Ülkenin Oscar’ı olarak nitelendirilen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin 53.’sü de geride kaldı. Değişen yapısı, yönetim ve iletişim kadroları ile son 3 yıldır organizasyon cephesi, gösterilen filmlerden daha çok öne çıkan Antalya Film Festivali, sponsor basın cephesine bakarsanız muhteşem ve görkemli geçti; Antalyalılara sorarsanız “ne o festival mi vardı?”
Oradan oraya koşturduğumuz film ve etkinlikler arasında nefes almaya fırsat bulduğum her an film yazarı şapkamı bir kenara fırlatarak, araştırmacı gazeteciliğe soyundum. Yanlış anlaşılmasın bu tutumu gitmeye fırsat bulduğum her festival ve etkinlikte sürdürüyorum aslında, Antalya’ya özel, negatif bir tutum değil; ama yazmaya değer tepkiler en çok Antalya’dan geliyor kulağıma son birkaç yıldır.
Lafı kısa kes kimlerle konuştun derseniz; 5 taksici, 2 tekne organizatörü, 3 ayrı esnaf ve 1 adet Antalya’da yaşayan akraba aile eşrafı sanırım yeterli yerel yelpazeyi tamamlıyor. E biz de kör sağır değiliz, ne olup bitiyor çevremizde o kadarını görüyoruz.
Öncelikle festivalin duyurular, afişler vb. outdoor görsellerle tanıtım ayağının festival koşturmacasının sürdüğü AKM-Festival Yolu-Migros AVM ekseni dışına pek çıkamadığını belirtmek gerek.
Geçtiğimiz yıl şöyle bir aile ziyaretine Lara’ya uzanmıştım ki sanırsınız Antalya’nın ilçesi değil! Lara, Kemer, Alanya gibi şehre kilometrelerce mesafesi olan bir sahil noktası değil, gayet toplu ulaşımla gidilebilen, sinema kompleksi olan, hatta üst ve üst orta sınıfa mensup ailelerin ikamet ettiği, nezih bir muhit. Laralılar, sinemadan, sanattan, kültürden anlayan ve bunun için para harcayacak insanlar. Ama bu semt sakinlerinin ne gelenden ne gidenden haberi var, ne de “görkemli geçen” festivalden. Bizzat birincil ağızdan aktarıyorum:
“Eskiden festival tüm şehre yayılırdı. Tek bir noktada değil her yerde gösterimler olurdu. Hele o kortej, mutlaka koşa koşa giderdik! Şimdi haberlerde görürsek görüyoruz, benim de hevesim kaçtı son 3-5 yıldır.”
F. Güzey Emekli öğretmen 80’lerin sonunda tayinle geldiği Antalya’da 25 yılı aşkındır ikamet ediyor.
Hangi şehirde olursa olsun oranın atmosferini herkesten iyi soluyan taksicilerden biri:
“Valla ben size açıkça bir şey söyliyim madem sordunuz. Festivalin o eski havası hiç yok. Antalyalı Altın Portakal dedin mi Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Türkan Şoray kendisine el sallayacak diye koşa koşa giderdi. Emel Sayın’ı görmeye giderdi. Halktan birisine Emel Sayın’ın el sallaması ne demek siz biliyor musunuz? Artık o eski coşku kimsede yok kimse gitmiyor festivale falan.”
Bir başka mevzu Antalya’da turizmin kalbinin attığı ve bu yıl ki krizden sonra gerçekten kan ağlayan Kale İçi. Dönüşe geçmeden önce eşe dosta ufak tefek hediyelik aldığım bir dükkandan:
“Altın Portakal demek kortej demekti. Çocuğum küçücüktü ben onu kucaklar kortejde geçecek ünlüleri beklerdik. Hiç yorgunluk hissetmezdik inan ki… Bak biz 20 yıldan fazladır işletiyoruz burayı, Antalya’ya gelen ünlüler Kale içine mutlaka gelirdi. Şimdi kimseyi gördüğümüz yok. Eskiden her mahallede ama bak yaz bunu her mahallenin okullarının bahçesinde açık hava sineması kurulurdu. Tek bir yerde değil. Bütün mahalleli toplaşır, açık hava sinemasına giderdik. Festivalin o filmi, o oyuncuyu getirdiğini bilirdik. Çoluk-çocuk herkes film seyrederdi. Sonra üniversitede de film gösterimleri olurdu. Artık hiçbir yok. 10 yıldır festivalin eski tadı yok.” N. Bulut Çini Sanatçısı – Kale İçi Esnafı
Limanda hızlı adımlarla yürürken yavaşlama ihtiyacı hissettiğim bir başka diyalog:
“ – Hanfendi merhaba. Turist kafilesinden misiniz siz?”
