Geldiler! (They’re here!)

Kartları açık oynamak adına en baştan söyleyeyim; modern zaman ‘remake’lerine toptan karşıyım. Büyük stüdyoların ellerinde para basan birer oyuncak haline gelen (güya) yeniden çevrimlerin gerçekten ‘yeni’ bir şey sunacağına dair inancım kalmadı. Bir zamanların vizyon sahibi yönetmenlerinin ellerinden çıkan The Thing ya da The Fly gibi kafa açıcı ‘remake’leri bir daha görebileceğimizi hiç zannetmiyorum. Büyük stüdyolar işi riske atmak istemiyorlar. Dolayısıyla tamamen sembolik olarak uygulanan birkaç değişiklik dışında orijinal filmlerin can alıcı sahnelerine hiç dokunmayarak eşeklerini sağlam kazığa bağlıyorlar. O minik değişiklikler de çoğu zaman işlemiyor ve aslını yüceltmekten başka bir işe de yaramıyor açıkçası.

Poltergeist poster TRNe yazık ki Poltergeist’da da benzer sıkıntılar mevcut ki başka türlüsünü beklemiyorduk zaten. Karşımızda orijinalini aşan ya da bırakın aşmayı onun üzerine bir şeyler eklemeye çalışan yenilikçi bir film yok. Fakat bir anlığına bunun bir ‘remake’ olduğunu görmezden gelelim; ilk filmden çarptığı gerilimi yüksek sahnelere, çok fazla rahatsızlık vermeyen (hatta yer yer etkileyici olduğunu bile itiraf etmek zorunda olduğum) bilgisayar efektlerini başarıyla yediren yeni Poltergeist, eli yüzü düzgün bir perili ev filmi.

Eric’in işsiz kalmasıyla düzenli bir gelirden mahrum kalan Bowen ailesi, yeni bir eve taşınmak zorunda kalır. Karısı Amy ve çocukları Kendra, Griffin ve Madison ile beraber yeni bir başlangıç hayali kuran Eric, bütün umutsuzluğuna rağmen aileyi ayakta tutmaya çalışmaktadır. Yeni evlerinde garip bir şeyler olduğunu ilk olarak Madison fark eder. Kim olduğunu bilmediği birileriyle televizyon aracılığıyla konuştuğunu iddia eden küçük kız, bir dizi garip olaydan sonra ortadan kaybolur. Ne yapacağını bilemeyen şaşkın aile, küçük kızlarını geri getirmek için profesyonel yardım almaya karar verir.

Yeni Poltergeist ile orijinali arasındaki farklara bakarak ilerleyelim; ilk dikkat çeken değişiklik doğaüstü olaylara maruz kalan ailenin maddi durumu. İşsiz kalan bir baba, çalışmayan bir anne ve üç çocuktan kurulu ailenin düzenli bir geliri yok. Belli ki günümüz Amerika’sındaki ekonomik sıkıntılara dikkat çekmek (ya da günümüz seyircisinin karakterlerle daha kolay özdeşleşebilmesi) için böyle bir yol seçilmiş. Çünkü baba Eric Bowen’ın işsizliğine vurgu yapan birkaç cümle dışında filmin genelini etkileyen bir tercihten bahsetmiyoruz. Ayrıca işsiz kalan bir ailenin hiç de fena olmayan büyük bir eve geçmesi de inandırıcılığa bir parça darbe vuruyor ama onu da ailenin emlakçıyla yaptığı konuşmaların arasına sıkıştırılan ‘haciz’ kelimesi ile çözme yoluna gitmişler. Bu sayede gene ufak ama tek bir kelimenin içine hapsedildiği için kolaylıkla etkisizleşen bir ‘mortgage’ eleştirisini de araya sıkıştırmışlar.

Poltergeist orta

Babanın işi değişince onunla direkt bağlantılı Kızılderili Mezarlığı mevzusu da tamamen hasıraltı edilmiş. Hadi buna bir yere kadar tolerans gösterebiliriz ama ilk filmin en önemli figürlerinden, Zelda Rubinstein’ın canlandırdığı medyum Tangina Barrons karakterinin yerine, televizyonda perili evlerle ilgili ‘reality show’ yapan bir medyum görmek, ister istemez bir parça burukluğa sebep oluyor. Görmüş geçirmiş, tecrübeli ve bir o kadar da şakacı medyum Carrigan Burke rolünde Jared Harris hiç de fena sayılmaz ama işte Zelda Rubinstein’ın artık simgeleşmiş karakterinin yerine başka bir şey koymaya çalışırken bundan çok daha fazlası gerekiyor.

Her ne kadar yönetmen olarak Tobe Hooper’ın ismi geçse de 1982 yapımı Poltergeist, tipik bir Steven Spielberg filmidir. (Hatta bazı sahneleri bizzat onun çektiği bile söylenir.) Gerilim dozu yüksek bir korku filmi olsa dahi genel yapı itibarıyla eğlenceli bir filmdir. Yönetmenliğini Monster House (2006) ve City of Ember (2008) ile tanınan Gil Kenan’ın üstlendiği 2015 yapımı Poltergeist ise işin eğlence kısmını Eric Bowen rolündeki Sam Rockwell ile Carrigan Burke rolündeki Jared Harris’in sırtına yükleyerek daha ciddi bir perili ev filmi olma gayretinde. Sezar’ın hakkı Sezar’a, her iki oyuncu da bu yükün altından fazlasıyla kalkarak filmin genel havasını belirlemede çok etkin bir rol üstlenmişler. Ayrıca bütün Poltergeist serisinin en unutulmaz anlarından biri olan palyaço sahnesi da yeniden çevrimin “olmuş” kategorisine eklenebilecek bir diğer unsur.

Sonuç itibarıyla ilk filmden bihaber korku severlerin yeni Poltergeist’tan memnun olmamaları için hiçbir sebep yok. Onlar için Insidious (2010) gibi yakın dönemin “tutmuş” korku filmleriyle aynı sepete koyabilecekleri yeni(!) bir ürün işlevi görecektir. İlk filmi izlemiş seyirciler ise yukarıda bahsetmeye çalıştığım farklılıklardan dolayı bir parça hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Ama şunu iyi anlamak lazım; bu tip ‘remake’lerin arkasındaki itici güç meydanda (para, para, para), seneler önce çalışmış bir formül alınıyor, modernize edilip yeniden servis ediliyor ve garanti olduğu düşünülen bir gişe hasılatı bekleniyor. En başta söylediğimi tekrar edeyim; modern zaman ‘remake’lerine toptan karşıyım. Bu şekilde olacağına hiç olmasın diyenlerdenim ama elden ne gelir ki varlar ve yapımcılarına para kazandırmaya devam ettiği müddetçe var olacaklar. Ve şartlar böyleyken Poltergeist’ın yeniden çevrimi bundan daha iyi olamazdı.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

Poltergeist 011

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Stand (1994)

Oldukça detaylı bir roman olan The Stand, bu mini seri
blank

Bir Milyonerin Hezeyanları: The Evil Within (2017)

The Evil Within ilk bakışta ucuz filmlerden birine benziyor ama