oldukça naif bir aşk hikâyesi servis eden Pisi Pisi, içten anlatısıyla döneminin en özel işlerinden biri olarak hatırlanmaktadır. Özellikle abartıdan uzak duran yapısı ve sadeliğinden zerre ödün vermeyişiyle dikkat çeken film, Bülent Ortaçgil müzikleri ile de anbean büyülemeyi başarmaktadır. Finali ile izleyenlerinin bam teline dokunmayı amaçlayan Pisi Pisi, Yeşilçam melodramları içerisindeki en seyre değer aşk filmlerinden biri olarak da güncelliğini korumaktadır.

Öteki Sinema için yazan: Polat Öziş

blank

Polat Öziş

1992 İzmit doğumlu… Küçük yaşlarda tanıştığı Yeşilçam filmleri sayesinde sinema en büyük tutkusu oldu. Sonrasında ilginç bir şekilde Muğla’ya İktisat okumaya gitse de tutkusundan vazgeçemedi ve sinemayla ilgili çalışmalar ortaya koymaya başladı. İzledi, düşündü, çekti. Sonunda ise filmler hakkında yazmaya başladı. Film Arası Dergisi, Film Hafızası ve Öteki Sinema’da çok sevdiği filmler hakkında yazmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Unseen (1981)

The Unseen, adı üstünde denilebilinecek türden kıyıda köşede kalmış, bundan

Kaptan Feza (2010)

Kaptan Feza’yı izlemek için gittiğim sinema işletmesinin 8 salonunda gösterilen