“ – Yok hayır, film festivalindenim.” (Boynumdaki kartı göstererek)
“- Altın Portakal mı yani?”
“- Evet. Ama biraz acelem var.”
“- Bir şey söyleyebilir miyim; eskiden Altın Portakal’a kim gelirse buraya da uğrardı. Biz alır onları tekne gezisine götürürdük, Antalya’yı gezdirirdik. Ne artistler gördük biz burada bir bilsen! Yalnız artık pek kimse uğramıyor. Söylesenize gelsinler buraya da?”
İki gözüm önüme aksın ki böyle söyledi, adını öğrenemediğim ama Antalya’da Aynalı Restoran’ın önünde her daim görebileceğiniz tekne gezisi organizatörlerinden biri. “Söylerim, iletirim tabii” dedim, içim ezilerek. Bu yazı da suyunu içtiğim Antalyalılara borcum olsun!
Ne yapmalı?
Bir şey yapmalı! Orası kesin. Salt şikayet sunacak değiliz ya biraz da önerilerle gelmek lazım.
Öncelikle nabzını tuttuğumuz Antalyalıların hepsi Altın PortakaI’ı festival yapan etkenin (kabul edin 50 yılın sonunda hiç kimse Antalya Uluslararası Film Festivali demeyecek, 3 nesil daha gerek Portakalı unutturmak için!) televizyon ve sinemada gördüğü aslında hiç ulaşamayacağını zannettiği ‘artistlerin’ ayağına gelişi olmasında hem fikir! Kimsenin umurunda değil Türkan Şoray bu yıl filmiyle mi gelmiş, jüri olarak mı gelmiş, Emel Sayın onur ödülü mü almış! İsterseniz 5 onur ödülü verin, isterseniz 50, isterseniz sıfır!
Önemli olan Antalya halkının o sanatçıyla birebirde buluşması. Ama bu 3 mekâna sıkışan film gösterimleri arkasındaki 15-20 dakikalık soru-cevap bölümüyle olacak iş değil, kimse kusura bakmasın. Sabah 8-akşam 10, haftada 7 gün çalışan esnafa da götürün sinemayı, sevdiği beklediği hayranı olduğu oyuncuları. Herkesin kalkıp AKM’ye AVM’ye gitmesini beklerseniz o halkın değil, basının, sinemacının kendi kendine festivali olur. Biz de kendi kendimize çalar oynarız. Tıpkı bu yıl olduğu gibi.
Örneğin ‘Tarık Akan’ı özel olarak anacağız’ dendi; açılış gecesindeki biraz daha uzun VTR ve festival yolundaki 3 afiş dışında ne vardı Tarık Akan’a dair benim görmediğim bir Allah’ın kulu söylesin! Tüm sanat camiasının uzun süredir olmadığı kadar tek yürek olduğu Tarık Akan’ın acı kaybı halen tazeyken festival çok daha kapsamlı anmalar düzenleyebilir, Tarık Akan’ın beraber rol aldığı sanatçı dostlarını bir araya getirebilir, onları halkla buluşturabilirdi. Bu anlamda Adana Film Festivali’nin her ulusal yarışma filminin önüne koyduğu 5 dakikalık Tarık Akan anma videosunu eleştirmiştik ama lazım olan oymuş meğerse! Getir Hababam Sınıfı’nı, kim gelebiliyorsa gelsin; insanlar her sene Türkan Şoray, Filiz Akın bekliyorlar diyoruz… Getir Antalyalı sinemacıları, Kale İçi’nde üniversitede halkla, öğrenci ile buluştur. (Bu anlamda Adanalıların kendi sinemacılarına sahip çıkmasına hep imrenmişimdir.)
Benim aklıma ilk öneriler olarak bunlar geliyor; gelin tartışalım; Antalya’nın festivalin ipini elinden tutanlardan daha fazlasına ihtiyacı var.
Basın mensubu kılıklı sinefil