Adı değişti, Antalya Film Festivali oldu ama ben bildiğim halini kullanmaya devam edeceğim; Altın Portakal…
Bu yıl zahmet edip bülten göndermiyorlar, internette okuduğumu paylaşıyorum;
[box type=”note” align=”” class=”” width=””]Geçtiğimiz yıl kapsamında değişiklikler yapılan Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması’na, kurmaca eserlerin yanı sıra belgesel, deneysel ya da animasyon uzun metrajlı Türkiye yapımı filmler başvurabilecek. En iyi film kategorisinde büyük ödülün Altın Portakal heykelciği ile beraber 100 bin TL olduğu açıklandı.[/box]
Sinemacılar bu habere hiç sevinmeyecek!
Neden derseniz Altın Portakal’ın vitamini kabuğunda değil ödülündeydi her zaman. 400 bin TL’lik büyük ödül için nice yiğitler sansür rüzgarında bile savrulmayı göze alarak yarıştılar, şimdi bu 100 bin kimsenin dişinin kovuğuna yetmez, ne de olsa film çekmek pahalı bir iş! (sanat sadece sanat içindir mi sandınız yoksa?)
Antalya’nın verdiği büyük ödül geçtiğimiz yıl 150 bine düşmüştü, seneye de 50 derlerse şaşırmam. Bu arada Malatya Film Festivali de vereceği büyük ödülü 75 bin TL’den 150 bin TL’ye çıkardığını açıkladı. Antalya 400 verirken 30 veren Malatya’ya sinemacılar ilgisizdi, film başvuruları yapılırken önce Antalya, Adana kollanır, oralardan kabul görmeyenler Malatya’nın yolunu tutardı. Bakalım şimdi ne olacak?
Antalya “prestijim yeter” diyerek bir zar atmış ancak festival en sıkıntılı zamanlarını yaşıyor. Son iki yıldır yaşanan sansür belası yüzünden festivalin sinemacılar ve takip edenler nazarında pek cazibesi kalmadı. Geçtiğimiz yıl AKM’nin önü bomboştu, ortam bir film festivalinden çok terkedilmiş bir western filmi setini andırıyordu.
Hazır resmi olarak açıklanmışken yazıyorum; akçeli ödülün miktarını düşürmek çok ama çok yanlış karar… Sinema sanatı açısından değil, bana kalırsa sanat eserleri yarışmaz ama vizyona falan sokulamayan, sokulsa da seyirci bulamayan festival filmlerini çekenler ülkedeki festivallerden gelecek ödüllerle motive oluyorlar.
Ödülün güdükleşmesine yol açan “uluslararası alanda prestij” takıntısına dair söyleyeceklerim var; mesele prestij kazanmaksa, Türk sinemacılar Cannes’da, Venedik’te prestij kazanıyor zaten. Gerçekten de oradan alınan ödüllerin büyük bir anlamı var. Bu sayede Dünya sinema camiası tarafından ciddiye alınıyor, uluslararası dağıtım anlaşmaları yapabiliyor, yeni projeleriniz için güçlü fonların kapısını açabiliyorsunuz.
Altın Portakal’ın heykelciğinin böyle bir gücü var mı? yok maalesef… Onu da geçtim, buradan bütün ödülleri toplayıp dönseniz filmin gişesine katkısı sıfır! Peki, bu tarz değişimler festivale saygınlık getirir mi? Bana kalırsa, olanı da götürür.
Yazının sonunda bir kez daha; sinema saygınlıkla ve idealle olduğu kadar parayla da yapılan bir sanat dalı. 2014 yılında yaşanan sansür fırtınasında uzun metrajcılardan filmini çeken oldu mu? Olmadı çünkü kimse büyük para ödülünü kazanma şansını riske atmak istemedi. Yalandan bir protesto metniyle durumu geçiştirdiler. Eğer, o para ödülü olmasaydı o zaman görürdünüz cengâverleri…
Festivalinizde yarıştıracak film bulmak, o filmlerin de protestoya falan bulaşmadan uslu uslu festivalde yarışıyor olmasını sağlamak niyetindeyseniz eğer, para ödülünü azaltmayın. Başka önlemler alabilirsiniz, verilen para ödülünü yeni projeye bağlayabilirsiniz, plato olarak Antalya’yı kullanmaları durumunda yeni projeleri fonlayabilirsiniz, film setlerinde Akdeniz Üniversitesinin öğrencilerinin de staj görmesini şart koşabilirsiniz. Bunları yapın, o saygınlık kendiliğinden gelir.
Bu arada, 100 binlik ödül deyince insanın aklına hemen şu geliyor, hortlatmış gibi olmayalım ama…
https://www.youtube.com/watch?v=h2NsnjMhqiw
MURAT TOLGA ŞEN – murattolga@gmail.com